Gümrük birliği tadilatı
Dün, Turgut Özal hükümetinin Avrupa Birliği?ne tam üyelik başvurusunun 27?inci yıldönümüydü. 1959?dan itibaren askerî darbelerle heba edilen AB ilişkisinin Yunanistan?ın 1981?de üye olmasıyla iyice Türkiye?nin aleyhine döndüğü bir dönemdi bu. 12 Eylül darbesi sonrası 1983 seçiminde işbaşına gelen hükümetin önceliği bu gidişatı aksi yöne çevirmek, Türkiye?nin geleceği için gereken dış ivmeyi AB ilişkisinde aramaktı. Başvuru 1989?da ekonomik yetersizlik gerekçesiyle reddedildi. O sırada aynı AB dağılmakta olan Sovyet sisteminden kopacak ve ekonomileri yerlerde sürünen doğu Avrupalı ülkelere kucak açıyor ve ilk kez açıkça Türkiye?nin üyeliği konusundaki çifte standardını kâğıda döküyordu. Hükümet buna rağmen yılmadı, Ankara Anlaşması?nda belirtilen gümrük birliği hedefini yakaladı ve 1995 sonunda AB ile gümrük birliğine gitti.
Gümrük birliği AB ilişkisinin kilit taşıdır. Olmasaydı son dönem yaşananlardan sonra ilişki muhtemelen kopar giderdi. Başladığında, korumacı ekonomik modelin nimetlerinden faydalanan iş dünyası kıyametleri kopardı ancak hızla yeni sisteme ayak uydurdu. Yıllık ticaret hacmi artık 100-130 milyar avro bandında seyrediyor. Türkiye düzenli olarak açık verse de AB malları ağırlıklı olarak altyapıya gidiyor. Doğrudan yabancı yatırımın kâhir ekseriyeti (%75) AB kaynaklı.
Ekonomi bu sayede hem küresel pazarla bütünleşiyor, hem dönüşüyor. O yüzden gümrük birliği basit bir ticaret ilişkisinin çok fevkinde, Türkiye?nin üretim altyapısını dönüştüren bir ilişki. Çünkü AB pazarına ihracat yapmak demek o pazara uygun vasıfta mal üretmek demek. Aynı vasıflı üründen buradaki tüketici ve üçüncü ülkelere yapılan ihracat da yararlanıyor. Gümrük birliği AB?nin bir üçüncü ülkeyle üyelik olmadan yaptığı gayet kapsamlı ve başarısı su götürmez tek ekonomik anlaşmadır.
Ancak imzanın üzerinden geçen 18 yıl zarfında Türkiye?nin gümrük birliğinden elde ettiği üstünlük erimeye yüz tuttu. Dört nedenden: Küreselleşme, AB?nin doğuya genişlemesi, hâlâ gerçekleşmemiş tam üyeliğin sadece bir aşaması olarak düşünülmüş olması, hizmetlerle işlenmemiş tarım ürünlerini kapsamaması. İş dünyası ile hükümetin epeyidir dillendirdiği üçüncü ülkelerle yapılan Serbest Ticaret Anlaşmalarında söz sahibi olmama, ihracatı kısan ulaştırma kotaları ve iş insanlarına uygulanan vize sorunları bu nedenlerden kaynaklanır. İşte Avrupa Komisyonu sorunlara çözüm bulmak ve bu yolla berbat durumdaki ilişkiyi canlandırmak amacıyla Dünya Bankası?na bir değerlendirme ısmarladı. Rapor geçen hafta İstanbul, Ankara ve Brüksel?de açıklandı. Objektif ve gümrük birliğinin hakkını veren rapor Türkiye?nin haklı itirazlarından hareketle taraflara yapıcı öneriler getiriyor. Önerilerin, müzakere bilen ve karşı tarafı iyi tanıyan uzmanlardan oluşacak bir karma kurulca masaya yatırılması ve politika önerisine dönüştürülmesi iyi olur.
(www.worldbank.org/content/
Ancak işin bir de siyasî yanı var. AB 25 mayısta Avrupa Parlamentosu seçimine gidiyor, yeni Komisyon sonbaharda kurulacak. Bu rapor bundan sonra, o da belki dikkate alınır. Israr etmesi gereken Ankara. Ankara?daki hava ise birkaç kişi dışında, AB ilişkisini canlandırmak, gümrük birliğini dönüştürmek yönünde değil. İktidarın, ?siyasî fayda için sınırsız inşaat ve sınırsız iç tüketim? olarak özetlenebilecek siyasetine AB normları fazla normatif! Füle?nin ?son üç ayda yaşananlar Türkiye?nin Avrupa değerlerine ve standartlarına bağlılığı konusunda şüphelere neden oldu? diyerek özetlediği durum da cabası. Kaldı ki son tahlilde esas olan gümrük birliği bile değil; tam üyelik ve dolayısıyla müzakereler. Yine de Dünya Bankası ile Komisyon hayırlı bir iş yapmış
Bu yazı ilk olarak Taraf’ta yayınlandı. Yazarın izniyle burada da yayınlanıyor…
Discover more from Erkan's Field Diary
Subscribe to get the latest posts sent to your email.