Türkiye yönetiliyor mu?
Tek partinin tek başına hergün her yerde envai çeşit kararı aldığı memlekette soru abes gelebilir. Ancak 28 Mayıs Gezi krizinden bu yana alınan kararların ve özellikle dışarıya verilen sert ve kalın ayarların görüntüsü aklıselim ve itidalden çok uzak. Herşeyden evvel iktidar çok konuşuyor. Hata yapma olasılığını artırıyor ve derin bir rahatsızlığı ele veriyor. Beyanlardaki hamaset dozu had safhada. Demirel misali Büyük Türkiye vurguları, bugün konuşulacağına 2023, 2071 konuşulması tesadüf değil.
AKP?nin sanki seçime değil bir nevî savaşa gidiyor olması, sadece kendi seçmenine mesaj verme arzusu, safları sıklaştırma ihtiyacı artık sınırlı sayıda yurttaşa hitap eden ve hizmet veren bir iktidarın varlığına işaret ediyor. Dışarıda Mısır ve Suriye politikası, içeride olduğu gibi dışarıda da dostlar, kardeşler, yandaşların el üstünde tutulduğunun kanıtı.
Bu tarafgirlik aynı zamanda sesi çıkmayan, hataları görmeyen, biat adabıyla yoğrulmuş, iktidarın nimetlerinden nemalanan bir kitlenin varlığına işaret ediyor. Bu fiilî durumu idarî, hukukî, siyasî ve yapısal hiçbir denge ve denetleme mekanizmasının kalmamasıyla birlikte okuyunca bugünkü kaosun nedenleri ortaya çıkıyor. Finanstan diplomasiye, barış inşasından mülteci politikasına, kalkınma saplantısından enerji politikalarına iktidar artık hata üzerine hata yapıyor. Bir hata diğerini tetikliyor, içeriden ve dışarıdan gelen itiraz ve ikazlara kulak asmadığı ve tamamıyla kendi seçmenine hitap ettiği için hatalar katlanarak büyüyor.
Dış politikada bir ufuk turu yaparsak, birkaç komşu dışında ilişkiler berbat. Arap ülkelerinin çoğu, ABD, İsrail hakeza. Başta Obama, Erdoğan?ın öfkesine kurban olmayan yönetici nadir, yeter ki Mısır ve Suriye konularında tam kendisi gibi düşünmesin. AB ile sonbaharda açılması beklenen faslın akıbeti karanlık. Birleşmiş Milletler, İslâm İşbirliği Teşkilâtı, Al-Ahzar Üniversitesi, NATO hepsi sırayla ağızlarının payını almakta. Bu afra tafraya rağmen ve iktidarın iddiasının aksine Türkiye oyun kurucu bir ülke olamadı, bugün ise olan bitene tepki vermekle idare ediyor.
BM sözleşmelerini kısmen onaylamış, onayladıklarını uygulamakta huysuzlanan, sınır boylarındaki Suriyeli mültecilere yardım ile isyana yardımı birbirine karıştırarak uluslararası mülteci hukukunu hiçe sayan, bütün bunlara rağmen tekerleği keşfedercesine BM Güvenlik Konseyi?ne çeki düzen vermeye soyunan, üstüne üstlük 2016-2017 dönemi için yeniden Güvenlik Konseyi?ne geçici üye olmaya heveskâr bir Türkiye?nin dışarıdan nasıl görüldüğünü hesap etmek zor olmasa gerek. En hafifinden, rahatsız edici bir gayrıciddiyet görüntüsü değil mi?
Mısır?daki darbe iktidarın sigortalarını ebediyen attırdı. İçeride artan ekonomik belirsizlik karşısında hükümetin tek güvencesi cepteki eski başarılar, kibir ve aşırı özgüven. Dış ekonomik gelişmelerin etkisiyle içerideki saadet zincirinin bir bakıma sonuna gelmiş gibi görünüyor ekonomi. Temmuzda Deutsche Bank?ın Türkiye?nin, üç imkânsızı yüksek büyüme hızı, düşük enflasyon ve sürdürülebilir cari açık finansmanını birarada istediği gözleminin sonuçları kapıda.
AKP?nin meşhur ?kurucu aklı? artık tutulma döneminde. BM reformundan önce Türkiye?nin önündeki en hayatî iş olan Kürtlerle barışı inşa etme fırsatı kaçıyor, istikbaldeki toplumsal birlikteliğini tarif edecek olan anayasa da öyle. Sonbahara vasıl olmadan karakışa giriyoruz gibi bir hissiyat yok mu ortalıkta?
Bu yazı ilk olarak Taraf’ta yayınlandı. Yazarın izniyle burada da yayınlanıyor.
Discover more from Erkan's Field Diary
Subscribe to get the latest posts sent to your email.