Ey mahalle delegesi!
Mahalle maçlarında topu olanın üstün olduğu, her şeye rağmen mutlu çocukluk günlerimizde, tek kale maçların kendi kalesine gol atan çocuklarıydık. Top bizim değildi, kuralları başkası koyardı. Mahalle içinde olmanın konforuyla bizden olmayan hiç kimsenin bulunmadığı mahallelerimizde güvendeydik. “Elalem ne der?” belirlerdi sınırlarımızı. Büyüyüp de büyükşehire gittiğimizde de kendi hemşerilerimize tutunduk, köy derneklerimiz uğrak yerimiz oldu. Büyükşehir bizi yutmasın diye didindik durduk. Söz konusu oy vermek olunca kolladık hemşerimizi, bizden olan gelsin istedik yönetim kadrolarına. Koltuk sahibi olunca er kişi, kayırırdı mahalleden arkadaşını, adet böyleydi. Biz o masum mahalle ruhunu, muhtarımız saraya çağrıldığında mı kaybettik, yoksa daha önce mi öğrendik topu almak için her yolun mubah olduğunu?
Mahallemizden çıkamadığımızdan göremedik gerçek dünyayı ve dünyanın gerçeklerini. Cahildik dünyanın rengine mi kandık? Gruplaşmalarımız bizi itti kendi mahallemize, konforlu ve güvenli sınırlar içerisinde birer Ünzile’ydik, köyün en son çitine korkusundan gidemeyen. Bizi anlamak istemediler, öyle belledik ve bellettik ki, her yenilgimiz, her başarısızlığımız yanımıza kar kalsın ve konforumuz bozulmasın. Kurucu genel başkanının “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır, o satıh bütün vatandır” dediği Cumhuriyet Halk Partisinin sıra neferleri, hattı yani sadece kendi mahallesini müdafaa ederek meydanı boş mu bırakacak yine? Masa başında yazılan listeler mi belirleyecek yurdun kaderini? Asıl mesele ve başarısızlık iktidar olamamakta değil, muhalefet bile olamamaktaydı asıl mesele. Yani ki esir düşmekte değil, teslim olmamakta bütün mesele. Yani boyun eğmemekte, yani yürekte.
Mustafa Kemal yaşasaydı, şöyle derdi belki de: Ey mahalle delegesi, mahallenden çık artık! Top senin değil belki ama, bu defa top sende. Kendi kalene atma artık şu topu. Atma ki Cumhuriyetin ilk günleri gibi olsun memleketin yüzü.
Discover more from Erkan's Field Diary
Subscribe to get the latest posts sent to your email.