İSTİKLÂL NEREDE YAŞAR?
Geçtiğimiz günlerde Black Box İstanbul’da (BBI) gerçekleşen Pixies konserine gittim. Her şeyden önce, gerçekten kusursuza yakın bir konser deneyimi yaşadığımı belirtmek isterim. BBI gerek atmosfer, gerek mekân akustiği gerekse seyirciye sunduğu ferah alanıyla müzik severlerin yıllardır özlemini duyduğu bir performans mekânı haline gelmiş. Özellikle müzik severler yıllardan bu yana böyle bir mekânın eksikliğinden dem vurmaktaydı. BBI, önümüzdeki yıllarda muhtemelen bu eksikliği gideren önemli bir mekân haline gelecektir. Mekânın organizasyon ekibi BBI’yı yılın büyük bir bölümünde, aktif olarak sanat ve kültür faaliyetlerine ev sahipliği edecek çok amaçlı bir mimari yapı olarak konumlandırmak için çalışmalara şimdiden başladı bile. Bu demek oluyor ki; kültür sanat hayatını yakından takip edenlerin bir ayağı muhtemelen artık Ayazağa’da da olacak.
İstiklâl nedir?
İstiklâl Caddesi, kuşkusuz sıradan bir cadde değil. En azından bu caddeyi birtakım sıfatlarla anlatmaya ya da ‘süslemeye’ gerek olmadığını düşünüyorum. Temel olarak bakıldığında İstiklâl, toplumun farklı kesimlerini barındıran, dinamik ve üretici bir mekân olarak değerlendirilebilir. Bu açıdan bakıldığında; İstiklal, Lefevbre tabiri ile iktidar ve farklı toplumsal gruplar tarafından sürekli biçimde yeniden üretilen bir cadde olarak ele alınabileceği gibi, Habermas vari bir bakış açısıyla ise, ‘pure’ bir kamusal alan olarak da değerlendirilebilir. Bu kapsamda; İstiklâl toplumun dışladığı ucubeleri de, yine toplumun içselleştirdiği ucubeleri de ve iktidarın ta kendisini de barındırabilen bir mekân olarak belirtilebilir. Dolayısıyla; İstiklâl sadece fiziksellik üzerinden ele alınan bir mekân değil, aynı zamanda farklı paydalarda farklı toplumsal üretimlerin ortaya çıktığı çok kültürlü bir mekân olarak da değerlendirilmelidir. Başka bir deyişle, İstiklâl, İstanbul’da, belki de Türkiye’deki toplumsal üretimlerin merkezi, toplumsal anlamda ise mekânsal bir toplum hafızasına sahip bir mekân olarak ele alınmalıdır.
Bir tür Kavimler Göçü: İstiklâl’i terk etmek.
İstiklâl gibi toplumsal üretimlerin odağında olan merkezi bir mekân, neredeyse iktidarın tüm aygıtlarını bünyesinde barındırmasına rağmen, özellikle Gezi süreciyle birlikte büyük bir dönüşümün eşiğinde. Bugün, İstiklâl’i niceliksel ve niteliksel anlamda var eden yapı ya da kuruluşlar birer birer kapanmakta ya da İstiklâl’den taşınmakta. Yaşanılan dönüşümü ilk kertede somutlayan örnekler sanırım şunlar olsa gerek; Babylon’un Bomonti’ye taşınacak olması, Emek Sineması’nın kapatılması, Asmalımescit’teki birçok eğlence mekânının kentsel dönüşüm nidalarıyla kendine alternatif alanlar araması ve yeni semtlere göçü, Demirören AVM’nin açılması, AKM’nin ‘zorunlu’ tadilatı, Robinson Cruose 389 Kitabevi’nin maddi kaygılar nedeniyle kapanması ve hatta 120 yıllık bir geçmişe ait olan İstiklâl Eczanesi’nin yine maddi kaygılar nedeniyle önümüzdeki günlerde kapanacak olması.
Yaşanılan dönüşüm sadece İstiklâl’e dair mekânların kapanması ya da taşınması ile sınırlı değil kuşkusuz. İstiklâl, son zamanlarda hiç olmadığı kadar Orta Doğu’dan gelen toplulukların da odak noktası haline gelmekte. Her ne kadar bu durum, İstiklâl’in çok kültürel yapısını zenginleştiren bir unsur olarak değerlendirilebilecek olsa da, aynı zamanda farklı kesimlerin İstiklâl’den ayrılışı ve yeni grupların bu alana göçü olarak da okunabilir. Ancak burada unutulmaması gereken nokta, İstiklâl’de yaşanılan durumun sabitin üzerine gelen bir göçten ziyade, kavimler göçünü andıran bir dönüşüm yaşandığıdır.
İstiklâl’i dönüştürmek: Gezi’den intikam almak.
Gezi Parkı Direnişi kuşkusuz yakın tarihin en önemli toplumsal hareketliliklerinden biriydi. Gezi’nin neden çıktığı farklı bir yazının konusu olabilir, ancak Gezi’nin neden İstiklâl dolaylarından çıktığı da en az Gezi’nin ortaya çıkışını anlamak kadar önemli bir tartışma konusudur. Bahsettiğim gibi İstiklâl farklı toplumsal grupların bir arada olduğu, yaşadığı, daha da önemlisi üretimlerini sunabildiği ya da ortaya çıkarabildiği bir mekândır. Dolayısıyla böylesine gerek ideolojik gerekse toplumsal üretimlerin odağında olan bir mekânda, Gezi gibi toplumsal bir hareketin çıkması da şaşırtıcı olmasa gerek. Dolayısıyla Gezi sonrası İstiklâl’de yaşanan şaşırtıcı derecedeki hızlı –mekânsal- dönüşüm, iktidarın Gezi ya da benzeri toplumsal hareketlilikleri engelleyici tavrı kadar, Gezi’yi var eden mekânın üreticiliğinden alınan bir intikamıdır da. Bugün İstiklâl’de yaşanan bu dönüşümün temel sebebi budur.
Gayrimüslimlerin mekânı olarak Pera
İstiklâl caddesi, nam-ı diğer Pera. Pera; özellikle Osmanlı’da uzun zaman gayrimüslimlerin yaşama alanlarından biri oldu. Bu kapsamda, hâlen İstiklâl’de, Pera’ya dair birçok kültürel dokunun varlığı ya da Gayrimüslimlere dair kültürel pratiklerin varlığı gözlemlenebilir. Bu noktaya şu sebeple değiniyorum, İstiklâl’in, başka bir deyişle Pera’nın, bugünlerde fiziksel ve yapısal anlamda iktidar tarafından böylesine büyük bir mekânsal dönüşüme tabii tutulması sadece iktidarın Gezi obsesyonu ile ilişkili değildir, dönüşümün kaynağında gayrimüslimler ile anılan mekânın dönüştürülme tezahürü de vardır. Bunu en azından hükümetin mevcut politika ve söylemlerinden çıkarmak güç olmasa gerek. Bu durum şu an için her ne kadar Ayasofya kadar söylemsel pratiğe erişmese de, yakın zamanda söylemsel olarak da gündelik hayatımız içerisinde yer alacaktır diye tahmin ediyorum. Dolayısıyla dönüşümün iktidar bilinçaltında gayrimüslimlerden intikam alma dürtüsü, her ne kadar şu an için pek belirgin olmasa da, önemli bir noktada yer almaktadır.
İstiklâl nerede yaşar?
Gelelim yazının başlığının sorusuna. İstiklâl için son zamanlarda, en azından kendi çevremde, kurulan ‘olumsuz’ yargıların temelinde sanırım bu dönüşümün sonuçları yatıyor. Çoğu kişi benzer yargılarla İstiklâl’den adeta Kavimler göçü edasıyla Beşiktaş’a, Kadıköy’e, Kurtuluş’a ya da farklı bir merkeze ayrılıyor. Pera ile başlayıp İstiklâl ile devam eden kozmopolit yapı, iktidarın yer yer kentsel dönüşüm politikaları yer yer kendi içsel travmaları ile bir değişimin eşiğinde ve üretici bir mekân, iktidar araçları ile pasifize edilmekte. Dolayısıyla bir yandan Pera’dan, bir diğer yandan ise İstiklâl’in Gezi’ye sebebiyet veren çoğul kültürel perspektifinden intikam alınmaktadır.
Burada kuşkusuz tartışılması gereken nokta, İstiklâl sonrası ne olacağıdır? İstiklâl kaybedilmeye (benim açımdan) başlanmışken, gerçekten kaybedilecek mi, yoksa İstiklâl’in kozmopolit kültürü farklı mekânlarda yayılmacı bir anlayışla devam mı edecek? Başka bir deyişle, merkeziyetçilik mi, yoksa farklı mekânlara İstiklâl’i dağıtmak mı? Bugün belki İstiklâl’e dair sorulması gereken sorulardan birisi de tam olarak budur; İstiklâl nerede yaşar?
Bir not: Bu yazıyı yaklaşık olarak 15 günden bu yana yazmaktaydım. Bugün şans eseri twitter’da aşağıda paylaşılan fotoğrafı gördüm ve artık bu yazıyı bitirmenin zamanı geldi dedim kendi kendime. Aşağıdaki fotoğraf 140 Journos tarafından bugün paylaşıldı. Paylaşılan fotoğraf, İstiklal Caddesi’nin önemli ve tarihi figürlerinden biri olarak değerlendirebileceğimiz Kelebek Korse’nin vitrinini göstermekte. Zaten gerisi de bildiğimiz bir hikâye.
Discover more from Erkan's Field Diary
Subscribe to get the latest posts sent to your email.