Kürt meselesi: Derinleşen yabancılaşma
Çarşamba akşamki Diyarbekir THY uçağında her zamanki Türkçe ve İngilizce anonstan başka Arapça anons vardı. Arapça memleketin dillerinden biri, rakam tam belli olmasa da hatırı sayılır bir vatandaş kitlesinin anadili. THY?nin yabancı Arap müşterileri için düşünülmüş olsa da hoşuma gitti. Ama uçakta Kürtçe anons yoktu. Olsa hayrete düşerdim. KCK davasında bilinmeyen dil muamelesi gören Kürtçe ancak devlet ve hükümetin tarif ettiği biçimiyle bilinebiliyor. TRT Şeş kanalında olduğu gibi. Şizofreni ya da iki ruhluluk hali dile mahsus değil tüm Kürtlük tarifleri ve varolma biçimleri için geçerli. Farklı Newroz/Nevruz kutlamaları gibi.
Bu marazî yaklaşımın ardında derin bir basiretsizlik ve yoğun bir beceriksizlik var. Resmî Türkiye, Kürt meselesini kendi bildiği gibi ve muhatapsız çözmeye çalıştıkça çuvallıyor ve meseleyi çözümsüzleştiriyor. Üstelik çözüm siyasî irade kadar teknik donanım da isteyen bir konu. Sabır, uzun soluklu çalışma, istişare ve deneyim ister. Duble yol yapmaya benzemez.
10 Mart 2009 günü Abdullah Gül?ün ?iyi şeyler olacak? müjdesinden sonra başlayan açılım iki yıl sonra Türkiye?nin Kürt meselesi tarihinin enkazları arasında yerini aldı. Başbakan?ın ?Kürt sorunu yoktur? fermanı mâlum. Eskiden Kürt yoktu, şimdi de meselesi yok. Ecevit rahmetli de Kıbrıs sorunu bitmiştir derdi! Bu toprakların politikacısının, çözemediği sorunu yok farzetmede üstüne olmasa gerek.
Bu çıkış AKP?nin seçim sonrasında Kürt meselesinde nasıl yol almayı düşündüğü konusunda önemli bir ipucu. Böyle bir hüküm verince sorunun ortadan kalkmayacağını bilmemesi mümkün değil ama nasıl çözeceğini de bilemediği aşikâr. En azından 2009 model yani ?açılımlı? bir çözüm artık söz konusu değil. Hatırlayalım: Açılımdan birkaç ay sonra Aralık 2009?da 7 askerin ölümüyle sonuçlanan Tokat Reşadiye saldırısı vuku bulmuştu. Açılım sonrasındaki en ciddî kriz PKK?nin üstlendiği bu saldırıydı. Başbakan ve hükümetin krizi yönetme biçimi bugünkünden çok farklı bir şekilde açılımın süreceği yönünde olmuştu. Artık böyle bir dil yok.
Biyolojik çözüm
Niyet okumaya çalışırsak, en kestirme yolun kalkınma vasıtasıyla normalleşme olduğu konusunda bir hüküm verildiği seziliyor. Yaklaşım yeni değil, memlekette Kürt meselesinin fakirlikle alakalı olduğunu düşünen az değildir, ama ekonomi eskiden elvermezdi. Ekonomik kalkınmanın dertlere deva olduğu varsayımından hareket edecek, diğer yanda dinin ziyadesiyle kullanıldığı, polis, asker ve yargı sopasının her daim hazırda olduğu, resmî Kürtlük dışında hiçbir tarifin kabul görmeyeceği bir siyaset söz konusu. Bu siyasetin ekonomi ayağı dışında kalanlar zaten uygulamada. Açılım eskiden çözümün yapıcı ve kalıcı ayağını oluştururken yerini ekonomiye bırakmış gibi duruyor.
Bu siyasetin modelleri var. 1800?lerde Fransa özellikle dile yönelik muazzam yasaklar ve ekonomik asimilasyonla ülkedeki farklılıkları eritmiş nadir ülkelerden biridir. Ama talepler daha bilinçlenmeden. Taleplerin belirginleştiği ama bastırıldığı durumlarda ise ekonomik refah kimlik talebini azaltmaz, coşturur. İspanya?nın en zengin ama en talepkârları Bask ve Katalan bölgeleridir.
Bugün görünen o ki ne müstakbel meclis ne müstakbel hükümet Kürtlerle birlikte çözüm üretme ve taleplere cevap verme iradesine sahibolacak. Sivil siyasetteki tıkanma meseleyi haliyle yeniden uçlara taşıyor. Bir yanda baskıcı-biyolojik siyaset diğer yanda bunun tetiklediği ayrışma güdüleri. Bölgenin Kürt yöneticileri yıllardır yeni kuşaklarla olan kopukluğa dikkat çekerler. İşsiz, hedefsiz, istikbalsiz gençlerin Kürt siyasî hareketinden bağımsız hareket etmeye başladıklarını söyler dururlar. Geçende Şerafettin Elçi ?konuşabileceğiniz son nesiliz? derken bu gerçeği yineliyordu. Diyarbekir?de kimlik denetimi yapan, Bismil?de protesto için kepenk kapatan esnafın kepengini yırtan öfkeli gençten söz ediyoruz.
Türkiye?nin kalıcı siyasî, iktisadî ve toplumsal istikrara kavuşmasının şartlarından birincisi Kürt meselesinin kalıcı, sürdürülebilir, yaşanabilir çözümüdür. AKP istediği kadar oy alsın, hükümet istediği kadar usta olsun, Başbakan istediği kadar Başkan olsun, Türkiye istediği kadar büyüsün bu mesele o şekilde halledilmeksizin bunlar iş görmez, temelli olmaz.
Discover more from Erkan's Field Diary
Subscribe to get the latest posts sent to your email.