Strasbourg?da Uzun Hafta Sonu?
Nisan ayının başlarında bir Cuma günü işten izin alıp haftasonuyla birleştirdim ve Fransa?nın Strasbourg kentine gittim. Burası Almanya sınırında olduğundan mimarisinde, yemek kültüründe, dilinde ve yer adlarında iki ülke kültürünün de izlerini taşıyor.
İlk günümüz Strasbourg?un en sevimli yeri ?La Petite France? (Küçük Fransa) adlı kanal kenarında, şirin kafelerin bulunduğu küçük meydanda yürüyüş yaparak geçti. Yürüyüşümüz esnasında 1896?da açılmış Maison Hanss (Hanss?ın Yeri,http://boulangeriehanss.fr) pastanesinden enfes kahveli ve fındıklı ? pralinli eklerleri gövdeye indirince Londra?da Fransızların pastane kültürünün yeterince var olmamasından dolayı bir kez daha hayıflandık.
Biraz yorulunca da kanaldaki en sevimli kafe La Corde a Linge?e oturarak, Alsace bölgesinde üretilen, çok lezzetli bulduğum buz gibi Fischer birasını yudumladık.
Daha sonra Strasbourg?un ?Notre Dame? adlı Katedraline geçtik. Burası dışarıdan herhangi bir gotik Katedral?den farklı değil, ancak içindeki Rönesans döneminden kalma Astronomik Saat önemli. Mekanizması 1842?de üçüncü kez yenilenen, inanılmaz detaylarla süslü bu sanat eseri niteliğindeki saat yazın her gün öğlen 12.00?de, kışın ise 12.30?da çalıyor ve izleyenlere aşağıdaki linkte görebileceğiniz minik bir gösteri sunuyor:
https://www.youtube.com/watch?v=lKgZB3P45Kw
Katedralden sonra sanırım kentin en tatlı sokağını bulduk: Rue des Orfevres adlı bu nezih sokak, çikolatacılara, pastanelere, bir de Georges Bruck adlı gurme kaz ciğeri dükkanına ev sahipliği yapıyor. 1852?de kaz ciğerini Strasbourg?dan dünyaya duyuran Bruck?ün (internet sitesi: http://www.bruck-foiegras.com/?lang=en) aile şirketini şu anda beşinci kuşak yönetiyormuş.
Rue des Orfevres adlı sempatik sokaktan bir manzara? (Fotoğraf: Filiz Taylan Yüzak)
(Fotoğraf: Filiz Taylan Yüzak)
Karnımız acıkınca ise kendimizi Flamee and Co.?da bulduk. (internet sitesi:http://www.flammeandco.fr) Fransızların ?tarte flambée?, Almanların ise ?flammkuchen? olarak adlandırdığı, Avrupa?nın lahmacunu olarak tanımlayabileceğimiz lezzetli yiyeceği doya doya yedik. Orijinali ekşi krema, jambon ve soğandan yapılan bu hamur işinin vejetaryen veya somon balıklı, hatta tatlı çeşitleri bile var.
Kentteki ikinci günümüzde ise araba kiralayarak Strasbourg?un yakınındaki civar köy ve kasabalardan oluşan, 170 kilometrelik ?şarap yolunu? keşfe çıktık. Alsace adı verilen bu bölgenin topraklarındaki mineraller sayesinde bölgede üretilen şaraplarda lezzetli bir asidite saklı.
Aşağıdaki fotoğraflardan da görülebileceği gibi, bölge mimarisi son derece estetik ve sevimli.
Ayrıca Paskalya Bayramı?nın yaklaşması nedeniyle tavşan ve boyalı yumurta dekorasyonları da gözümüzden kaçmadı 🙂
Ancak büyük bir-iki kasaba dışındaki şarap evlerinin genelde kapalı olması bizi düş kırıklığına uğrattı. Çoğu yerleşim yerinde sokaklarda bırakın turisti, kimsecikler yoktu. Sanırım bunda turizm sezonunun daha açılmaması rol oynuyordu. Yine de bir yerde şarap tadımı yapabildik.
Burada tattığımız ?Grand Cru? Riesling?i beğendik ve eve götürmek üzere bir şişe aldık. Birkaç köy ve kasaba daha dolaştıktan sonra da bölgenin tepelerindeki ?Château du Haut-K?nigsbourg?a gitmek üzere yola çıktık. (http://www.haut-koenigsbourg.fr/en/) 1147 yılından kaldığı sanılan bu kale, 1900-1908 yılları arasında Almanya imparatoru II. Wilhelm tarafından restore ettirilmiş. Avlanma ve askeri savunma amacıyla kullanılmış. En son Fransızların hakimiyetine geçmiş ve şu an ülkenin ulusal tarihi eserleri listesinde yer alıyor.
Bu arada bölgenin ikinci büyük kenti, sevimsiz Colmar?da yediğimiz akşam yemeğinde hediyelik dükkanlarında çokça gördüğümüz büyük ve dışı desenli toprak kapların, bölgede aşina olunan yahnileri pişirmek ve servis etmek için kullanıldığına tanık olduk. Bu bölgede dana veya sığır etinden yapılan sulu yemeklerin yanı sıra, üç çeşit etten (domuz, kuzu ve sığır) yapılan yahni çeşidini yemek mümkün.
Son günümüzde ise uçağa gitmeden önceki birkaç saatimizi hava çok güzel olduğu için şehrin en büyük parkı Orangerie?de geçirdik. Sözcük anlamı portakal bahçesi olan parkta portakal ağacı göremesek de baharın habercisi kontenjanından, bol bol lale gördük. Parktaki yüksek ağaçların tepelerindeki yuvalarından ise bizi, kentin simgesi olan leylekler izliyordu.
Öğle yemeğinde de Avrupa?da uyguladığımız geleneksel kuralı bozmadık ve Vedat Milor?un beğendiği bir lokantaya gittik. Kendisi Strasbourg?a arabayla yakın Hoerdt adlı küçük kasabadaki La Charrue?de (http://www.lacharrue.fr) yediği beyaz kuşkonmazları çok beğendiğini 26.04.2013 tarihli Milliyet yazısında (http://www.milliyet.com.tr/Yazar.aspx?aType=YazarDetay&ArticleID=1698617&AuthorID=107&b=BEYAZ%20KUSKONMAZ%20SOLENi&a=Vedat%20Milor) belirtmişti. Bu bölgenin toprağı bu ender bulunan sebzenin yetişmesi için çok elverişliymiş. Üstelik beyaz kuşkonmazın mevsimi sadece Nisan-Haziran ayları arasıymış. Yeşil kuşkonmaza kıyasla çok kalın, büyük ve uzun olan beyaz kuşkonmazın bir kilosu, önünüze haşlanmış olarak ve ev yapımı üç ayrı sosla birlikte geliyor: bunlar sirke, maydanoz ve Fransız soğanıyla yapılan ?vinaigrette?, ?mousseline? adlı tereyağı sosu ve mayonez sosu. Hepsinin de kendine has bir lezzeti var. Yanında da bölgenin gediklisi, buz gibi bir Riesling şarabı içince değmeyin keyfimize. Tabii şu da var, mevsimi kısa ve ender bulunuyor diye haşlanmış kuşkonmazın bir porsiyonuna 20 Avro?dan fazla para verdik 🙂 Türkiye?de olsa bir kilo haşlanmış sebzeye bu parayı veren olur muydu bilmiyorum 🙂 Ama ilginç bir deneyim olduğu için buna değer diye düşünüyorum.
Sonuç olarak söyleyebilirim ki Strasbourg gezi anlamında diğer Avrupa kentlerinden daha farklı veya daha özgün bir yer değil. Burayı bir gurme destinasyonu olarak değerlendirmek daha doğru olur. Ama bu asla bir kayıp anlamına gelmiyor: arabanızı kiralayıp şarap evlerini ziyaret etmek, tadım yapmak, şarap üreticileriyle konuşmak, kaz ciğeri ve şarap satın almak güzel bir yaz günü geçirmek için yeterli?
Discover more from Erkan's Field Diary
Subscribe to get the latest posts sent to your email.