Başta Erdoğan olmak üzere AKP apolojistleri ısrarla dış kaynak ya da örgütlü güçler iddiasında bulunsalar da Gezi direnişinin özünde yer alan vatandaşların sivilliği ve örgütsüzlüğü gayet açıktır. Eminim istihbarattan anlayan çevreler de bunun farkındadır zaten. Örgütlü güçler lafını açayım. Bir önceki yazıda bahsettiğim gibi Gezi direnişini bireysel katılımlar ve sivil toplum güçleri beraber gerçekleştirdi. Yani hiçbir örgütlülük yok demek yanlış olur. Ama Erdoğan’ın kafasındaki örgütlülük bu değil. CHP gibi eski siyaset ürünü partiler ya da radikal sol örgütler kastediliyor öncelikle. Ya da tabi ki bir takım dış güç tabanlı örgütlenmeler. Bir merkezden yönetilen, kapalı kapılar ardında planlar yapılıp sonra bunların uygulandığı bir tablo iddiası var ki sanırım bu model daha çok iddiayı atanların operasyon biçimini ifade ediyor.
Gezi direnişine hayatında hiçbir eylemliliğe katılmamış, hiçbir örgütlenmeye katılmamış bir çok vatandaş destek verdi. Eminim bununla ilgili bir sürü anektod dolaşıyordur. Bizzat şahit olduğum bir durumda o ilk Cuma sabahı uygulanan polis şiddetinden sonra koşup Taksim‘e gelen bir arkadaşın hikayesi var. Göstericileri göremeyince “Size de sorulmaz ama göstericiler nerede” diye polise soran bir arkadaş…
Birçok analist gibi ben de adım kadar eminim ki Hükümet ilk günlerde direnişçilere olumlu bir yaklaşım sergileseydi olaylar bu kadar büyümeyecekti. Ama Erdoğan’ın şahsında son yılların en toleranssız çizgisi takip edilince olaylar büyüdü ve katılımcıların yapısı da değişmeye başladı. AKP’yle zaten bitmemiş hesapları olan bir sürü aktör de sonraki günlerde devreye girdi. AKP’lilerin sık sık dile getirdiği Ulusalcılar da, başka gruplar da tabi ki destek verdiler. Ayrıca her şehirde direnişin doğası ve katılımcıların niteliği değişiklikler göstermeye başladı. Bununla beraber Gezi direnişinin ruhu korundu denebilir. Bu kadar büyük bir toplumsal olayda sivilliğin korunabilmesi kolay bir iş değildir. Göstericiler bile kendilerine şaşırıyordur. Direnişe destek veren geleneksel siyaset aktörlerinin de olabildiğince bu ruhu korumaya çalıştığı, Gezi direnişinin öncülerini zor durumda bırakmamaya çalıştıkları söylenebilir. 1 Mayıs’ta ya da benzeri eylemlerde birbiriyle çatışan siyasetlerin burada birkaç sürtüşme dışında birbiriyle beraber hareket edebilmesi neredeyse hayal bile edilemeyecek birşeydi.
Yanlış hatırlamıyorsam muhtemelen yarın yayınlanacak Birgün röportajında da dile getirdim: Türkiye tarihinde görülmemiş bir heterojenliği yüksek düzeyde bir sivillikle birleştiren Gezi direnişi bileşenlerini tamamen inkar yolunu seçmek Erdoğan’ın (ve AKP apolojistlerinin) son yıllarda dayandığı siyasetin doğal bir taktiği olabilir. Aksini düşünebiliyor musunuz? Ülkenin en yaratıcı, en eğitimli aktörlerinin, kaybedecek çok şeyleri olmasına rağmen sokağa dökülmelerini hem de kendi rejimine karşı sokağa dökülmelerini kabullenmek daha zor gelecektir…
Evet, üşenmessem devam edeceğim…
Discover more from Erkan's Field Diary
Subscribe to get the latest posts sent to your email.