Emre SEVİMBİGE
emre_bige@yahoo.com
Can Çekişen Mesleğe Naçizane Bir Bakış
Yaşım 21, belki 22. Bu kitabı yazan kişiden birkaç kat daha az yani. Benden birkaç kat daha uzun yaşamı, aynı zamanda çok daha verimli kullandığını düşünürsek, Haluk Şahin?in şimdiki yaşına geldiğimde onun seviyelerinde olabilmem için yemeden içmeden çalışmam, okumam lazım gibi duruyor. Darbeleri, pek çok şeyi kaçırdım ben. Yaşım yetmedi. Sonrasında da minimal ilgiyle takip ettim. Çok soruşturmadım. O mitinglere katılan mükemmel insanlardan olamadım. Belki de televizyonun uyuttuğu o adamlardan oldum. Infotainment, yani eğlendirirken öğrendiren yalanına kapılıp, bir sıradan olma yolunda ilerledim. Johnny Depp benim için her an Hrant Dink?ten daha ilgi çekici oldu. Ama demiş ya James Watson, belki de benim Dna?mda yok.
Bu kitaba eleştiri yazmak benim için çok zor. Belki de çok kolay bilmiyorum. Bu cümlem de Eyüp Can?ın laf kalabalığı yapıp, aslında hiçbir şey dememesi gibi belki de. Belki de ben de o tarz biriyim. Bilmiyorum. Sizin fikirlerinizi gerçekten kendime yakın buluyor ve sayenizde ilgilenmediğim şeylerle de ilgilenmeye başlıyorum. 2 yıl evvel sizin dersinizi almıştım ve orada da ?İletişimde Karavanadan Kafeteryaya? kitabınızı okutmuştunuz. İşte, 2 yıl evvel ilk dersinize girdiğimden beri, hemen hemen tüm yazılarınızı okudum, tekrar dersinizi almanın hayaliyle bekledim. Üniversitede olduğumu hissettiren bir hocaya sahip olmanın verdiği haz güzel bir şey.
Aslında demek istediğim pek çok şeye yanıtı kitabınızda zaten vermişsiniz. IPI gazetecilik idealleri gerçekten ideal mi? Diye girmek istiyordum, kitap ilerledikçe Dna?ya bağlanıp, böyle kişilerin kalacağından bahsetmişsiniz. Nedim Şener?in bile bunu size karşı sorguladığından bahsetmişsiniz. Hadi boşverelim bunları, tekrar dönerim birazdan. Bu kitap sizin hikayeniz, bu kitap medyanın, sosyal medyanın hikayesi, bu kitap gösterilmemeye çalışılan gerçeklerin kitabı. O halde biraz sizden bahsedeyim.
Twitter?da ?wiseoldturk? adıyla varsınız. Sizin dersinizi 2. Kez alıyorum. 2. Kez alışımın ilk ve 2. dersinde de geldim. İlk alışımın ilk günü de, 2. aldığım dersin ilk günü de (az kişi var diye tekrar) 2. Dersin 2. Günü de aynı hikayeyi anlattınız. Yani ben aynı hikayeyi 3 kere sizden dinledim. Kim bilir kaç kere anlatmışsınızdır ancak ben 3?üne yetiştim. Bu ?wiseoldturk? hikayesine. Bir bayanın wise?ı anladık, turk?u anladık, old nereden geliyor deyişi ve bir adamın da çıkıp old?u anladık, turk?u anladık, wise nereden geliyor deyişi ve sizin ?O da benim hüsnükuruntum olsun.? Deyişiniz. Her seferinde aynı heyecanla anlattınız. Ben herhalde öğretmen de olamam. Aynı şeyi defalarca aynı şevkle anlatamam. Neyse, madem bu kadar oturmuş, değerli bir hikaye, hadi muhalefet olayım ve hikayenin sırf 3. parçası olmak uğruna diyeyim. Wise?ı anladık, o kadar profesörsünüz. O kadar hüsnü kuruntunuz olacak hakkınız, old?u da anladım, zihinsel olarak öyle olmasa da, yaşsal olarak young?a göre daha yakın olduğunuz gerçek, peki ?Turk? nereden geliyor? Bu kadar Türklük önemliyse niye wiseoldturk de, ?bilgeyaşlıtürk? değil nickiniz?
Bunun dışında Radikal?den gönderilmenizle ilgili ?Hayırlı oy sahiplerinin fişlerinin çekilmesi? gibi bir söylemde bulunmuşsunuz. Bu gerçekten çok üzücü. Ancak bir dersinizde ?Bir kişi, bir fikir herşeyi değiştirir? demeniz ve Twitter?da ?Şu anda ne yapıyorsun??sorusunun cevabının önemini kafama dank ettirmeniz ve dünyanın şu an yaptıklarımız ve yapmadıklarımızla inşa edildiğini söylemeniz kafamda ciddi kıvılcımlar çaktı. Romantik şovalyelik mi diyordunuz kendi durumunuz için? Benimki de hayalperestlik belki de. Ancak neden olmasın? Neyse o fiş çekilme olayından geldim akvaryum olayına. Sizle bire bir konuşmuştum. ?Türkiye bir akvaryumsa şu anda o akvaryum ne durumda?? diye. Verdiğiniz cevabı twitter?ımda yazdım. Şu şekilde yazdım, direkt adınızı vermedim. ?Bilge yaşlı bir Türk kulağıma fısıldadı.Türkiye bir akvaryumsa suyu bulanık ve temizleyecek filtreleri tek tek kapatıyorlar.? Dedim. Birkaç retweet aldım. Belki kimin dediğini anlamadılar, belki ne saçmalıyor bu dediler, belki okumadılar, belki gerçekten akvaryumdan bahsettiğimi sanan balık beyinliler vardı. Bir de benim takipçim 361 tane. Önemli bir vasfım falan da yok. Yani öyle suya yazasım geldi yazdım?
Bu konuda son olarak; evet dersinizi alıyorum, sizle aynı okuldayım, isteyince bire bir konuşabiliyorum. Ancak sizin gibi kişilere ulaşabilmek önemli olabiliyor bazen. Mesela kitabınızı okuyunca Radikal?deki son yazınızda ilk kez sizden bir cümleninizin değiştirilmesinin istendiğini söylemişsiniz. Ancak o cümleyi söylememişsiniz. Çok da önemli değilmiş gerçi ancak, ben twitter?da bazen size soru soruyorum ve yanıt alamıyorum. Madem şovalyesiniz, azıcık daha takip edenlerinizin merak ettiklerine de yanıt vermek için vakit ayırsanız? Bu okulda bugün varım yarın yokum. Size ulaşamayacak mıyım yani? Beni geçtim, bir şekil telefon isterim, bir şey yaparım yaparım. Ancak sizi araştıran, takip eden, sayan kişilerin hiç mi hakkı yok?
Bir de 2011 neslinden bahsetmişsiniz kitabınızda. Ahmet Şık?ın kitabını paylaşmalarından etkilenmişsiniz. Ben de buradayım! Diye haykırmaları sizi duygulandırmış. Çok güzel, çok etkileyici ancak benim de içinde bulunduğum 2011 nesli genel olarak idiot. Öyle bilgisayar başında birşeyler yazar çizerler çok rahat. Korsan filmler falan da indiriyoruz. Rahatız, o kadar hepimiz yapıyoruz ki, o yüzden korkmuyoruz başımıza bir şey gelecek diye. Herkes yapıyor. Eh, bir vasfımız da olmadığı için polisler de peşimize düşmüyor. Ancak o ?İmam?ın Ordusu?nu paylaşan kişilerin yüzde kaçı yürüyüşe geliyor sizce? Üzgünüm ama düşündüğünüzden çok daha az. Moralinizi bozmak istemem ama sırf ?Entel, ilgili ve takip eden kızlara hava atmak? için bile o kitabı paylaşanlar var. Emin olabilirsiniz. Bir filtreyi daha kapatmış olmaktan dolayı üzgünüm.
?Konformizm geni? sözünüze çok güldüğümü belirtmek zorundayım. Hani soruşturmacı gazetecelikle elini taşın altına sokmayıp ya iktidar yalakası olarak yaşayan ve ılımlı olan, hapis riskine girmeyen, halkı yok sayan kişiler için dediğiniz. Çok güzel bir kelime bulmuşsunuz. Tebrik ederim.
Sir Herold Evans?ın konuşması tüyleri diken diken edici, 3 Türk?ün ikisinin yaşamaması (bu şekilde söylemek istiyorum, yaşamaması, yeterli bence.) diğerinin de hemen üstüne hapse girmesi gerçekten trajikomik. Ama dediğim gibi, bana kalırsa, gazetecilik ölmeye değmez. Pardon, değebilir. Ancak bu şartlarda ben gazeteci olmam. Olamam. Halkı uyutmak da istemem, bu uğurda ölmek de istemem çünkü. Spor yapan biriyim. Protein tozuna steroid gözüyle bakan muhteşem insanlar, tv’lerdeki mucize zayıflama haplarına inanabiliyor ya. Çünkü uzman doktor dedi… O çok popüler uzman doktor cebine atacağı parayı düşünüyor. Senin sağlığın çok da tın ya hani… Neyse, uyandırılmıyor insanlarımız, güzel. Hani bir söz vardı ya, hep dersiniz siz de, ?Beşikten mezara, ah ne güldük ne güldük.? Müydü neydi. O tarz bir şey. Bu yüzden gerçekten okul bitince ne yapacağım konusunda kara kara düşünüyorum.
Kitapta takıldığım bir diğer nokta da Hıncal Uluç?a röportaj veren İsmail Cem?in ?Benim gazetecilikten gelen anlayışım, haberin, bizatihi haberin, devrimci bir nitelik taşıdığıdır. Doğru haber, yalın haber, insanın kendisini ve çevresini ileriye doğru değiştirmesinin başlangıç noktasıdır.? Sözü. İlgisiz olduğum siyasette sevdiğim yegane adamdı İsmail Cem. Bu sözü söylediği Hınç-al Uluç da keşke azıcık nasiplenseymiş bu sözden diye aklımdan geçirmeden edemedim. Hicviyenin ustası çok sevdiğim Nef?i?nin kalitesiz bir kopyası gibi gelir her zaman. İlgi çekmek için, hicviye yapayım da, manşet olayım da, diye çırpınan bir adam. Dur su testim nerede? Neyse, bunu demek istedim, çünkü Uğur Dündar?dan, Nedim Şener?e, size, İsmail Cem?e çok güzel bir grup içinde, adının geçmesi çok hoşuma gitmedi. O yüzden bunu da belirtmek istedim son olarak.
Burada bitiyor benim yazım. Okurken çok sağlam empati kurabildim ve neslimizde kitap okumanın çok düşmesine (benim için de) rağmen, keyifle ve tek solukta okudum. Özellikle Milleyet gazetesi genel yayın yönetmeni Abdi İpekçi?ye fotoğraflarıyla birlikte postayla gönderdiğiniz Malcolm X röportajınızın gazetede yayınlanması ve telif almanızın o zaman sizde nasıl bir etki yarattığını çok iyi hissedebiliyorum. Bir insanın hayatında yaşayabileceği en güzel manevi mutluluklardan birisi. Ben de 2004 yılında, ilk kez bir oyun dergisinde yazdığım incelemenin ve yazının çıkmasıyla çok mutlu olmuştum ki, sizinkinin yanında hiçbir şey. O yüzden o his, kıskanılası güzellikte. Daha yapacak çok işleriniz var. Haddimi aştıysam affola. Teşekkürler.
@Fable_Edgar
Discover more from Erkan's Field Diary
Subscribe to get the latest posts sent to your email.