”- Avukat hanım, müsait misiniz?”

Her gün defalarca duyduğum bu soruya, Türk Dil Kurumu’na göre anlatılmak istenenin farklı olduğunu bilsem belki de her seferinde müsait olduğumu belirtmezdim. Zira TDK’ya göre müsait, “Flört etmeye hazır olan, kolayca flört edebilen (kadın)” demekmiş. Sanki kadınlar kendi kendileriyle flört ediyorlarmış gibi ya da sabit durup birisinin kendileriyle gelip flört etmelerini bekliyorlarmış gibi… Neyse.

Son günlerde patlayan bu “müsait” furyasına bazılarımız hakikaten çok sinirlendi. İmza kampanyaları başlatıldı*, insanlar konuştukça konuştular, geyik yapanlar bir tarafta, troll arkadaşlar lugatlarına hiç bilmedikleri anlamıyla bu yeni kelimenin katılmasını kutluyorlar falan. Bir taraftan da TDK açıklama yapıyor: “Aa vallahi hiç haberimiz yoktu!”

Bir milletin dilinden sorumlu kurumun yapmakla mükellef olduğu tek işten bu kadar bihaber olmasını kadrolaşmaya veya o kurumdaki bıyıklı sayısına bağlayacak değilim; çünkü bu yazının konusu kadrolaşma ya da devletimizin erkek çalıştırmaya teşne oluşu değil. TDK diyor ki özet olarak, bu kelimeyi sözlüğe bu manasıyla biz koymadık, bilmem kaç yılında bilmem kimler koymuşlar, bunun sorumlusu biz değiliz, biz de şimdi siz şimdi söyleyince farkettik ve dedik ki sözlüğü bir kere baştan sona okumak lazım. Gerçekten takdir ettim; fakat bir taraftan da merakımı kurcalayan bir husus var: TDK çalışanları ne iş yapıyor tam olarak?

“Bir yönden cinsiyet ayrımcılığı güden, bir yönden de bu anlamıyla kullanılışı neredeyse hiç bilinmeyen bu kelime, Türkçe Sözlük’ün yeni baskısında ve Genel Ağ ortamındaki kullanımlarında gerekli taramalar yapıldıktan sonra yeniden düzenlenecektir. Kamuoyunda tartışmalara sebep olan bu ve benzeri konularla ilgili TDK olarak çalışma yapılacak ve kamuoyuyla paylaşılacaktır.”, diyor TDK. Bu ve benzeri “konularla” diyor, “çalışma yapılacak”. Şunu açıkça söylemekte bir beis görmüyorum: Siz olayı hiç anlamamışsınız.

Bir kere ortada bir “konu” yok; bir meseleye, bir isyana, bir tepkiye sebep olan bir tanım var ve işin acı tarafı bu tanım TDK tarafından hep yapılıyor. Diyeceksiniz ki, bu Türkçe dilinin bir problemi değil mi? Öyle muhakkak. Türkçe dilinde “müsait” kelimesi belirtilen anlamıyla kullanılmışsa TDK ne yapsın, değil mi? Zaten sözlüklerin anlamı ve amacı, bir dilde bulunan bütün kelimeleri, bütün anlamlarıyla içermek değil midir? Bu soruların hepsine cevabım elbette ki evet. Evet, TDK müsait kelimesinin tanımı neyse, onu bulup yazmalı sözlüğe. Fakat TDK sözlükteki tanımları yapmasının yanında, örnek cümlelerle de ilgili tanımları daha anlaşılır kılmaya çalışıyor. Yani TDK tarafından belli kelime, deyim, atasözü, birleşik kelimelerin tanımlarının yapılmasının yanında, açıklamaları da birer cümleyle yapılıyor. İşte bu yüzden, sözlük biraz detaylı incelendiğinde insan delirecek gibi oluyor. Bazı kelimelerin açıklamalarında kadınlar aşağılanıyor, diğerlerinin örnek cümlelerinde. Hal böyle olunca da, “e canım, Türkçe işte böyle de bir dil” deme lüksü de kalmıyor.

Üstelik tek sorun kelime tanımları da değil. Mesela “gözünü açmak” deyimi, TDK tarafından “kadın(ın) ilk cinsel ilişkiyi o erkekle kurmuş olmak” olarak tanımlanıyor. Senelerdir tanımı konusunda yanıldığımız bir deyim! “Kadının fendi, erkeği yendi” atasözü ise, “kadınlar kurnazlıkta erkeklerden üstündürler” olarak tanımlanmış. Oysa “fendi” olarak ifade edilen bölüm kurnazlık ifade etmiyor olmamalı mıydı?! “Tarlayı düz al, kadını kız al” diye harika bir atasözü var mesela. Bu atasözünün kendini zaten yeterince anlattığını, okuyan her insanın ne anlatılmaya çalıştığını anlayacağını düşünüyorsunuz belki, ama TDK sizinle aynı fikirde değil belli ki; “tarla alacak kimse bayırdan, engebeli yerden değil, düz yerden almamalıdır, evlenecek erkek de dul kadın değil, kız almalıdır” diyor. Evet, cümlede bir yazım hatası yok, doğru okudunuz, TDK aynen böyle diyor. Açıklıyor TDK; evlenecek erkek diyor, dul kadın almamalıdır, kız almalıdır. Çünkü “kadını kız al” ifadesi yeterince açık değil TDK’ya göre, tanımlama gerektiriyor.

1779805_10153760448455344_1571333494_n

TDK’nın kadın kelimesini kapsayan içeriği o kadar geniş bir derya ki, araştırırken içinde kaybolmak, saatler geçirmek mümkün; öyle bir deniz. Üstelik bir noktadan sonra sinirlenmiyorsunuz da; o kadar sürreel. Bizden kadın olarak hep “müsait” olmamızı bekleyen, gel deyince gelmemizi, git deyince gitmemizi, doğur deyince 1 de değil, tam 3 tane doğurmamızı, evde oturup çocuk bakmamızı, bu işlerin hepsine sürekli olarak “müsait” olmamızı bekleyenlerin, “müsait” olanlarımızı kolayca flört edebilen, daha açık ifade ile kolayca elde edilebilen, yani “yollu” (bkz: TDK – Yollu) kadınlar olarak tanımlaması ne tatlı bir çelişkidir.

Bu noktada sorulması gereken soru tam da bu: TDK neden kadınları sevmiyor? Bu ülkede kadınları sevmeyen tek kurum TDK değil elbette. Bu soruyu tatlı bir naiflikle de sormuyorum üstelik, samimi bir soru. Cevap bekliyorum: TDK kadınları neden sevmiyor?

*Not: change.org’da bir kampanya başlatıldı bu konuda. Başlatılan kampanyayı genel hatlarıyla desteklemekle birlikte, kampanya konusunda da birkaç kelam etmek isterim. Sözlükler, bir dilde kullanılan kelimeleri ve bu kelimelerin anlamlarını içermek için varlar. Yani, bu kelime Türkçe’de kullanıldıysa veya kullanılıyorsa, bir sözlüğün o kelimeye kaba veya aşağılayıcı olduğu gerekçesiyle yer vermemesi bana kalırsa düşünülemez. Ancak bunun yerine, kampanyayı belki de, TDK’yı böyle tanımların ve ifadelerin yanına seksist olduğunu veya güncel durumda kullanılmadığını belirtmeye zorlayarak yürütmek daha mantıklı olabilir diye düşünüyorum. Yani sadece kelime sözlüğü değil, atasözü ve deyimler sözlükleri de elden geçirilip cinsiyetçi, ırkçı, kötü, kaba, aşağılayıcı ve dahi şu anda kullanılmayan sözcüklerin yanlarına belirli işaretlerin konulmasını talep etmenin daha etkili ve işlevsel olacağı kanaatindeyim.

 

Bu yazı ilk olarak Evrensel Pazar‘da kısaltılarak yayınlanmıştır.