DEVLETİN KADRAJI
Yabancı Dil Sınavında sınav salonuna giren ÖSYM görevlisi salondaki kameranın kadrajını ayarladı ve gitti. Hey dostum, ?kadrajı kurduğun yer bile politiktir?. Lütfen sınavda burnunuzla oynamayınız. Sonra birileri seyredecekti bunu. Film en azından konulu olmalıydı. Kamera, üzerinde ?emeğiniz emanetimizdir? yazan kaleme zum mu yaptı? Film hayli distopikti belli ki, salona ancak şeffaf su şişelerinde sokulabiliyordu su. Frigo yerine devletin verdiği şekerler yeniyordu beynin glukoz ihtiyacı için.
Devletin kadrajı kopyayı çekeni görmüyordu, o nedenle salona anahtara girilemiyordu. Emanet birimi olarak okulun kantini hizmet veriyordu. Bir tost, bir şeffaf su, alın bu da araba! Biri emanete vermeye korkmuştu da, arabasının anahtarını çorabının içine sokuvermişti. Emek, emanetti devlete. Sinemadan çıkan adam dünyayı değiştirebilirdi, sınav anı kameraya alınan adam da o emanet kalemle bir isyan türküsü yazar mıydı? Devletin kadrajı görmezdi nasılsa. O kadraj ki Salacak?tan baktığında silüeti değişmemiş görüyordu. Boğaz manzarasının orta yerine diktikleri gökdelenler yetmemişti ki emanetimiz olan emeğimize de göz dikmişlerdi. Devlet sinemayı da, sinemadan çıkan adamı da sevmiyordu. Cuma namazından çıkan adamı seviyordu devlet. Kadraja hep o girsin isteniyordu. Şehre bir film gelmişti, iklim değişmişti hani? Yayları çıkmış koltukları bahane ediliyordu sinemanın, yan taraftaki AVM?nin sineması ne güne duruyordu? Emanetin teslim edildiği el, bir mezopuan ile flulaştırırken arka planı, seyircinin gözü hep esas oğlanın üzerindeyken Emek bir izzet-i nefis meselesi oluyordu. Su püskürtülüyordu Nisan yağmuru gibi, şeffaf su şişelerinden mi? Kasklarının arkasındaki rakamlar polislerin sicil numaralarıydı. Bu numaralara zum yapan kameramanlar da dövülmeliydi. Emek?imiz emanetti devlete ve onun dar kadrajına.
Discover more from Erkan's Field Diary
Subscribe to get the latest posts sent to your email.