POYRAZALTI
HALUK ŞAHİN
ADA İLE İDA
Tuhaf şey, dağlar beni seviyor:
Hayatım dünyanın en ünlü dağlarından Ağrı?nın (Ararat) eteklerinde başlamış, bir başkasının eteklerinde sonbaharını yaşıyor.
Elbette, İda?dan ya da Kaz Dağı?ndan söz ediyorum. Kaz Dağı dedim ama, çok zirveli bir dağ olduğu ve geniş bir alana yayıldığı için pek çok kişi Kazdağları demeyi tercih ediyor.
Dağlardan söz etmişken çocukluğumu eteklerinde geçirdiği Keşiş Dağı?nı (Uludağ) unutamam elbette. Bursa?nın ?uykuda bir kedi gibi koynuna girdiği dağ? diye anmıştım onu bir yazımda.
Ancak, kedi o kadar büyüdü ki şimdi dağı kaplamış bir küf gibi görünüyor!
Bozcaada (Tenedos) Troya?nın adası olduğu kadar, İda da adanın dağıdır. İsterseniz, İda?nın küçük çocuğu olduğunu da söyleyebilirsiniz adanın. Büyük çocuğu hiç şüphesiz Midilli?dir.
İda?dan adaya üç şey gelir:
Her şeyden önce su gelir. Homeros?un ?yüz pınarlı? dağı, adanın yeraltı sularının da ana deposudur. Dahası, son 15 yıldır bir boru ile adaya ulaşan içme suyunun kaynağı da İda?dan başkası değildir.
İkinci olarak, meyve sebze gelir. Kazdağları?nın bol oksijenli havasında yetişmiş çileklerin, kirazların, nektarinlerin ya da tüysüzlerin, eriklerin ve elmaların ve dahi her çeşit sebzenin nefaseti tecrübeyle sabittir!
Ada?nın pazarı Çarşamba günleri kurulur. Haziran?a kadar kasaba merkezinde yer alan pazar, üç aylığına, Jandarma?nın karşısındaki yamaca taşınır. Orada İda?nın en iyi şekilde temsil edildiğini biliyorum.
Üçüncü olarak, insan gelir. Özellikle Bayramiç, Rumların adayı terketmesinden sonra adaya insan ve ucuz emek sağlayan kaynakların başında gelmiştir.
Bozcaada?da, ?çalışmak isteyene?, işsizlik yoktur. Bayramiç ve dolayındaki orman köylerinde ise ciddi bir işsizlik sorunu olagelmiştir. Özellikle 1964?ten sonra adaya gelip yerleşen Bayramiçliler adanın renklerinden birini oluştururlar. Şalvarlı kadınları ve güleryüzlü adamlarıyla onları İstanbullulardan ve eski adalılardan kolayca ayırdedebilirsiniz.
Bağ işcisi olarak gelen geçici işçiler de var tabii. Bir zamanlar sayıları daha çokmuş. Yazın bağlardaki ?dam?larda sürdükleri yaşamın zorluklarını anlat anlata bitiremez adanın yaşlıları. O zaman eşek ya da katır sırtında ya da at arabalarında düşülürmüş bağ yollarına. Tüm ilkel koşullara rağmen, gidilen yerde günlerce kalınırmış. Bugün de traktörlere bindirilmiş şalvarlı, beyaz yemenili köylü kadınlarına rastlarsınız; ada yaşamının bir kenarında, kalabalık izbelerde, yoksul bir yaşam sürmeye devam ederler.
Bozcaada?yı bağsız, bağları ise onlarsız düşünmek olacak şey değildir.
*
İda Dağı?nın mitolojide çok önemli bir yeri olduğunu biliyoruz. Troya Savaşı sırasında Olimposlu tanrıların, lüks stadyumda numaralı koltuklu bir tribüne gelir gibi, İda?ya geldiklerini okuruz eski metinlerde. Özellikle Zeus ve fettan karısı Hera 10 yıl süren savaşı buradan seyretmeyi pek severlermiş. Hele Troyalıların düşmanı entrikacı ana kraliçe Hera!
Troya kralı Priamos?un oğlu Paris?in, hayatının en büyük hatasını yapıp, üç güzeller arasından (Hera, Athena ve Afrodit) Afrodit?i ?en güzel? ilan ettiği cennet çayırları hala yerindedir ve ilkbaharda mesire yeri olarak kullanılır.
Bu çayırlardan, çam ormanları arasından yukarılara doğru tırmandığınızda , sanırım 1500 metre dolaylarında, İda?nın efsanevi göknar ağaçları başlar. Bence dünyanın en güzel ağaçları arasındadır Kazdağı göknarları. Ama, alıp adaya getiremezsiniz, çünkü her yerde yetişmezler.
Onların sevdikleri yerde korunmaları ve sevilmeleri gerekir.
Göknarlar, daha nice ağaçlar ve bitkiler Kazdağları?nı son yılların en cazip eko-turizm destinasyonlarından biri haline getiriyor. Doğaseverler Mart ve Nisan?dan başlayarak, ellerinde fotoğraf makineleriyle, nice şaire övgüler yazdırmış olan yamaçları keşfediyorlar.
Dağın özenle korunması ve Milli Park alanının en kısa zamanda şimdikinin bir kaç katına çıkacak şekilde genişletilmesi isteniyor.
Poyrazaltı?ndaki adada yaşayan İda-bağımlı biri olarak ben de istiyorum.
*
Ancak, gelecek hiç parlak görünmüyor. İnsanlığın en önemli doğal hazinelerinden İda Dağı?nın önümüzdeki 10-15 yıl içinde siyanürle zehirlenmesi ve yokolması tehlikesi her geçen gün biraz daha ciddileşiyor.
Yalnızca bir doğasever olarak değil, Bozcaada?nın Kazdağları?ndan gelen suyunu kullanan biri olarak kaygılıyım.
Böyle bir doğa harikasını ve kültür mirasını birilerine üç beş kuruş sağlamak için altın madencilerinin demir canavarlarına ve zehir uzmanlarına teslim etmek ne vahim insafsızlıktır, ne yaman gaddarlıktır, ne büyük günahtır!
Maalesef, gerçekleşen aynen budur. Çanakkale ve Balıkesir çevrecilerinin, belediyelerinin, aydınlarının ve köylülerinin tüm direnişlerine rağmen aramalar dağın düzinelerle noktasında devam ediyor. Sanırım, bazılarında işletme başladı başlayacak.
Yapılan hesaplar, madencilerin 10 yıl için de tam 400 bin ton siyanür kullanacğını gösteriyor! Başka bir şey söylemeye gerek var mi? 400 bin ton siyanür! Nokta!
Kimse yalan söylemesin: Bu zehir Kazdağları?nın havasına ve yer altı sularına karışacaktır!
Güzeller güzeli İda, altıncılar gittikten sonra da, yüzüne kezzap atılmış korkunç bir kazazedeye dönüşecektir.
Bu zehir Bozcaada?yı da zehirleyecektir.
Yapmayın, etmeyin! O yaratıcı slogana yürekten inanıyorum: ?Kazdağlarının üstü ?altından? değerlidir.?
*
Yazının başında İda?dan adaya üç şey geldiğini söylemiştim: Su, meyve-sebze ve insan.
Peki, adadan İda?ya ne gider?
Söyleyeyim: Bulutlar gider! Hava gider!
Çağlar boyunca, Yunanistan?daki Olimpos Dağı ile Anadolu?daki İda Dağı arasında bir hava tüneli olduğuna inanılmış. Sanırım yapılan modern araştırmalar da bunu doğruluyor, Küçükkuyu, Altınoluk gibi yerlerin zengin oksijenini bununla açıklıyormuş.
Biz adada o tünelin tam içindeyiz.
Bunun bir de bedeli var: Bazen, Olimpos yönünden gelen yağmur bulutları, tüm yalvarıp yakarmalarımıza rağmen, başımızın üstünden geçer, bizden tek damlasını esirger. Teslim yeri bellidir: Yükünü İda?ya boşaltacaktır!
Helal olsun!
Ben de dağları seviyorum!
Discover more from Erkan's Field Diary
Subscribe to get the latest posts sent to your email.