POZANTI CEZAEVİ OLAYI, ANA AKIM MEDYA ve ÇOCUK HAKLARI MESELESİ
Adana Pozantı Cezaevinde çocukların yaşadığı tecavüz ve işkence olaylarına dair iddialar içeren bir haber maalesef ana akım basında pek yer bulamadı. Bu yersizliğin belirmesiyle sosyal medya kanallarında başka bir hava oluştu ve mesele ?bizim acımız? – ?onların acısı? kutuplaşmasına denk düşecek şekilde kendi yerini açtı. Şu an itibariyle anlatıların ne denli gerçeğe denk düştüğünü bilmiyoruz. Fakat gerçekliğin ne olduğu atlanamayacak bir sorun olmasına rağmen bu ve benzer meselelerde ortaya çıkan sessizlik zaten kendi başına başka bir gerçeklik yaratıyor. Suçlama ve bir süre sonra ortaya çıkan savunma konumlanmalarına bağlı olarak da taraflar siyasal karşıtlıklarını süreklileştirecek yeni bir araca kavuşmanın hazzı ile meseleyi cephedibine çekiyorlar. (İlgili haber için bkn: http://www.evrensel.net/news.php?id=23770 )
Oysa bu ve benzer meseleler ne güvenlik sorunudur ne de siyaset sorunudur aslında. Çok açık bir dille ?çocuk hakları? sorunu olarak kavranması gereken bir mesele karşısındayız. Elbette bu çocukların cezaevinde olmasının ve cezaevinde uğradığı söylenen baskının nedeni bir siyasal meseledir. Ve muhtemelen biz kürt meselesi etrafında oluşan savaşın barış yoluna ulandığını görmediğimiz sürece benzer bütün sorunlarımızı yine aynı dille konuşmaya devam edeceğiz. ?Bizim çocuklarımız?ın öğretmeninden bir tokat yemesi idari kovuşturma nedeni olabilirken, ?onların çocukları?nın ?bana tecavüz ettiler? beyanı bile yersizliğe mahkum bırakılabiliyor.
İşin en trajik tarafı şudur ki; kendini bizzat kendi iradesiyle itirafa ikna eden veya başkasının eylemi ile itirafa ikna edilen bir çocuk, sonrasında karşılaştığı sessizliği gördüğünde aslında daha da güçsüzleşecektir. Ya da aynı çocuk, bir siyasal muhalefet meselesi olarak olayı kavrayan destekçilerinin yanında; olay ve itirafın travmatik etkisini, eninde sonunda dost-düşman ayrımını muhkemleştirerek gidermeye yönelecektir.
Bu meseleler aslında ne ilk ne de son olacaktır. Birkaç yıldır olup biten meseleyi anlamaya çalışıyor görünen ama aslında propaganda malzemesi üretmekten başka hiçbir iş beceremeyen ana akım Türkiye medyası defalarca ilginç haberler verdi. Eylemlere katılan çocukların ailelerinin yeşilkatlarının iptal edileceği yönünde beyanlar, bu çocukların ailelerinden alınıp yurtlara götürüleceğine dair haberler ve benzer şeyler sürekli yazılıp çizildi. Garip olan, bu beyan ve haberler karşısında ?çocuk hakları? perspektifinden konuşan aktörlerin de çoğunlukla konuştukları perspektifi sadece siyasal yararlılığı için kullanıyor olmalarıydı. Siyasal yararlılık için bu araçsallaştırma ise nihayetinde hak söyleminin etkisini yitirmesine sağladı. Bunun sonucunda, herkesin çocuğu kendine kaldı ve ?ele geçen çocukların? bir kısmının maruz kaldığı şiddet ve işkenceler de ebeveynlerinin ?düşmanca? olduğu düşünülen karşıtlığı üzerinden haklılaştırılabildi. Herkesin uğradığı mağduriyet nedeniyle sahip olduğu hınç ve nefret ise tamamen haklı bir temele oturmuş oldu. Ama tabii ki bunlar hiçbir zaman açıkça konuşulan şeyler değildi. Ne de olsa 50 binin üzerinde insanın öldüğü bir savaşta çocukların maruz kaldığı şiddet her zaman tolore edilebilir görünüyor ilk başta.
Mesela, tam bu Pozantı haberinin medyada görüldüğü gün (25.02.2011), böylesine kritik bir haberi atlayan Zaman gazetesi ilginç bir iş yaptı ve Pozantı haberine karşı kendi rakip haberini kurdu. Önce internette ana manşetten verdiği haberi iki saat sonra yan manşete çekerken muhtemelen ?bu kadar da arsızlaşmayalım? diye bir duyarlılık ortaya çıkmış olmalı. Haberin içeriği tahmin edilebileceği gibi PKK?nın çocukları eylemlerde ne kadar ahlaksızca kullandığı üzerine kuruluydu. Sanırım şunu demek istiyorlar; çocukların tecavüze uğramasından daha önemli bir güvenlik sorunu var karşımızda. (Bkn: http://zaman.com.tr/haber.do?haberno=1250472&title=pkknin-eylemlerde-kullandigi-cocuk-sayisi-yuzde-50-artti#.T0kMQ1TndQA.twitter )
Aslında bu haberlerde garipsenecek bir şey yok. Çünkü daha geçen yıllarda; yeşilkart iptali, çocuğun aileden alınması, ödeneklerin kesilmesi gibi haberleri yaparak veya bu sözleri yetkili amirlere söyleterek endişe üretebileceklerini zanneden bu aklıevvel ana akım medya meseleyi zaten zerre kadar anlamadığını ikrar etmişti. Bu beyan ve haberlerin ne kadar incitici olduğunu görmemiş olanların bugün kalkıp ?onlar bizim çocuklarımız? demesini beklemek tam da bu nedenle beyhude bir çaba olarak kalıyor.
Kişilerin ve ailelerin temel sosyal haklarını lağvetme tehditleri medya aracılığı ile savrulurken, beri taraftan bu beyanların sahibi olan yetkililerin haddini bilmesini sağlayacak hiçbir adımı atmayan AK Parti hükümeti ise tecavüze uzanan yolu aslında kendi elleriyle açtı. Hak kaybı korkusunu bir savaş taktiği gibi kullanmaktan çekinmeyen ya da bu taktiğe sessiz kalan hükümet; birilerinin daha ileri gidip, memleketin cezaevi sisteminin bütün çarpıklıklarını bu çocuklara yansıtılabileceğini tahmin etmeli değil miydi. O beyanların sahibi aklıevvel valiler kendi bölgelerinde ki cezaevlerine, bu çocuklar için hatta bu vesileyle bütün çocuklar için ek önlemler alınmasını emredemezler miydi. Yapılabilirdi elbette, ama siz o çocukların tedavi olma hakkını bile tartışılabilir kılıyorsanız, o vakit başka birileri de tecavüz etme hakkını kendinde görecektir ve cezaevi yönetimi de sessiz kalmanın daha makbul olacağını düşünecektir bu durumda.
Memlekette çocuk koruma sistemini tahkim etmesi gereken koskoca bir bakanlık teşkilatı ise maalesef siyasal içeriğe sahip hiçbir çocuk olayında ortaya çıkmadı-çıkmıyor. Olayın bir güvenlik perspektifi içine mahkum kalmasına hiç itiraz etmiyor. Herkesten önce, bu bakanlığın ?çocuk hakları? perspektifi ile müdahale etmesi gerekirdi, diyesim geliyor. Fakat diyemiyorum. Aslında bu yazıda; mesele, güvenlik ve siyaset eksenli bir mesele değil, bir çocuk hakları meselesidir, demek istiyordum. Ve bir şekilde adı ?Aile ve Sosyal Politikalar? olan bakanlığın bizim içimizi ferahlatacak bir adım atması gerekliliğine işaret edecektim. Ama bugüne kadar meseleyi ?siyasetin malı olan çocuklar? şeklinde düşünen bu bakanlığın tek bir makul adımını bile göremedik. Bundan sonra olabilir mi? En azından kendi tanımıyla ?suça sürüklenen çocuklar?ın cezaevi sürecine de tanık olmak sorumluluğu olduğunu beyan eder mi. İnşaallah.
Bu çocukların hiçte müsebbibi olmadıkları bir mesele karşısında bugüne değin yaşadıkları şeyler onları hiçbir aracıya gerek kalmadan eylem meydanına taşıdı. Yaşarken, küçük dünyalarında tanık oldukları şiddet, kayıp, ızdırap, kırgınlık ve hınçlar onları asla baş edemeyecekleri bir öfke ve haz alemine çekti. Sokaklarda icra ettikleri eylemin siyasal anlamını onlar değil meselenin siyasi aktörü olan bizler veriyoruz ? ama aklıevvel ana akım medyanın sandığı şekilde değil. Ve verdiğimiz anlamlar için daha sonra onları yine asla baş edemeyecekleri travmaların içine itiyoruz. Biz hep beraber elbirliğiyle bu işleri yaparken; onların beyanlarına, taşımakta zorlandıkları itiraf yüküne rağmen siyasal konumlarımızın gerektirdiği rolleri ısrarla sürdürüyoruz. Bu çocuklar, bu yüzden dost ? düşman ayrımı dışında hiçbir şeye itibar etmeyecekler.
Discover more from Erkan's Field Diary
Subscribe to get the latest posts sent to your email.
İki gündür bu konuda kim ne söylüyor, ne yapıyor diye internette dolanıp duruyorum. Gerçekten ana akım medyada hiçbir dişe dokunur değinme yok. BDP’den başka hiçbir yerden ses çıkmaması utanç verici olmanın ötesinde yürek ağrıtıcı. İzlediğimiz kadarıyla cezaevlerinin durumu korkunç ama çocukların durumu daha da vahim. Ne yapabilirim diye düşünüp duruyorum. Sizin anlamlı yazınızla karşılaşınca duygularımı iletmek istedim. Yapılacak bir şeyler olmalı ama nasıl?
ne yapılabileceğini çok bilmiyorum maalesef. ama daha kötüsü olmasın diye dua edebilirim.