Cengiz Aktar: Savaşın manasını bilen?

    Savaşın manasını bilen?

 

Genç ve dinamik Türkiye ?savaş, kan, ölüm? nöbetinde ceset hesabı tutuyor. Hâlâ çatışma yorgunu değil. Partinin biri idam cezası sandukaları koymuş meydanlara, ?halk idam geri gelsin? diyesiymiş. Çeyrek yüzyıldır bu toprağı esir almış şiddetten arınmak kolay değil elbet. O çeyrek yüzyılı çok daha gerilere götürmek mümkün. Hayatın her köşesine, her tavır ve ifadeye sinmiş, devleti, siyaseti, toplumu, evimizi esir almış bir şiddet sarmalı bu. Fiiliyata dökülmediği zaman dilimizde yaşayan, kimseyi rahatsız etmeyen, sıradanlaşmış bir şiddet. Kökünde ?stratos? yani ordu olan ve ustaca savaş yönetimi anlamını taşıyan, pek fiyakalı ?strateji? kelimesi gibi?

 

İliklerimize işlemiş savaş dili her daim düşünceye zorlamıştır. Sadece kanı deli akanın değil neredeyse herkesin savaş, kan ve ölümle bu denli kolay yüzgöz olması, hiçbir çekince, başına bir ?maazallah? dahi eklemeden savaş telaffuz etmesinin nedeni ne olabilir? Şiddete bu denli aşina ve o derece de korkak bir insan topluluğunun illeti nerelere dayanır? Diğer insan topluluklarında nasıl cereyan etmiş bu işler?

 

Beşeriyetin tarihi aynı zamanda savaşın tarihi. Sümer?de yazının icadıyla birlikte başlayan sicilden bu yana, yani 5600 yıldır hepi topu 300 yıla karşılık gelen barış yaşandığı söylenir. Bunun büyük bölümü de 200 yıl süren Pax Romana, Roma Barışı?dır.

 

Savaş sadece insan kaybı değil her anlamda en yıkıcı ve pahalı insan eylemi. Keza savaşı engellemenin yollarını aramak, farklı toplulukların birbirleriyle olan ilişkilerini de belirlemiş. Arayışın özü ?farklılıklarımızı ve bunlardan doğan çatışmalarımızı birbirimizi katletmeden muhafaza etmek? diye özetleyebileceğimiz bilgelik. Sadece yakın dönemlere mahsus da değil; insan yeryüzünde var olduğundan beri mevcut bu arayış. Antropoloji çalışmalarının hatırı sayılır bölümü bu sorunsalda yoğunlaşır.

 

Nisyan ve inkâr

 

?Savaş, bir daha asla? şiarıyla bildiğimiz komşumuz Avrupa?ya milyonlarla ifade edilen bir dünya savaş yetmedi, yirmi yıllık bir ?teneffüs? arasından sonra yine milyonların ölümüne sebebolan bir topyekûn savaş daha yaşandı. Son büyük savaşın üzerinden yetmiş yıla yakın zaman geçti. Bu süre zarfında kıta çapında hafıza çalışması yapıldı. Adalet arayışı hiç tükenmedi. Ders kitaplarından popüler kültüre kadar her mecrada insanın hemcinsine reva gördüğü şiddet işlendi. İkinci savaşta Avrupa?daki milyonlarca kaybın %60?ı Yahudi Soykırımı?nın ana nedenini oluşturduğu sivil ölümlerden oluşuyordu. Avrupa coğrafyasında bir iki istisna hariç, 20. yüzyıldaki savaşlardan nasibini almamış sivil halk yoktur.

 

 Bu dehşet verici sicile rağmen bugün kıtada kimse savaşmamayı garanti edecek durumda değil. Zira unutmakla malul insan ve savaş yüzü görmemiş yeni nesiller için barış bir şey ifade etmiyor.

 

 

Türkiye Avrupa?da olduğu gibi toprağında büyük savaş felâketi bile yaşamadı, ikinci savaşa girmedi, kendini korudu. Savaşı pek hatırlamaz. Gerçekten de bu toprakların savaş hafızası eskilere gidiyor, savaş yaşanan toprakların büyük bölümü artık başka ülkelerde, bu topraklarda yaşanan savaşların zayiatı ise Avrupa?daki kadar değil. Ya da çekilen, çektirilen acıların hesabı hiç sorulmamış. Zira savaş hafızasının ?Gayrimüslimler? ve ?Dersim Alevileri? dosyaları hard disc?ten çoktan silinmiş.

 

 

Panzehir hafıza çalışması

 

 

Ciddî askerî kayıp verilen Balkan Harbi ve Birinci Dünya Savaşı?nın hafızası asırlık. Bu savaşların çoğu artık Türkiye toprağında olmayan cephelerde cereyan etmiş. Oralardan buralara hicret etmek zorunda kalanlar intibak etme pahasına kötü hatıraları silmişler. Anadolu?yu birebir ilgilendiren silahlı çatışma Çanakkale, Doğu Cephesi?ndeki gelgitler ve Kurtuluş Savaşı. Devletin yeni destanı, Ermeni Soykırımı?nın yüzüncü yılına karşı piyasaya sürülen Çanakkale?de Osmanlının ölü sayısı iddia edildiği gibi 250.000 değil 58.000 muharebe, 20.000 de hastalık telefatıdır. Kurtuluş Savaşı rakamı ise 10.000 ölü civarıdır. Tarihçiler Enver Paşa?nın marifetiyle gerçekleşen Sarıkamış faciası dışında Doğu Cephesi?nin asker ve sivil kayıplarıyla ilgili ciddî veri olmadığını belirtirler. Ama her hal ve kârda, kılıçtan geçirilen Ermenilerin bilahare intikamına maruz kalmış Vilayet-i Sitte?deki (Bitlis, Diyarbakır, Erzurum, Harput, Sivas ve Van) sivil kayıplar neredeyse o vilâyetlerin nüfusuna eşit olan 500.000 gibi abartılı rakamdan çok uzaktır.

 

Sonuçta geriye, toplumsal hafızadan silinen korkunç etnik temizliklerin hayaleti kalıyor. Hayalet savaş bilincine yetmez. Aksine gayrimüslimlerin, Alevilerin ve daha yakında Kürtlerin maruz kaldığı tarifsiz adaletsizlikler, yerde kalmış kanlar ve azap içinde Anadolu?nun üzerinde dolaşan ruhlarla hesaplaşmadıkça savaş sanal bir oyundan başka bir şey ifade etmeyecek, şiddet ve savaşın esiri olmaya devam edecek Türkiye.

 

 

Türkiye?nin savaşı şimdilik dilde küstahlık, kalpte vicdansızlık, beyinde umursamazlık, eylemde de bölgeyle belirleniyor. Ölenlerin çoğu ya Kürt ya da başkalarının oğlu, kocası, ağabeyi. Zaten artık pek haber dahi olamıyorlar. Savaş daha Türkiye?ye değmedi, Maazallah!

 

 

Bilvesile 21 Eylül Dünya Barış Günü mübarek olsun.

 

Bu yazı ilk olarak Taraf gazetesinde yayınlandı. Yazarın izniyle burada da yayınlanıyor..


Discover more from Erkan's Field Diary

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Leave a Reply

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.