Sıcacık Bir Kışın Şerefine…
Yeri gelmişken bahsedeyim, Tom Kha aslında Londra’da Busaba adlı bir Tayland lokantasında canım babamın keşfettiği ve bizimle paylaştığı bir tat. Buna sanırım Uzakdoğu usulü tavuk çorbası desek çok da yanlış olmaz. Izgara tavuk, şeffaf noodle (bir tür erişte), hindistancevizi sütü, havlıcan, ıspanak, mantar, misket limonu, zencefil, acı “chilli” biberi, soğan, taze kişniş ve limon otuyla yapılıyor. (Bazı tariflerde domates de var, ama ben pek yakıştıramıyorum.) Bu malzemelerle ortaya şöyle bir şey çıkıyor:
Şimdi bu ukala böyle ecnebi tarifleri veriyor, biz bu malzemeleri nereden bulacağız demeyin, Özlem Hanım’ın hindistancevizi sütü tarifini deneyin 🙂 Diğer malzemeleri bulmak çok da zor değil, “chilli” biberinin yerini isot, o da yoksa pul biber tutacaktır. Misket limonu bulamazsanız yerine limon kullanın. Limon otu bence olmasa da olur zaten, acı geliyor bana! Şeffaf noodle yerine de spagetti veya erişte pekala konabilir. Oya’s Kitchen adlı blogda bu çorbanın Türkçe tarifini de bulmak mümkün. Şimdiden afiyet olsun!
Yolu Londra’ya düşecek olanlar için de çorbayı sunan lokantayı da tanıtmak isterim. Busaba Eathai, Londra’daki gözde mekanlarımdandır. Yemekleri sağlıklı ve lezzetlidir (bilindiği üzere bu ender görülen bir kombinasyondur! 🙂, üstelik ucuzdur. Tom Kha tavuk çorbası dışında favori ana yemeklerim arasında kömür ızgarasında pişirilmiş ördek veya dana eti; karidesli ve sebzeli eriştesi Pad Thai Jay, kuşkonmazlı kızartma pilav da var. Başlangıçlardan ise zencefilli ve yeşil karabiberli Tayland usülü kalamar ve Malezyalıların yerfıstığı soslu, ünlü tavuk yemeği Chicken Satay’ı seviyorum.
Buranın ortamı da rahat ve güzeldir. Girişte sizi yakılmış mumlar ve tütsüler karşılar. Üstelik şehir merkezinde birden çok şubesi var. Ben en çok Piccadilly, Soho ve Covent Garden şubelerini beğeniyorum. Çünkü böyle zincir lokantaların her şubesinde yemek kalitesi aynı olmayabiliyor. Bunların hepsi de merkezde, birbirine yakın zaten. Buranın ilginçliği biraz da tanımadığınız insanlarla birlikte oturmanızda yatıyor. Sekiz kişilik masalara mecburen ortak olunuyor. İlle de baş başa ya da yalnız başınıza yemek isterseniz ise pencerelerin önünde bar taburelerinde oturabiliyorsunuz. Ama ben o alanı pek tercih etmiyorum çünkü masada oturmak kadar rahat olmuyor. Anladığım kadarıyla insanlar kaynaşsın diye böyle ortaklaşa bir oturma düzeni var, ama hiç de kaynaşılmıyor, herkes sadece kendi arkadaşlarıyla konuşmaya devam ediyor 🙂 Buradaki popüler “dumpling” (Çin mantısı) mekanlarından Ping Pong da aynı oturma düzenine sahip.
Busaba’nın konsepti hızlı servis ve dostane garsonlarla birleşince tadından yenmiyor. Rezervasyon almıyorlar, dolayısıyla hafta sonları kuyruk beklemek gerekebiliyor, ama masalar çabuk dolup boşaldığı için bekleme süresi uzun değil. Hele de bir türlü yer bulamadığınız başka mekanlarla karşılaştırılırsa! Yayın hayatına 1968’de Londra’da başlayıp sonra (İstanbul dahil olmak üzere) bütün Avrupa kentlerine ve New York’a yayılan, meşhur kültür ve kent yaşamı dergisi Time Out’un okur anketinde burası Londralıların gözde restoranı seçilmiş. Bence doğru bir tercih! Biraz daha keşif için lokantanın internet sitesine bakabilirsiniz.
Filiz Taylan Yüzak
Kişisel blog: http://londranotlari.wordpress.com
İletişim: filiztaylanyuzak@gmail.com
Discover more from Erkan's Field Diary
Subscribe to get the latest posts sent to your email.