Yolsuzluk, AB ve AKP
Bal tutan her memlekette parmak yalar. Kamusal alanda hizmet veren tüm görevlilerin, ister seçilmiş ister atanmış olsun ellerindeki otoriteyi kendi çıkarları için veya başka amaçla kötüye kullanmaları âdi vakadır. Mesele bunu asgarîye indirmek ve bir bakıma kamu görevlisini iktidarın cazibesinden korumaktır. Yolu, çeşitli denge ve denetleme mekanizmasının varlığı ve iyi işlemesinden geçer.
Hiçbir iktidar veya makam sahibi denetlemeden hoşlanmaz. Ancak denetleme zaafı kuruma, şirkete, topluma ve ülkeye er veya geç zarar verir. Tıpkı bugün yaşadığımız gibi.
AKP?nin iktidar döneminde ?Türkiye pastası? çok büyüdü. İnşaat, enerji ve kitle tüketimi sacayağı üzerinden yükselen AKP?nin kalkınmacı ideolojisi aynı zamanda iktidarının pekişmesine temel oluşturdu. Uluslararası konjonktür ve içerde sağlanan makroekonomik istikrar inşaat-enerji-tüketim ağırlıklı projeye çok yaradı. Ancak saadet zincirinin gerçekleşmesi için bir girdi daha gerekiyordu: Sürat! Süratin de koşulu danışsız ve denetsiz icraat! Yani AKP?nin işbitiriciliği?
İktidarın denetim engelini bertaraf etmedeki hukukî ve idarî cevvaliyeti parmak ısırtacak cinsten. Önceki koalisyon hükümeti döneminde kâbul edilen mevzuat malî şeffaflığı ve hukukî teminatı kurumsallaştırıyordu. Amaç, kronik yolsuzluğu engellemek ve yurtdışı sermaye girişine zemin hazırlamaktı. AKP iktidarı bu mevzuatın içini tamamen boşalttı. Düzenleyici ve denetleyici işlevleri olan SPK, BDDK, EPDK, KİK, Rekabet Kurumu gibi on üst kurulun yarı-özerklikleri kaldırıldı. Bu kurumlar arasında Kamu İhale Kurumu?nun uyguladığı kanun onlarca kez değiştirilerek ihale sistemi tamamen gayrişeffaf bir hale geldi. Merkez Bankası?nın tam özerkliği bir türlü gerçekleşmedi. Yeni Ticaret Kanunu?ndaki audit mekanizmaları metinden çıkarıldı. Yüksek yargının yürütmenin tasarruflarına yönelik, Sayıştay?ın denetleme ve şimdi Danıştay?ın tahkim ve danışma işlevleri icra edilemez hâle getirildi. Türkiye?nin karapara aklama ve terörün finansmanıyla mücadele konusunda şubatta çıkardığı yasayı küresel hakem konumundaki OECD?nin Malî Eylem Görev Gücü (FATF) yeterli bulmadı. Terörizmin Finansmanı Hakkındaki Avrupa Konseyi Sözleşmesi onaylanmadı. Hepsi AB raporlarında kayıtlı.
Süratli ve dengesiz kalkınmayı hedef bellemiş bir iktidarın AB ve uluslararası mevzuatı ayakbağı olarak görmesi doğal. AB mevzuatı asırlık süzgeçlerden geçmiş bir regülasyon silsilesidir. Damıtılmış bu sistemde icraat, AKP Türkiyesi gibi kalkınmaya aç olan bir memleket açısından fevkalâde yavaş gibi durur. Başbakan?ın Putin?e bu kadar öykünmesinin ve ?al bizi Şanghay?a kurtar şu AB?den? yollu sözlerinin ardında denetimsiz işbitiren bir lidere olan takdir var. Keza, süratle işbitirmenin karşısına dikilen AB normlarının getirdiği envai çeşit danışma, paylaşma, yönetişim, düzen, denge ve denetleme mekanizmasına, yani açık topluma duyduğu öfke var.
AKP?nin AB sıkıntısı bu anlamda gelişmiş ülkelere mahsus mevzuatın, gelişmeye çabalayan bir ülkeye uygulanmasındaki zorluğu da söyler. Ancak bu bir klişedir. Gelişmekte olup nizamî iş yapmak vakit ve nakit kaybı demek değildir. Aksine. AKP?nin modeli Rusya ciddî beyin ve sermaye göçüne maruzdur.
Bizde de başıbozukluğun sonucunda, doğa, canlı, kent ve kültür hakları açısından daha hesabı verilmemiş dünya kadar istismar mevcut. Bugün görünen buzdağının suyüzüne çıkmış bölümü.
Süratli ama müsrif, hatalı ve hukuksuz icraatın kamusal bedeli yavaş ama düzenli icraatın kamusal bedelinden çok fazladır. Hele sözkonusu ülkenin ne rant sağlayan yeraltı kaynağı ne de yeterli tasarrufu var ise. Yatırımcı, süratle işbitiren ama süratle de Ortadoğululaşan ve AB?yi ?Ayak Bağı? farzeden Türkiye?de durmaz. Hızlı kalkınma adına yaptığın toplumsal ve doğal tahribatla kendi başına kalıverirsin.
Bu yazı ilk olarak Taraf’ta yayınlandı. Yazarın izniyle burada da yayınlanıyor.
Discover more from Erkan's Field Diary
Subscribe to get the latest posts sent to your email.