?ASKERİ SINAİ KOMPLEKS?
Kirli bir icat mıdır, yoksa en güzel türküyü bir kurşun mu söyler? Birileri icat ettikleri silahlarla anılır, ne de olsa marka bir özel isimdir ve büyük harfle başlar. Askeri sınai kompleks, toplumların aşağılık komplekslerini pompalar ki daha çok silah satılsın. Kirli savaşın kaymağını yiyenler de arttıkça, endüstri büyür, mucitler çoğalır…
Ötekinin hukukunu ortadan kaldırdığımızda başlar militarizm. Her zaman postalı, yeşil kamuflajı, tankı çağrıştırmaz. Faşizm nasıl gamalı haça indirgenemezse, militarizm de ordu ve asker egemenliğinden daha başka bir şeyi ifade eder. Basılmadan yasaklanan kitaplar, herkes tek tip mahallelerde yaşasın, aynı tip plastik parklarda oynasın çocuklar, böylece herkes tek tip olsun, aynı tornadan çıksın isteyen kentsel dönüşüm hamleleri, devletin görevini de kadının sırtına yükleyip onu eve kapatan erkek iktidarı, suç sosyolojisinin dibine vurup, kafatasçılara rahmet okutarak ?çocukların gen analizi yapılsın, ileride vatana millete hayırlı bir evlat olmayacaksa yürümeden yok edilsin? diyen meczup okul müdürü, hatlarımız yuvarlaklaşsın, farklı ve keskin hiç bir tarafımız kalmasın diye sivil-asker ayrımı yapmadan bizi öğüten tornalardır militarizmin araçları artık.
Militarizm bazen öznesi belli olmayan, sivillerin aktif katılımı ve rızasını içeren süreçlerle yaygınlaşır. %91 oranında evet’le anayasa kabul edilir mesela. Militarizme cepheden karşı durduğu iddiasında olan bir siyasi parti, gençlik kollarını eyleme götürürken asker gibi yürütür. Benim militarizmim seninkinden iyidir ne de olsa. Bu bir ?en küçük ölçek? meselesidir. Sağın militarizmi hep tartışılırken, solun kendine militaristliği ötede kalır.
Milli Güvenlik dersini müfredattan kaldırmak, ?genç dimağları? başka bir ordunun askeri olmaya sevk eder. ?Dikkaaaat!? başkası tarafından çekilir. Askerlik ve eğitim kurumları aracılığıyla, aynı üniformayı giyen, aynı dili konuşan, aynı marşları söyleyen, tek tip ?itaatkar ve üretken bedenler? yaratılır. Bütün marjinallikleri de yontunca aklı da vasata teslim ettik miydi, sen sağ ben selamet. Beden Eğitimi derslerinde sağa, sola çark talimi yaptırılır çocuklara, ne de olsa sağlam kafa sağlam vücutta bulunur, her daim savaşa hazır olmalıdır genç bedenler.
Tarih eğitimi yoluyla da üstüne tüy dikilir bu bedensel gelişimin. Düzenli orduya geçişi sağlayan Osmanlı Padişahı III. Selim, devrimci bir padişah olarak anılır. Padişah en büyük yeniçeridir, sonra en büyük yeniçerinin kellesi ocağı tarafından ?tiz vurulur?. Zeytindağı romanında o zamana göre hayli antimilitarist bir çıkışla ?Biz Türk neferini cephede değil, bir kumarda kaybettik? derken Falih Rıfkı Atay görmezden gelinir. Anzak askerleri bu topraklarda ölünce bizim evlatlarımız olmuşlardır. Kanları ile sulanmıştır vatanımız ne de olsa. Her bireyi asker doğan ve bununla gurur duyan millet, Peygamber Ocağını yıkar yerine yenisini kurar, benim militarizmim seninkini döver her türlü. Fatihler ve Fatihler doğuracak yaştaki genç kızlar, at, ?bebişim?, silah üçlemesine yazılırlar bu kez. Fetih filmi kapalı gişe oynar, gemiler karadan yürütülür.
Kendini savaş değil barış zamanında ortaya çıkarır militarizm. Savaş ve savaş hazırlığı normal ve arzu edilir bir sosyal etkinlik olarak algılanır. Sorunların çözümünde şiddet kullanımı normal görülür, kadınlık korunma ihtiyacı ile özdeşleştirilir. Askeri alt kültüre ait değerler, toplumun egemen değerleri haline gelir. Toplumsal cinsiyet tanımlaması kadını, vatanı savunacak askerler doğurmakla yükümlü kılar, kutsanan asker annesinin ölen oğlunun ardından gözyaşı dökmesi bile garipsenir. Ulusu yeniden üretme görevi bahşedilmiştir kadına, daha ne istenmektedir? Zorunlu askerlik vatandaşlık sözleşmesinin bir maddesi değil, ordu-millet teziyle, ?Her Türk asker doğar? nidaları eşliğinde milletin özü haline getirilmiştir. Ceza Kanunu’nda ?halkı askerlikten soğutmak? diye bir suç tanımlanarak da vatan uğruna ölme özgürlüğü garanti altına alınmıştır. Askerlik yoluyla birinci sınıf vatandaşlık da erkeğe sunulmuş, askere gitmeyenler, gidemeyenler, çürüğe çıkarılanlar ve vicdani retçiler ile kadınlara da ikinci sınıf vatandaş olmak düşmüştür. Kadına sunulan en kestirme ?vatana millete hayırlı bir evlat olma? yolu asker annesi olmasıdır. Bir de evladını feda ederse ondan iyisi yoktur. Eğer ki çocuğu yoksa ölüme sunacak, izin verildiği zaman cepheye cephane de taşıyabilir kadın.
Kadirizm’in örneklerinden de aşinayız biz bu at- avrat- silah meseline. Silahlara Veda diye bir filmi de vardı Kadir Abimizin hatta; Hemingway ondan esinlenip roman yazmış dediydiler. Yılmaz Güney de filmlerinde sevdiği kadının resmini bir perdenin arkasında saklar ve kadın haykırarak ?sen beni değil, silahını seviyorsun, ya o ya ben? dediğinde de perdeyi açar ona resmini gösterirdi. Esas kız, esas oğlana silahını bıraktırınca sevdanın 2/3?ü onun olurdu, bir de atların yerini alan siyah Mercedes?ini bıraktı mıydı tamam… Adam silahını bıraktığı gün düşmanları tarafından vurulurdu. Mesela Yılmaz Güney?in Umutsuzlar?ında bir türlü kavuşamazlardı sevgililer, cefakar fedakar Anadolu kadını Filiz Akın (ki başka bir şey olma şansı yoktu) Yılmaz Güney aşağıda kurşunlandığı sırada elinde bebek patiğiyle cama yapışmış haykırırken final yapılırdı. Delikli demir icat olunca mı bozulmuştu mertlik? Kim ister ki adı bir silahla anılsın? Özel hayatımla gündeme gelmek istemiyorum, işimle anılmak istiyorum mu demişti yoksa bu harika çocuklar?
Önce sigortala, sonra bombala!
1583?de ilk hayat sigortası poliçesinin ortaya çıkışını takiben, ilk saatli bombayı 1585 yılında Antwerp Kuşatmasında Hollandalılar kullanmış. Önce sigorta, sonra bomba! Bu da diyalektiğin dibi olsa gerek. İnsan bedeninin silahlaşması ise 12. Yüzyıla dayanır, Suriye İsmailileri ile Haşhaşiler tarafından Haçlı Seferleri’ne karşı suikast amacıyla kullanılmıştır canlı bombalar. Modern çağın ilk canlı bomba saldırısı ise 1983?te Beyrut?ta gerçekleşmiş. Sadece orada olmak, oradan geçiyor olmak da suç olur bazen. 2011 yılında Ankara?nın sosyal devlet kokan sokağı Kumrular’da olan bombalı saldırıda, otoparkçı, kendisinin seçtiği bir park yerinin dolmuş duraklarına uzak olması ile can kaybının artmasını önlemiştir.
IV. Murat zamanında yaşayan ünlü Türk mühendisi Lagari Hasan Çelebi 1633 yılında; IV. Murat’ın kızı Kaya Sultan’ın doğduğu gece, Sarayburnu’nda düzenlenen şenliklerde ilk uçuş denemesini yapar. Bu deneme, ilk insanlı roketin icadı olarak kabul edilir. Onun için küçük, insanlık için büyük bir adımdır. ?Ulemaya sorulunca?, ?bugün uçan, yarın padişahım diyebilir? fetvası çıkmış, o da Kırım?a sürgüne gönderilmiştir. Ne de olsa ne uçan kurtulabilmektedir ne de kaçan…
Kalbim Dinamit Kuyusu
1866?da İsveçli kimyager Alfred Nobel trinitrogliserinden mamul dinamiti keşfetmiş ve taş ocakları için iyi bir icat olabileceğini düşünmüş. Nobel Vakfı’nın kurucusu aynı zamanda kendisi. İnsan ölümlerinden kazandığı parayla kurduğu vakfın barış ödülü dağıtması da bir vicdan aklama çabasıdır herhalde. Ama Nobel özüne dönmüş ve Nobel Barış Ödülü’nü o büyük ve makbul akbabaya vermiştir. Bir Afgan kızı namlu gözleriyle bakar objektife. Trinitrosundan ikisini atınca anjina pektoriste kullanılan bir kalp ilacı olur nitrogliserin. Halkına sunacak bir tek kızıl elması kalbi olan şairlerin dillerinin altındaki bakla olur.
Sinek Kaydı Kalaşnikof
Arkadan vurunca kalleş olur insan. Arkadan vuran kalleş nikof, ?keleş? olur bazen, arkadaşları ona öyle der. Mucidi Mihail Kalaşnikof ?ülkemi korumak için ürettim? demiş. Irak?a körfez savaşında atılan patriot (vatansever) füzeler vardı. Onlar da okyanus ötesindeki ülkelerini korumak için atılıyordu kuşkusuz. Nefsi müdafaayı gördük; havai fişek gösterisi gibiydi.
Bir bozkır kurduna benzemekte bu Kalaşnikof. O kadar markalaşmış ki ismi daha sonra kalaşnikof marka traş losyonu, votka filan da üretilmiş. Güzel bakan kadınlardan ve şaraptan hoşlanırmış kendisi. Çirkin kadın yoktur, az kalaşnikof vardır… Bir de hayattaki tek isteği bu dünyada barışı ve mutluluğu görmekmiş.
Samast Marka Tabanca?
Hrant Dink?in katili, içeri girdiğinde filinta gibi delikanlıyken, cezaevi yarayınca semiren genç irisi Samast?ın isminin patentini almak istemiş birileri. Medar-ı iftiharımız ne de olsa. Ne üretecekler ki acaba Samast marka silah mı beyaz bere mi? Rakı da olabilir bu durumda. Türk Bayrağının önünde polis amcaları ile fotoğraf da çektirmişti. Ne de olsa celebrity ?çocuk? ve de kendi deyimiyle sadece %21 suçlu. Mermilerle üşenmeden ?asayiş? yazanlar, Glock marka tabancaları dizim dizim dizerler. Bir bebekten bir katil oluşur, katiller bebekleşir, cezaları indirilir.
Bang on the beach
Üstüne renkli küçük şemsiyelerden koyduk mu, al sana kokteyl. Kokteyl dediğin ayakta içilen yer; orada içilen ise kokteyl… Alkolsüz olsun, ya da salkım salkım üzüm versinler efendim. Bir de silah olanı var bu meretin. Esmeralda bize su verdi, Finliler bize Molotof verdi, biz de onları Alman tanklarına karşı kullandık. 1940 yılındaki kış savaşı sırasında Finli askerler savaşın sorumlusu olarak gördükleri Vyaçeslav Molotov?a atfen icat ettikleri patlayıcı ev yapımı bombaya Molotov Kokteyli adını verirler. Bir rivayete göre de mucidi Molotov?dur.
Ruslar bu silah icadı işine pek meraklı, oysa biz Kızıl Ordu Korosu’nu neşeli ?Kalinka? şarkısıyla biliriz. Bu da sulandırılmış sıcak savaş mıdır nedir.
Devriyeler sardı da bizi meğer kaderim böyle!
?Benim mavzerim nerede? olan ikinci mısra tevekkül içinde Yaradana havaleye dönüşmüştür. Halkı kin ve düşmanlığa ve dahi isyana teşvik etmeyiniz efendim. Devriyeler sardıysa neye yarar üzülmek? ?Mauser? bir Alman silahıdır, fakir bir ailenin çocukları olan ve çocuk yaştan itibaren bir silah fabrikasında çalışmak zorunda kalan Wilhelm ve Paul Mauser biraderlerin icadıdır. Kendi sınıfının neferi olamamıştır bu Mauser kardeşler. Bir av tüfeğidir aslında mavzer, av ve avcının birbirine karıştığı zaman kadraja girer. Kemal Sunal?ın eşkıyalığa öykündüğü filmlerinde kullandığı da budur.
-Burdan öyle çekip gitmenize izin vermeyiz.
-‘Biz’ de kim amk?
-(Silahına davranarak) Smith, Wesson bir de ben.
Kirli Harry (Dirty Harry) serisindeki meşhur repliğe konu olan 44?lük Magnum. Clint Eastwood meşhur etmiş tabancayı. İnceden de Kadir Abimizi çağrıştırıyor bakışları.
Bizim oğlanlar becerdi!
Önyargıyı yıkmak, atomu parçalamaktan zordur, demiş Einstein. Belki de bundan nükleere karşısın ne biliyorsun, diye sorarlar adama. ?Little Boy? 1945?de Hiroşima’ya atılmadan önce, ABD önceden Japonların yaşam tarzlarını araştırarak en fazla dışarıda bulundukları saati belirlemiş ve tam 08:15?de atmış bombayı. Bir fotoğraf hatırlanır bu saldırıdan, çırılçıplak bir kız çocuğu ağlayarak bakar objektife. Ölü çocuklar büyümez, şeker de yiyemez. Çatapatları çikolata zanneder bazı çocuklar. Şeker yoksa çatapat yesinler. Ölmeyenler de kanser olur, birden değil ağır ağır ölür. Çernobil faciasıyla şair ceketli çocuğun şarkıları 33 yaşında susar, olsun Tarım Bakanı höpürdeterek çayını içer.
NATO?da 60. yıl hediyemiz de bir füze kalkanı olmuştur. Alavere dalavere Kürt Memet nöbete mesaisinin meyvelerini toplamaya başladık elhamdülillah. Olsun Mavi Marmara?nın arkasından mendil salladık mı yeniden Müslüman oluruz nasılsa. Our ?little boys? did it netekim.
Boru mu?
Havan topunu ilk kullananın Fatih Sultan Mehmet olduğu iddia edilir, 1453 fethinde. Gemileri karadan yürüten bunu da yapmış olabilir. Oysa ?bu bir borudur? demişti İlker Başbuğ bir küçüğü olan lav silahı için. Patlamayanlar oyuncak olur Güneydoğu?daki çocuklara, sonra oyuncağı elinden alınmaz çocuğun, elinde patlar. Ellerine bakılır taş izi var mıdır diye, parçalanmıştır, bir şey bulunamaz.
Heron Casus Uçağı adını bir kuştan alıyor. İnsansızdır, suçu üstüne atmak daha kolaydır. İnsansız hava aracı, insansız dağlarda gezenleri görüntüler, birileri yanlış yorumlar, gayri nizami harp vardır, hata olabilir. 35 kişi kaydolmadıkları kayıttan düşülür.
Memetçik Memet
Bir Çinliler bir de biz, bu çakma işinde tekiz. ?Abi bunu kapalıçarşıdan üç kuruşa alırdın deli misin sen?. MKE ürettikten sonra %100 yerli diye tanıtmış, adını da Mehmetçik-1 koymuştu. Velakin çakmaymış. Eski MDD?ciler olsa ?montaj sanayi? derlerdi. Bir nevi doğan görünümlü şahin, bir Hacı Murat, bir Alex, bir Anadol değil. Zaten onun da kaportasını inekler yemiş, inek de dağa kaçmış sonra.
Torpido sendika
-Bir cisim yaklaşıyor kaptan! Torpido olabilir.
-Bize bir şey olmaz aslanım ya, nerelisin sen Çorumlu musun?
Bir Türk deniz altısında ancak bu sözlerle anılmışlığı vardır herhalde. Denizaltının klostrofobik yaşam alanında dünyayı kurtaran adamlar nasıl yetişsin ki?
Hasan el Ramah 1275?de Memluklar zamanında yapmıştır ilk çizimlerini. Kölemen Devleti diye anılan Memluklarda, Memluk adayları köle olarak satın alınır sonra kademe kademe ilerleyip kendi kaderlerini çizme hakkı tanınırmış. Uluslaşmanın hem sonucu hem aracı olan askerlik bir tür kölelik iken, kölelerin kendi kaderlerini askerlik üzerinden tayin hakları da ayrı bir ironi midir nedir…
Torpido ile geminin karinasına açılacak delikle batırılması hedeflenir. Adını aldığı balık gibi manyetik sensörüyle hedefi bulur. Hedefini vurmayan ok da olabilir bazen bu özelliği nedeniyle. Bir nevi Türk sendikacılığı gibidir yani. Sarı sendika, torpido balığı gibi uyuşturur adamı. Özgürlüğüne kavuşmak için efendinin seni azat etmesini beklersin.
Altıpatlar – ya paranı ya canını
İki kardeşi intihar eden Samuel Colt 1836?da üretmiş altıpatlar diye bilinen revolver’i. Deniz ticaretini öğrenmek için gemilerde çalışmaya başlamış ve burada geminin dümeni nereye kırılırsa kırılsın dümen parmaklığının doğrusal bir şekilde aynı yerde frenlendiğini tespit etmiş ve bu da ona revolverin silindirini yapma fikrini vermiş. Colt, bireysel silahlanmanın babasıdır diyebiliriz. Halka mal etmiştir silahı. ?Ulaşılabilir fiyatlarla? satmıştır.
Omzundaki akbabası ile gezen cenaze levazımatçısı ve posta arabasının soyulması ile karakterize kovboy filmlerinin vazgeçilmezidir revolver. Bizim yalnız kovboylar ?ya benimsin ya toprağın? derken, Amerikanlar ise ?ya paranı ya canını? derler. Batı cephesinde değişen bir şey var mı, bence yok.
Birileri gelir dünyayı değiştirir. Kutsanan icatlar şan şöhret olarak döner de mucidine, isimleri silahlara verilir bazılarının. ?Bir insan ömrünü neye vermeli?? diye sorulurken sadece boş zamanlarını değil, ömrünü devrime verirken birileri, isimleri sonrakilerin silahları olur.
Bu yazı Yeniharman dergisinin Mart 2012 sayısında yayınlanmıştır. Yazarın izniyle burada da yayınlanıyor…
Discover more from Erkan's Field Diary
Subscribe to get the latest posts sent to your email.