Cengiz Aktar: Uluslararası Kıbrıs Konferansı?na doğru
Kıbrıs sonunda yine gündeme geldi. Üstelik tüm olumsuzluklara rağmen ve pek kimsenin beklemediği bir şekilde geldi. Sanki bu sefer tüm taraflar farklı nedenlerden çözüm noktasında buluşmak üzereler. Adanın güneyinde Hristofiyas idaresi siyaseten ve iktisaden tükenmiş durumda. Hukuken sorunlu olmasa da son gaz/petrol çıkışı bu sıkışıklığın açık ifadesi. Hristofiyas?ı çözüm mucizesi dahi kurtaramayabilir ama yeni momentumla en azından tarihe geçeceği açıktır. 1 Temmuz 2012 Kıbrıs?ın AB dönem başkanlığından önce bir çözüm olacağını varsayarsak Hristofiyas?ın, çözümü 6 aylık ve kıymeti harbiyesi olmayan bir dönem başkanlığına tercih ettiği, edeceği söylenebilir.
KKTC ise Kıbrıs Cumhuriyeti (KC) gibi nisbeten bağımsız bir taraf değil. Türkiye?nin ağırlığı muazzam, Eroğlu idaresi tüm zaaflarına rağmen müzakere etti ve etmeye devam ediyor. Ama bu süreçte aslan payı Ankara?nın gibi görünüyor.
12 Haziran seçimleri sonrasında hükümetin ortaya koyduğu irade belirleyici. 7 Temmuz?da BM ile Kıbrıslı taraflar arasındaki Cenevre Zirvesi?nde Türk tarafı, elbette Ankara?nın onayıyla ?toprak konusunu da konuşuruz? diyerek çok önemli bir hamle yaptı. Akabinde 9 Temmuz?da ilk yurtdışı ziyaretini Kıbrıs?a yapan Dışişleri Bakanı Davutoğlu adada ?bu yılsonuna kadar Kıbrıs sorununa bir çözüm bulmayı, önümüzdeki yılbaşında da referanduma gidilmesini ümidediyoruz. Böylece Kıbrıs da 1 Temmuz 2012?de AB dönem başkanlığını tüm adayı temsil eden yeni federal bir devlet olarak devralabilir? dedi. Başbakan da seçim sonrası Kıbrıs ziyaretinde mutad sert retoriğine rağmen yeni federal devletten sözetti.
BM ise Kıbrıs müzakerelerinden bıktı ve eğer bir çözüm olmazsa kuruluşun müzakerelerden çekileceğini söyledi. Genel SekreterBan Ki-moon?un adadaki temsilcisi Downer, BM gözetiminde yapılacak müzakerelerin son tarihini KC?nin dönem başkanlığından önceki Mart 2012 olarak belirlemişti.
Bugün tam da bu takvim işliyor. Ancak BM ve Türkiye kadar iradenin ardında uluslararası camia da seziliyor. Bir kere BM sekretaryası Kıbrıs konusundaki muazzam müktesebatına rağmen ağırlığı olan Güvenlik Konseyi daimî üyelerinin rızası olmadan hareket etmez. İkincisi, uluslararası camia soruna konferans formülü ile müdahil olacağa benziyor. Nitekim Genel Sekreter ?o zamana kadar Kıbrıs sorununun dâhilî yönlerinin çözülmüş olmasını bekliyorum ki bunun ardından kısa sürede çoktaraflı konferans yönünde ilerleyebilelim? demedi mi? ?Dâhilî? sözcüğünün kapsamının yeterince muğlâk olacağını varsayarsak, Ocak ayına gelindiğinde üzerlerinde mutabık kalınan konuların dışında kalan mülkiyet, toprak ve garantiler gibi zor fasıllar konferansa taşınabilir. Türkiye, BM ve dolayısıyla uluslararası camia kolay fasıllarda yeterince yol alınmış olmasını zor fasılların ancak konferansta çözülebileceği varsayımıyla kabul etmiş görünüyor. İşte ?al-ver? de tam bu.
Geçen yıl bu ay ?çözümü artık adada değil Bosna savaşını sona erdiren Dayton Konferansı gibi bir uluslararası konferansta aramak gerekiyor? diye yazmışım. Umalım ki artık Kıbrıs Türkiye?nin, Yunanistan?ın, bölgenin ve dünyanın gündeminden kalıcı bir şekilde düşer.
Çözüm Türkiye?ye zarar değil yarar getirir
Çözümle birlikte Türkiye?nin AB müzakerelerinin öndeki önemli bir engelin kalkacağı ve AB üyeliğinin yeniden gündemin üst sıralarına geleceği açık. Elbette bunun iç politikaya ve asıl Kürt çatışmasının çözümüne etkisi de olacaktır. Eşzamanlı olarak Türkiye?nin Yunanistan ile ilişkilerinin normalleşmesi gündeme gelecektir. Keza adanın güneyindeki gaz-petrol uyuşmazlığının çözümü kolaylaşacaktır. Kıbrıslı Türklerin Türkiye ile olan sorunları, tüm Kıbrıslılar artık AB vatandaşı olacağından daha kolay çözülebilecektir. Adada yeni devletle birlikte asker dönecek ve bunun Türkiye?deki askersizleşme sürecine büyük katkısı olacaktır. Çalkantılı doğu Akdeniz bölgesinde ise Kıbrıs?ın normalleşmesiyle birlikte bir umut ışığı doğacaktır.
Eğer çözüm yine olamazsa tek alternatif, KKTC?nin bağımsızlığının tanınması hayalini kenara koyarsak, artık yönetilmesi giderek zorlaşacak olan KKTC?yi ilhak etmektir. Her bakımdan çok pahalıya mal olacak bir alternatif! Bugün Güney?in içinde bulunduğu zor durum, Yunanistan?ın yaşadığı kaos, Kıbrıslıtürklerin aktörleşmesi ve Ankara?ya kafa tutması, Kıbrıs sorunun bütün özgüvene rağmen Türkiye?nin pekçok yerde önünü tıkamaya devam etmesi ve artık belki uluslararası camianın bu sorundan bezmesi çözümü işaret ediyor.
Bir kez daha hatırlatalım: Uluslararası veya herhangi bir müzakere bir tarafın yüzde yüz kazandığı diğerinin yüzde yüz kaybettiği süreç değildir. Ve en kalıcı anlaşmalar tarafların masadan eşit derecede gayrimemnun ayrıldıkları anlaşmalardır.
Bu yazı ilk olarak Vatan gazetesinde 4 Kasım 2011’de yayınlandı. Yazarın izniyle burada da yayınlanıyor…
Discover more from Erkan's Field Diary
Subscribe to get the latest posts sent to your email.