Cengiz Aktar: Doğu demokrasisi

Doğu demokrasisi

 

Demokrasi Batı’da, farklı insanlara farklı anlamlar ifade eder. Ama Asya’da demokrasi, vatandaşların özgür ve adil seçimlere hakları olduğu ve böylece kendi hükümetlerini seçme hakkına sahip oldukları anlamına gelir. Bir hükümet seçildiğinde, o hükümet politika saptama, uygulama ve kısaca hükümet etme konusunda serbest olmalıdır. (…) Vatandaşlar, seçme haklarının aynı zamanda sınırlar ve sorumluluklar taşıdığını da anlarlarsa, demokrasi aşırı bir özgürlük ya da anarşiye dönüşmez. Batı, demokrasinin yolundan saptığı bu eğilimlere maruzdur.” “Asya’nın Sesi (The Voice of Asia) – İki lider gelecek yüzyılı tartışıyor” Mahathir Mohamad, Shintaro Ishihara, 1995, Tokyo

 

Çoğunlukçuluğun tarifi sanki bizim yeni yetme siyasî İslamcıların dilinden ve onların basındaki uzantılarının kaleminden dökülüyormuş gibi. Oysa yirmi yıllık bir kitaptan alıntı. Müellifleri Asya’nın tanınmış iki siyasetçisi. Ishihara, ırkçı, kadın düşmanı ve popülist beyanlarıyla bilinen ünlü Japon siyasetçi. Yukarıdaki beyan ise diğer yazar Mahathir’in. Zat-ı muhterem 1981-2003 arası Malezya Başbakanı. Tayyip Erdoğan’ın seçim başarılarını dünyada yegâne zannedenlere inat beş kez art arda genel seçim kazanmış bir siyasetçi. Tüketim, hızla zenginleşme ve eski muktedir Çinli Malezyalı elite karşı Müslüman Malezyalı çoğunluğun itibarı üzerine kurulu bir programla. Kibrin verdiği özgüvenle “yerli otomobil” diye tutturmuş, sonunda bir aralar burada da satılan Proton adlı Mitsubishi montajı bir arabayı bile ürettirmeyi başarmıştı. Emekliliğini şimdi Proton’un idare heyetinde geçiriyor.

 

Mahathir ile Erdoğan arasındaki benzerlikler bunlarla sınırlı değil. O’nun iktidarında Malezya altyapı projelerine dayalı fütursuz, doğa düşmanı bir kalkınma ve modernizasyona tâbi, ama aynı zamanda hukukun bağımsızlığının iptal edildiği, basının susturulduğu, muhalefetin canına okunduğu bir yer olmuştu. Mahathir tıpkı Erdoğan gibi etrafında başka siyasetçi yaşatmadı; İslâmı siyasî hedefleri doğrultusunda istismar etti; kutuplaşmayı körükledi; tıpkı buradaki “ileri demokrasi” komedisi gibi “dünyanın en iyi demokrasisi” sloganını kullanmaktan utanmadı; mütevazı bir aileden gelmelerine rağmen aşırı zenginleşme konusunda ikisi de pek “başarılıdır.” Ayrıca, Ahmet Davutoğlu başta olmak üzere birçok AKP’li ve ondan önce Millî Görüşçü siyasetçinin Malezya ilişkisini ve almış olabilecekleri siyasî ilhamı not edelim.

 

On yıl sonra ülke hâlâ Mahathir’in ardında bıraktığı enkazı kaldırmakla meşgul. Misâlen, Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün 179 ülkenin 2013 Basın Özgürlüğü sıralamasında 145. sıradaki Malezya 154. sıradaki Türkiye ile beraber nal topluyor. Geçenlerde ülkenin 2,5 milyonluk Hıristiyan nüfusunun “Allah” sözünü telaffuz etmesi yasaklandı. Malezya trans bireylerin kâbus ülkeleri arasında. Ekonomiye gelince gözlemciler, petrol geliri de olsa bol gökdelenli, aşırı tüketimci hormonlu kalkınmanın sonuna gelindiğini, eğitim sisteminin vahim zaafları dolayısıyla orta gelir tuzağından çıkmanın çok zor göründüğünühatırlatıp duruyor. Bunlara rağmen 2013 seçiminde biraz oy kaybına uğrayarak da olsa Mahathir’in eski partisi Barisan Nasional, tıpkı AKP gibi seçim ulufesi dağıtarak ve adil olmayan bir seçim sistemi sayesinde % 47 oyla meclis sandalye sayısının % 66’sına sahip oldu, hükümeti yine kurdu.

 

Doğu’nun, seçimi kazananın danışsız, denetsiz, dengesiz bir ortamda aklına eseni yaptığı çoğunlukçu demokrasisinin mecali işte bu kadar! Bir zaman sonra gidebileceği yer ya demokrasi deneyiminin iptali ve otorite/totaliter rejimler vasıtasıyla öze dönüş ki bu öz, demokrasinin Batı icadı bir sapkınlık olduğu görüşünden hareketle çok da uzakta değil; ya da beğenilmeyen, çoğulcu, liberal Batı demokrasisi. Türkiye epeyidir bu kavşakta zaman öldürüyor.

 Bu yazı ilk olarak Taraf’ta yayınlandı. Yazarın izniyle burada da yayınlanıyor. 


Discover more from Erkan's Field Diary

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Leave a Reply

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.