Syriza-AKP, farklı kimyalar
Komşunun Çipras-Varufakis-Statatis yönetimindeki ekonomik “savaş” kabinesinin mesaisi tamamen Avrupa başkentleri ve kurumları ile müzakereye vakfedilmiş halde. Atina’da Syriza çevrelerinden edindiğim bilgiye göre çarşamba AB Konseyi ve gelecek pazartesi ECOFİN toplantısında bir ortak zemin bulunabilir. AB’nin de gözden çıkarmış olduğu Troyka’nın sonunun geldiği, Varufakis’in hamlesiyle iyice belli oldu. Orada ve burada neo-liberal “tek doğru” korosu ise hükümetin her adımını küçümseme ve felâket tellallığı yapmayı sürdürüyor. Hükümetin tekliflerini görmeden “tutmaz” diye yaftalamak çok yaygın. Özünde Yunan hükümeti “kriz zamanında kemer sıkılmaz” düsturuyla alacaklıları ikna etmeye çalışıyor, ülkede ve Avrupa’da Keynesçi bir politika değişikliğini hedefliyor. Harcama kalemlerinde tasarruf konusunda Türkiye’den Yunanistan’ın ekonomisine barış temettüsü anlamında bir hayır yok. Ne 1975’te kurulan ve fuzulî 4. Ordu’nun lağvedilmesi, ne Ege üzerindeki manasız it dalaşlarında olumlu bir gelişme beklenmeli. Yunan hükümetinin de böyle bir beklentisi yok ki karşılık beklemeden kuvvet indirimine gidebileceği konuşuluyor.
Hükümet ekonomi odaklı olsa da Başbakan Çipras ilk yurtdışı ziyaretini Kıbrıs’a gerçekleştirdi. Türkiye’yi yakından ilgilendiren iki hususta konuştu. İlk önce fosil yakıt arama gemisi Barbaros’un Kıbrıs’ın egemen sularından çekilmesi gerektiğini vurguladı. Buna mukabil Mağusa açıklarında demirli Barbaros, refakatçi iki gemiyle 6 Ocak – 6 Nisan arasında sismik araştırma yapacağına dair uluslararası uyarı verdi. Keza MGK’da bir petrol platformu edinilmesi kararının alındığı belirtiliyor. Bu pazu gösterme politikası uyarınca Türkiye’nin AB Bakanı 26 Ocak’taKıbrıs Cumhuriyeti’nin varlığının 1963’te ortadan kalktığını, fosil yakıtların değerlendirilmesi ve gelirin paylaşımına yeni bir ortaklık çerçevesinde iki halkın karar vermesi gerektiğini söyledi. Bakanın beyanı bir yenilik içermiyor gibi dursa da aslında iktidarın Kıbrıs ve AB konusundaki önceliğini ele veriyor.
Yok farzedilen AB üyesi Kıbrıs Cumhuriyeti’nin, Barbaros araştırma gemisi ile refakatindeki iki geminin karasularındaki kabadayılığına verdiği cevap gemiler çekip gidene kadar Ada’da taraflar arasındaki müzakereleri askıya almak, Türkiye’nin AB üyelik müzakerelerini de veto etmek oldu. Bakan’ın beyanında istenen sadece güney karasularındaki fosil yakıtlara ortak olmak! Diğer deyişle, Ankara’nın Ada’da iki tarafın birleşmesi ve Türkiye’nin AB müzakerelerinin önünün açılması gibi bir sıkıntısı artık yok.
Çipras’ın Kıbrıs temaslarında öne çıkan diğer mesele tam da Türkiye’nin Kıbrıs konusundaki ilkesizliğiyle ilgili. Bugün artık toplumlararası müzakerelerden hepten vazgeçmiş görünen Ankara böylece kendi tezi olan “iki toplumlu, iki bölgeli federasyondan” da vazgeçmiş izlenimi uyandırıyor. Çipras ise Kıbrıs’ta tek uluslararası kimliğe sahip, iki bölgeli, iki toplumlu federasyondan sözetti ve BM parametreleri çerçevesinde çözüm için hükümetinin müzakereyi desteklediğini belirtti. Bütün Kıbrıslıların çıkarına olan adil ve sürdürülebilir çözüm için çaba sarf edeceğini de ekledi.
Federal çözüm bağlamında Çipras’ın Kıbrıslı Rum, Kıbrıslı Türk, Ermeni ve Marunî’ler tarafından geçtiğimiz 14 Aralık’ta kurulan Federal Kıbrıs İnisiyatifi temsilcileriyle biraraya gelmesi tesadüf değil. İnisiyatif bir iç dinamik olduğu ölçüde, yani AB, ABD, BM, Britanya, İsrail, Türkiye, Yunanistan endeksli bir ivme olmadığı ölçüde çok değerli. Ada’da farklılıkları ve muhalefetleri gözeterek birarada yaşamaktan başka hesabı olmayan, milliyetçi ezber ve konforları bozan Federal İnisiyatif dış dünyanın Kıbrıs ilgisinin buharlaştığı bir dönemde ümit verici.
Bu yazı ilk olarak Taraf’ta yayınlandı. Yazarın izniyle burada da yayınlanıyor…
Discover more from Erkan's Field Diary
Subscribe to get the latest posts sent to your email.