Mars?tan memleket yöneten bir Başbakan
Barış derken birdenbire bir nevî savaş ortamına devrilmemizi, memleketin baş sorumlusunun ruh, şuur ve davranış halleriyle anlamaya çalışmak gerekiyor. Başka yolu yok çünkü en mikro kararın dahi kendisi tarafından alındığı bir ortamda, siyasetin sıfır noktasındayız. Olup bitenlerden sonra pazar günkü monolog açıktı:
? ?Onlar? ile ?bunlar? yani milletine verdiği ?hayırlı hizmete? karşı olanlar, seçilmiş hükümete muhalefet edenlerdir. Olayların patlak vermesine neden olan kararlarından ve aşağılayıcı üslubundan vazgeçmesi söz konusu değildir;
? Tüm yetkileri elinde toplamış olmasına rağmen sorumluluk almaz zira kendisi ve temsil ettiğini düşündüğü kitleler daima ve hâlâ mağdurdurlar.
Başbakan karşısında gazeteci sıfatıyla oturan adama ?Neden Allahaşkına bu işler oluyor?? diye sırça köşklerde oturan politikacılara has bir soru sordu. Keşke bir yakını kendisine şunları basitçe anlatabilse:
? Olayları tetikleyen Gezi Parkı meselesinde toplumun bir buçuk yıldır süren diyalog arayışı kamu otoritelerinden hiçbir karşılık bulmadı, tek olumlu gelişme 2. Koruma Kurulu?nun dayatılan kışla projesini, iddiasının aksine hiçbir ciddî rölövesi, mimarî izi olmadığından hareketle reddetmesiydi. Mâlum, bu kararı Ankara?da emrinde olan ve bağlayıcı yetkilerle yeni donattığı üst kurula bozdurttu ve bu hukuksuz bir işti;
? Gezi?deki itirazı tek muhalefet biçimi bildiği CHP?ye indirgeyerek, ?entel dantel?, ?laikçi?, ?Ergenekon? yaftalarından öteye geçememek yanılgıdır;
? Bu siyasî körlüğün temelinde iptidaî demokrasi anlayışı yatıyor: ?Demokrasi mücadelesi seçimlerde sandıktan sandığa verilir?! Dolayısıyla çoğunluğun oyuyla seçilmiş hükümet anayasa ve yasalar çerçevesinde ülkeyi gelecek seçime kadar bildiği gibi yönetir. Geriye kalan dönemde itirazı kanalize edecek, dile getirecek her türlü mecra (Twitter) ve kelam, sandıktan çıkmış hükümet açısından gayrimeşrudur. Gezi?de, çoğu inşaat projesinde ve envai çeşit kamusal tasarrufta gayrikanunî kararlar dahi alsa bu böyledir;
? Oysa Türkiye?deki alternatif üreten gerçek muhalefet, parlamento dışı ya da BDP gibi yeterince temsil edilmeyen muhalefettir. Ancak demokrasiyi seçim kazanmak ve kaybetmekten ibaret sanınca bu muhalefetin hiçbir kıymet-i harbiyesi yoktur;
? Öyle olunca iktidarın kolluk kuvvetleri barışçı itirazlar dile getiren kitlelere haşere muamelesi yapar;
? Çoğunlukçu demokrasinin en belirgin tezahürü danışsız, denetsiz, dengesiz dolayısıyla hesapsız ve düzensiz iş yapma biçimidir. Bu keyfîlik, tekadamlık ile görülmemiş boyutlara ulaştı. Yasa ve yönetmeliklerde yıllardır iktidar lehine yapılan değişiklikler sokaktaki vatandaş için görünür değil. Ama bu mevzuatın uygulaması doğa, kent, kültür ve medeniyete verilen tahribatla görünür oldu;
? Özellikle malı gibi kullandığı İstanbul?da bir keyfîlik birikmesi yaşanıyor. Oysa kafasına göre yaptığı bütün ameliyatlar kamu malı üzerinde kamu kaynağıyla yapılan tasarruflar;
? Sonuçta, kudretinin doruğundayken inişe geçti;
? Slogan, grafiti, Twitter, bütün iletişim araçlarında hedef AKP değil kendisiydi;
? İktidar bozar, mutlak iktidar mutlaka bozar, hiçbir politikacı bundan azade değildir (bakınız: de Gaulle, Thatcher) kaidesi bir kez daha kanıtlandı.
Bugün itibariyle olup bitenlerden çıkartılabilecek öğretiler yabana atılır gibi değil:
? 1983 yılından beri dönüşen, kabuk değiştiren Türkiye?de dönüşüm dinamikleri yerli yerinde duruyor;
? ?Tüket ve Sus? siyasetinin sınırına dayanıldı;
? Korku imparatorluğu bitti;
? Gezi Parkı üzerinden memlekette yapılan keyfî işler konusunda farkındalığın artması aşikârdır;
? Organik AKP aydınlarının, Erdoğan Medyası manşetlerinin sefaleti ayyuka çıktı;
? İktidardan ödü kopan televizyon kanalları Taksim?de devrilen NTV aracının simgeselleştirdiği gibi devrildiler;
? Pazar günü meselenin özünü anlayanlar parkta ve sokaklarda temizlik yapıyor fidan dikiyordu. Devrim olacağını uman şaşkınlar meydanda slogan atıyordu;
? Erdoğan?ın Arap ve Müslümanlar nezdindeki moral üstünlüğü, Ortadoğu bölgesindeki söz sahipliği iddiaları geri dönüşsüz bir yara aldı. Tahrir/Taksim benzetmesi tarihî ve sosyolojik anlamda yersiz olsa da, protestolar daha ziyade Avrupalı ?Öfkeliler? hareketlerine benzese de Türkiye uluslararası kamuoyu tarafından ?Arap Baharı? kervanına dâhil edildi;
? İstanbul?un ?marka şehir? iddiaları ?beton şehir? verileriyle ikame edildi.
Bakalım Başbakan hatalı mühendislikte ve bıçkın üslubunda daha ne kadar ısrar edecek. Bu sorunun cevabı başta barış süreci olmak üzere Türkiye?nin geleceğini belirleyecek. Ortalık yangın yeriyken Mağribe giden, ?sebepler değil neticeler önemli? diyen, ?ben sizin topladığınızın misliyle adam toplarım? diyen, hiçbir kararından vazgeçmediği gibi başka dayatmaları da gündeme getiren Başbakan?ı dinleyince kısa vadede umutlu olmak için bir neden yok. Bugün itibariyle tek âkil ses Çankaya’dan geldi.
Bu yazı ilk olarak Taraf‘ta yayınlandı. Yazarın izniyle burada da yayınlanıyor…
Discover more from Erkan's Field Diary
Subscribe to get the latest posts sent to your email.