Arap uyanışı üzerinden yeni Soğuk Savaş
Suriye?deki katliam konusunda uluslararası camianın elinden pek bir şey gelmiyor. Buna rağmen o uluslararası camianın Suriye?ye ve genelde Suriye benzeri ayaklanmalar konusunda takındığı tavırda gözle görülür dönüşümler gerçekleşiyor. Alalım Arap Birliği?ni. Kurulduğu 1945?ten beri statükonun kalesi olan bu hükümetlerarası yapı tamamen dışa dönüktü. İsrail karşıtlığıyla kenetlenir, anti-emperyalist bir Arap milliyetçiliği ütopyasıyla şerbetlenir ve tam da bu sayede içe dönük hiçbir reformcu gündemi dikkate almazdı. Şiarı, üye ülkelerin bağımsızlık ve egemenliklerini gözetmek hedefiyle aralarındaki ilişkiyi ve işbirliğini geliştirmekti. Arap ayaklanmaları neredeyse 60 yıllık bu geleneği bozdu.
BM Güvenlik Konseyi?nin, halkını bombalayan Kaddafi?nin hava kuvvetlerini etkisizleştirmek için Libya hava sahasını kontrol altına alma kararına Arap Birliği?nden gelen destek bir ilkti ve çok önemliydi. Aynı minvalde Libya?nın Birlik üyeliği askıya alındı. Bu daEnver Sedat?ın İsrail ziyareti nedeniyle 1979?da Mısır?ın üyeliğinin askıya alınmasından beri ilkti. Ardından Suriye?de süren katliamı sona erdirmeyi hedefleyen bir dizi önlem geldi. Suriye?nin de üyeliği askıya alındı, Şam?a gözlemci heyeti yollandı, heyet daha sonra geri çekildi, 22 Ocak?ta olabildiğince kapsamlı bir çatışma çözümü yol haritası kabûl edildi. Son olarak geçenlerde Kahire?de yapılan Birliğin dışişleri bakanları toplantısında Suriye için BM ile ortak barış gücü kurulması yönünde çağrı yapmasına onay verildi. Suriye ile ilgili bu girişimler bir sonuç vermeyebilir ve daha radikal önlemlerin alınmasını gündeme getirebilir ama Arap Birliği ve Arap ülkelerinin ister kendi aralarında ister BM ve diğer kuruluşlar içinde artık inisiyatif aldıklarını ve ne dediklerinin merak edildiğini görüyoruz.
Arap Birliği?nin ve Arap ülkelerinin girişimlerini ne sadece İran ve Şia karşıtlığıyla değerlendirmek, ne Suudî Arabistan?ın ağırlığıyla açıklamak ne de bizim ilkel ulusalcıların ?emperyalizm uşaklığı? yaftasıyla anlamak mümkün. Ayaklanmalar sonucunda veya Fas?ta olduğu gibi yumuşak geçişlerle ortaya çıkan yeni yönetimler, Batı uydusu ve meşruiyetçi eski yönetimlerden çok farklı artık. Misâlen, geçen hafta Çin ve Rus vetosunu yiyen BM Güvenlik Konseyi Suriye kararının mimarlarından Fas?ın, Arap Birliği dönem başkanı Katar?ın, Arap Birliği?nin Suriye toplantısını ağırlayacak olan Tunus?un, Filistinli düşman kardeşler El-Fetih ve Hamas?ı hükümet kurmaya ikna eden Mısır?ın, hatta BM?de duyulmadık bir çaba sarfeden statüko şampiyonu Suudî Arabistan?ın ve bu ülkelerin ivmesiyle yavaş yavaş Arap Birliği?nin de aktörleştiğini görüyoruz. Diğer bir deyişle bölgede sade Türkiye aktörleşmiyor.
Red cephesi
Bölgelerinin sorunlarıyla bugüne kadar hiç olmadığı kadar uğraşan bu yeni aktörlerin karşısında kimler var bir de bunu bakalım.
Önce Libya sonra Suriye üzerinden şekillenen, BM?de vücut bulan ve başını Rusya?nın çektiği yeni bir red cephesi giderek yerleşiyor. Devletin güvenlik ve emniyet güçlerince katledilen, asgarî 5000 maktule rağmen Suriye?de olan bitene ?dış mihraklı terör? diyen, Sovyet dönemi retoriğini aratmayan bir Rusya ve peşinden giden bir Çin var artık dünyada. Her ne kadar bu ikilinin hesapları ve çıkarları farklı olsa da? Geçen hafta olabilecek en asgarî Güvenlik Konseyi kararını veto eden Çin-Rusya ikilisi geçen Ekim?de Avrupalıların yaptırım öngören taslak kararını da veto etmişlerdi. Hâlbuki aynı ikili daha geçen yıl hem Fildişi Sahili hem Libya ile ilgili askerî güç kullanımının önünü açan Güvenlik Konseyi kararlarının kabûl edilmesine çekimser kalarak içsavaşları bitiren müdahalelere olanak tanımışlardı. Soğuk Savaş döneminin Sovyet Dışişleri Bakanı, kokteylinin yanısıra Güvenlik Konseyi?ndeki vetolarıyla ?Mr. Niet? olarak nam salmış Molotov?un ruhu New York?ta!
Çin-Rusya ikilisinin tehlikeli pişekârı ise İran. Çin-İran-Rusya?dan oluşan ve bölgede irili ufaklı peykleri bulunan, halk ayaklanmalarına ve rejim değişikliklerine alerjik, tuhaf bir red cephesi şekilleniyor. Mart ayı içinde Putin?in yeniden devlet başkanlığı koltuğuna oturmasıyla cephenin güçleneceği beklenmeli. İlginç olan, her üç ülkenin hükümetinin toplumlarından gelen itirazlara son derece sert olması. Arap ayaklanmaları kötü örnek!
Red cephesinin gerekçeleri saymakla bitmez. Rusya?nın, müşterisi Libya?dan sonra diğer müşterisi ve kendisine Akdeniz?de her türlü askerî olanağı sağlayan Suriye?yi de kaybetme riski. Çin?in bitmez tükenmez enerji ihtiyacının Ortadoğu?nun karışma riskini kaldıramayacak boyutta olması. Çin ve Rusya?nın İran?ın nükleer silâh çabasındaki rolü. İran?ın sıra kendisine gelmeden önce Suriye ve Lübnan kartlarını ebediyen kaybetme riski. Tüm bu ve başka etkenler Suriye?de akan kanın daha duramayacağını söylese de sonsözü Suriye halkı söyleyecek.
Bu ortamda, kendiyle ilgili sorunlar dışında dış askerî müdahale geleneği ve uzmanlığı olmayan Türkiye bugüne kadar Suriye muhalefetine verdiği desteğe ilâveten ne yapabilir? Suriye?de değişim için çaba sarfeden diğer ülkelerle eşgüdümü pekiştirir. Baharda artabilecek çatışmalar sonucunda yönetilemez hale gelebilecek olan iltica hareketlerini kolaylaştırmak için bir güvenlik bölgesi oluşturur. İnsanî yardım konusunda uluslararası uzmanlık ve olanaklara başvurur. Suriye muhalefetinin Baas sonrası dönemde ortaya çıkabilecek intikamcı hesaplarını törpüler.
Bu yazı ilk olarak 17 Şubat tarihinde Vatan gazetesinde yayınlandı. Yazarın izniyle burada da yayınlanıyor..
Discover more from Erkan's Field Diary
Subscribe to get the latest posts sent to your email.