Ekim, çözüm veya çözülme ayı
“Çözüm sürecinde nihaî hedef şiddetin her türlüsünün dışlanmasıdır.” Erdoğan’ın yasama dönemini açış konuşmasında çözümden anladığı bu. Yanlış paradigma! Yıllardır “Kürt meselesi yoktur, terör meselesi vardır, Kürt kardeşimin refah meselesi vardır” yollu indirgemeci tavrın gelip dayandığı yer. Türkiye’nin muktedirinin lugatçesinde çözüm bundan ibaret. Ateşkes de devam ettiğine göre, geçen çarşamba Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Çözüm Yasası gerçek bir barış inşa süreci olmaktan uzak bir şekilde sabır çatlatacak demek. Çünkü Erdoğan’ın işaret ettiği, siyasî değil askerî bir hedef. Oysa çözüm askerî veya antiterör odaklı değil, her anlamda sivil odaklı olabilir ancak. Kürd’ün diğer unsur Türk ile eşit olduğu, buraların her ikisinin de ortak vatanı olduğu, esas olanın din kardeşliği değil vatan kardeşliği olduğu ilkelerinden hareketle uzun soluklu bir güven inşasıdır çözüm. Bu yolun taşları da ademimerkeziyet, eğitimde anadil, silahsızlanma, gerillanın rehabilitasyonu, mültecilerin geri dönüşü, hakikatin ortaya çıkmasıdır.
Çözüm Yasasında bunlar açıkça yazmasa da daha genel ifadeler altında varlar. Bürokrasi ve siyasîlerden oluşan Çözüm Süreci Kurulu ile (hükümete yakın) sivillerin de içinde olacağıKurumlararası İzleme ve Koordinasyon Komisyonları siyasî, hukukî, iktisadî, içtimaî, düzenlemeler, kültürel programlar, sivil toplum çalışmaları, güvenlik, silahsızlandırma, sorunun parçası olan aktörlerle temas, eve dönüşte sosyal yaşama katılım, rehabilitasyon, kamuoyu bilgilendirme ve kamu diplomasisi çalışmalarından sorumlu. Hatta yasada yazmasa da Kürt siyasî hareketinin önemli taleplerinden biri olan müzakereleri izleyecek tarafsız bir üçüncü tarafın varlığı da hükümetçe kabul edildi diyen var. Gelelim takvime, hükümetin yazıcılarına göre bütün bu çalışmalar seçimden önce hayata geçirilecek ve seçimden hemen önce havaî fişekle çözümü kutlamak kalacakmış. Botan Emiri Bedirhan Bey’in 1847’de Osmanlıya teslim olmasından bu yana var olan bir çatışmanın sekiz ayda çözülmesinden bahsediliyor! Bürokrasinin çatışma sonrası barış inşası konusundaki engin tecrübesizliğine ve hükümetin Kürt alerjisine bakınca, gülünç!
Ama çözümün önündeki engel bununla sınırlı değil ve artık Rojava’nın bekası çözümün kaderini belirleyecek bir dış etken olarak önümüzde duruyor. Öcalan dâhil Kürt siyasî hareketinin bütün bileşenleri Rojava’nın bekasının ve bununla birebir bağlantılı olarak hükümetin IŞİD hoşgörüsünün çözümün önündeki engel, hatta kırmızıçizgi olarak görüyor. Zira Rojava Türkiyeli Kürt siyasasının parçası. Sunî sınırın iki tarafındaki Kürtler akraba, PKK içinde hatırı sayılır sayıda Rojavalı daima oldu. Rojava’nın başına gelen Türkiyeli Kürtlerin başına gelmiş sayılıyor.
Mâlum, Erdoğan’ın New York’tan emrettiği doğrultuda PKK, PYD ve kerhen IŞİD aynı kefeye kondu. Hükümetin yaklaşımını özetleyen cümle tezkerede: “Irak ve Suriye’deki tüm terörist örgütlerden Türkiye’ye yönelebilecek saldırıları bertaraf etmek”! Erdoğan’ın meclis konuşmasındaki askerî mantığın tekrarı; çözüm açısından ölümcül. Nitekim ezelî çözüm karşıtı MHP doğru okumayı yaparak, tezkereye “evet” dedi.
Nasıl Türkiye’nin batısında tahakküm varken doğuda barış olamıyorsa, Rojava’da hayatî tehlike var oldukça doğuda barış olamayacak. Kimi Kürt siyasetçiler ne kadar alttan alırlarsa alsınlar. Bu, çözüm bitti demek de değil. Hükümet ocak 2013’ten bu yana olduğu gibi, hayatî konularda adım atmakta geç kaldıkça, Kürt siyasî hareketi sabırla doğruyu göstermeye devam edecek demek. Ne var ki bu defa “çözüm” Rojava etkisiyle “çözülmeye” dönüşebilir. Ne dendi aylardır? Rojava’yı esirge, çözümü kolaylaştır. Hükümetin IŞİD duygudaşlığı, Kürt alerjisi ve derin beceriksizliği nedeniyle çok geç olabilir.
Bu yazı ilk olarak Taraf’ta yayınlandı. Yazarın izniyle burada da yayınlanıyor.
Discover more from Erkan's Field Diary
Subscribe to get the latest posts sent to your email.