Ahmet A. Sabancı EFD için Glen Greenwald’un “No Place to Hide”ını değerlendirdi…
2013 Haziran’ında Edward Snowden ve onun NSA’den sızdırdığı belgelerle karşılaştığımızda büyük bir kısmımız gerçekten şok geçirmişti. Kimimiz gerçektne böyle şeylerin sadece komplo teorisi olduğunu düşünüyordu, kimimiz de (tıpkı benim gibi) bunların olduğunu tahmin ediyor ama bu kadarını beklemiyordu. Ancak herkes ortak bir noktada toplanmıştı, tüm dünyada artık kontrolden çıkmış olan devlet ve şirket gözetimine karşı bir şeyler yapılması gerekiyordu.
Tüm bunları öğrenmemizi ve harekete geçmemizi sağlayan elbette Edward Snowden’dı ama bunu tek başına yapmamıştı. Gazeteci ve eski avukat Glenn Greenwald ve yönetmen Laura Poitras olmasaydı, Snowden’ın NSA’den aldığı belgelere bu kadar rahat bir şekilde ulaşamayacaktık. Onlar belki de en zorlu görevlerden birisini üstlendiler ve Snowden’ın tüm dünyaya ulaşabilmesini sağlayan aracılar olmak için kolları sıvadılar. İşte size bahsedeceğim kitap “No Place to Hide” da bu öyküyü Greenwald’un ağzından bizlere anlatıyor ve ardından yıllarını bu konulara vermiş bir gazeteci olarak belgelerin bir analizini bizlerle paylaşıyor.
Kitapla ilgili detaylı kritiğe başlamadan önce küçük bir not: Greenwald ve onun gazetecilik biçimi, konuya yaklaşımı üzerinden bazı cephelerde dönen tartışmaları bu yazının tamamen dışında tutuyorum. Konu bana göre oldukça hassas ve bireysel olarak incelenip karar verilmesi gereken bir mesele.
Kitabın başındaki Greenwald, gözetim ve güvenlik konularında araştırma yapan, insan hakları sorunlarıyla ilgilenen, bu konularda kitaplar yazmış ancak temel kriptografi ve güvenlik yöntemlerini BİLMEYEN bir gazeteci olarak karşımıza çıkıyor. Ve aynı zamanda öğrenme konusunda da oldukça üşengeç birisi. Bu yüzden neredeyse Snowden ile iletişim kurma ve bu belgelere ulaşma şansını elinden kaçırıyormuş. Tabi o sıralarda bunun hiç farkında değil. Hatta Snowden’la tanıştıktan sonra onun kendisiyle daha önce iletişim kuran kişi olduğunu anlaması da vakit alıyor.
Burada bir not düşmek istiyorum, Greenwald’ın burada açık sözlülükle anlattığı bu tembelliğinden aslında hepimizin ders çıkarması lazım. Özellikle günümüzde artık eğer bir gazeteci, avukat ya da aktivistseniz; dijital güvenlik ve şifreleme konusunda temel bilgilere sahip olmanız ve bunları kullanmanız gerekiyor. Çünkü burada söz konusu olan hem sizin, hem de sizinle iletişim kuracak olan kişilerin güvenliği. Çok zor geliyor biliyorum ama biraz çaba göstermeniz lazım. Hem birçok yazılımcı da bunları kolaylaştırmak için kolları sıvadı, sizler de biraz çaba gösterirseniz olacak bu iş.
Greenwald tam üşengeçliği yüzünden Snowden ile iletişim kurma şansını kaçıracakken devreye Laura Poitras giriyor. Kendisi bu konularda uzun yıllardır emek harcayan ve birçok çalışmaya da katkı vermiş bir gazeteci ve belgesel yönetmeni. Ve bu yüzden birçok devlet tarafından, özellikle ABD, sevilmiyor ve sürekli baskı altında tutulmaya çalışılıyor. O da tüm bunlar sayesinde güvenliğini nasıl sağlayabileceğini öğrenmiş ve bunu alışkanlık hâline getirmeyi başarmış. Bu yüzden Snowden onunla iletişim kurmaya karar veriyor. O da Greenwald’a geliyor ve bugüne kadar gelen ve ikilinin Pulitzer almasını sağlayan macera burada başlıyor.
Ardından Hong Kong macerası ve Snowden’la tanışma kısmı geliyor. En başından itibaren Snowden NSA’den öğrendiği her şeyi uygulamaya koyuyor ve bu sayede güvenliğini en iyi şekilde sağlamayı başarıyor. Burada Snowden’a hayran kaldığımı söylemeden geçemeyeceğim.
Bu bölümdeki en ilgi çekici şeylerden birisi, Greenwald’ın Washington Post’tan önce bu belgeleri haber yapmak için gösterdiği büyük hırs. Bunun en büyük sebebi olarak Washington Post’un bu haberleri önemsizleştirecek ve bir süre sonra unutulacak şekilde haberleştireceği korkusunu gösteriyor ancak ben işin içinde bu büyük haberi ilk yapan kişi olma hırsının olduğunu da hissetmedim değil. Bunu elbette kötü bir şey olarak dile getirmiyorum, hatta hoşuma gittiğini bile söyleyebilirim.
Üçüncü ve dördüncü bölümler Snowden’ın sızdırdığı belgeler ve gözetimin sonuçları üzerine yoğunlaşıyor. Üçüncü bölüm tamamen belgelerin analizi ve bunlardan çıkarılan sonuçlardan bahsediyor. NSA’in nasıl tüm dünyayı takip altında tutmak için çabaladığı, diğer ülkelerle kurduğu ilişkiler ve diğer ülkelere elde ettikleri gözetim gücüyle yaptıkları baskıları gösteriyor. Bür kurumun gerçekten “Ne bulursa toplama” derdine girdiğinde neler olduğunu çok güzel gösteriyor.
Burada özellikle değinmem gerekiyor ki, medya ve bu konuda ilgili kişiler Wikileaks sızıntıları zamanında gösterdikleri duyarsızlığı burada da tekrar ederek beni şaşırtmadılar. Sadece internette kullandığımız hemen her şeyin NSA tarafından sabote edilebilmesi ve kaçınılmaz olarak buradan toplanan her bilginin hemen her ülkeyle paylaşılabilecek olması ihtimali bile bunların günden olması için yeterli olmalıydı. Ancak elbette Gezi’yi bile görmemek için büyük çaba harcayan süper özgür medyamızdan böyle bir şey beklemek benim saflığım.
Ancak tüm bunların yanı sıra kitapta Türkiye’yi de ilgilendiren belgeler var. Bunlardan burada kısaca bahsedeceğim, ancak ilerleyen zamanlarda daha detaylı bir analiz yayınlamayı planlıyorum.
Örneğin Türkiye, NSA’in onaylanmış SIGINT (signal intelligence) partnerleri içerisinde, Third Party partner olarak geçiriliyor. Yani Türkiye bariz bir şekilde NSA ile gözetim konusunda iş birliği içerisinde.
Bir diğer örnek. Türkiye’de -isim redakte edildiği için emin olmamakla birlikte haritaya göre muhtemelen İstanbul’da- NSA’in bölgesel erişiminin olduğu bir SIGINT/Defense Cryptologic Platform mevcut. Elbette bunların nasıl çalıştığını veya ne şekilde kullanıldığını bilmiyoruz.
—————
Tüm bunlardan bahsettikten sonra Greenwald, bir sonraki bölüme geçiyor ve bu gözetimin sonuçlarına ve neden hiç kimsenin “Saklayacak bir şeyim yok” diyemeyeceği konusuna geliyor. Bana göre her ne kadar biraz hafif kalmış olsa da bu konularda çok az bilgi sahibi olanlar için yeterli olabilecek ve daha fazla okumaya teşvik edebilecek bir bölüm olmuş.
Kitabın son bölümü gazeteciliğe, gazeteciliğin ve gazetecilerin geldiği noktaya dair bir analizi içeriyor. Özellikle medyanın ve gazetecilerin devletle olan ilişkileri, devleti temizlemek için gösterdikleri çaba ve bunun için bir başka gazeteciye (kitap özelinde Greenwald’a) nasıl yüzsüzce saldırabildiklerini anlatıyor. Her ne kadar bu bölümü kendi deneyimleri üzerinden yazdığı için ABD ve İngiltere merkezli olsa da, okuyunca anlayacaksınız ki durum Türkiye’yle fazlasıyla benziyor. Tek fark Türkiye’de durumun çok daha içler acısı olması.
Bu bölümde Greenwald’ın özellikle değindiği ve benim de vurgulamak istediğim bir nokta var. Greenwald’ı küçümsemek ve yaptıklarını önemsizleştirmek için yapılan saldırılardan en önemlisi, onun bir “blogger” olması ve bu yüzden gerçek bir gazeteci olmadığı iddiasıydı. Elbette bu “blogger”lık kendi sitesi ve Guardian’ın dijital versiyonunda bir köşeye sahip olmasıydı ancak eski kafalılık orada da kendisini gösteriyor ve “dijitalin gerçek olmadığı” iddiasını kullanmaktan çekinmiyorlar. Elbette bunlara birçok insan gülüyor ama maalesef hâlâ belli kesimler üzerinde bu tarz saldırılar etkili olabiliyor.
Birinin araştırmacı, gazeteci, yazar olabilmesi için hâlâ onun uğruna ağaç kesilmesi veya kağıt harcanması gerektiğini düşünmek anlamsız. Bazı şeylerin artık başka yollarla da yapılabildiğini, hatta daha özgür ve çoğu zaman daha iyi yapılabildiğini herkesin kabullenmesi lazım. Kitapta da buna vurgu yapılmışken ben de değinmek istedim.
—————
Genel bir yorum yapmam gerekirse kitap oldukça başarılı ve söylemek istediğini söylemeyi başaran bir çalışma. Her ne kadar ufak tefek eksiklikler olduğunu düşünsem de, bazı konulara yeterince değinmeme gibi, her şeyi de bir kitaptan beklememeli diyerek bu eleştirilerimi bir kenara koyuyorum.
Umuyorum en kısa zamanda Türkçe çevirisi de yapılır ve herkesin okuma şansı olur. Eğer okumayı planlıyorsanız, sizlere tavsiyem No Place to Hide ile birlikte Assange ve cypherpunkların sohbetinin olduğu Şifrepunk kitabını ve bu konuya Türkiye bağlamında önemli bir giriş kitabı olabilecek Türkiye’de Dijital Gözetim kitabını da okumanızı öneririm.
Discover more from Erkan's Field Diary
Subscribe to get the latest posts sent to your email.