Avrupa ilişkileri ve sorumsuzluk
Açıklanan, yerel seçimden önceki son paketti. Gezi sonrasında halkın diğer yarısına da birşeyler bahşetmek gerekiyordu zahir. AB çıpası olmayınca demokratikleşmenin ne halde olduğunu yaşayarak görüyoruz. Bu çıpa uzun soluklu reformlar, istişare ve müzakere demekti. Artık böyle bir çapa yok. Aksine!
Zamanla iktidarın içeride dışarıda bütün politikalarını belirleyecek olan özgüven patlaması 2005 ekiminde AB ile müzakere eden ülke olarak dünyada görücüye çıkmasıyla başlar. Başarıdan başarıya koşan, ?yıldız ülke?, ?model ülke? Türkiye, tam o zamandan bu yana Avrupa ile olan ilişkisini aksi yönde revize ediyor. Kıbrıs ve Sarkozigiller, üyeliğin önüne ciddî engeller çıkarttılarsa da iktidar ekim 2005?ten bu yana oluşan olumsuz statükoyu, en azından Kıbrıs babında değiştirmek için hiçbir şey yapmadı. Aksine Kıbrıs üzerinden Avrupa ile restleşmeyi tercih etti. Bugün adadaki fiilî durumda Türkiye?nin lehine bir değişiklik yok. KKTC tek bir ülke tarafından tanınmadı, sadece anakaraya olan fiilî bağımlılığı arttı. İlhak bile edilemedi. Şimdi çözüm müzakereleri yeniden başlıyor. En iyi olasılık, Kıbrıs?ta aranacak kapsamlı çözümün Türkiye?nin AB müzakerelerinin üzerindeki ipoteğin kalkmasına da önayak olması. Ama bu arada köprülerin altından çok su aktı.
Özgüveni on üzerinden on olan iktidarın bugün AB kurumları ve AB ülkeleriyle olan ilişki ve ortaklıkları çok yıpranmış durumda. Bunun nedenlerini iki tarafta da aramak gerekiyor. Ancak Avrupalıların mâlum soğukluğunda bir değişiklik olmadı. Yeni olan son zamanlarda ve özellikle 28 Mayıs Gezi süreci sonrasında Türkiye?de had safhaya ulaşmış AB karşıtı, nobran ve sorumsuz dil. İktidar AB ilişkisi konusunda Türkiye?nin kuyusunu kazıyor.
Umumî manzara şöyle: Avrupa Parlamentosu ile TMBB arasındaki Karma Parlamento Komisyonu ağız dalaşından gayri hiçbir iş çıkaramadı. Komisyonun Türkiyeli üyeleri Avrupalı muadillerinden de kifayetsizdiler.
Avrupa Komisyonu ki aday ülkelerin dostu olarak bilinir, kendilerini hedef alan resmî ve gayriresmî beyanlardan bunalmış vaziyette. Daha bir yıl önce başlamış olan ?pozitif gündem? adlı kapsamlı ortak çalışma zemini Türkiye tarafından gömüldü. Pozitif gündemin en hayatî konusu olan vize sorununun çözümü tıkandı. Türkiye tarafının hayata geçirmesi gereken, yasadışı göçmenlerin geri kabul anlaşmasında takındığı anlamsız aşırı temkinli tavır bugün itibariyle vize kolaylığı/muafiyeti görüşmelerini çıkmaza sokmuş durumda.
Avrupa Konseyi ya da Avrupa?nın siyasî karar alma mekanizması, ilişkilerin gözle görülür bir şekilde kötüleştiği başlıca kurum. Bir yanda, müstakbel AB?nin nasıl bir mimariye sahip olacağı, bu mimaride Türkiye?nin yerinin ne olacağı konusu AB?nin yok olacağına bahse girmiş gözüken siyaset dünyasını hiç ilgilendirmiyor. Akademi daha farklı durumda değil, birkaç kişinin dışında pek merak yok.
Diğer yanda AB üye ülkeleriyle ilişkiler kötüleşiyor. Finlandiya ve İsveç ile ağırlığı olmayan doğu Avrupalıları saymazsak hükümet Avrupa?da handiyse persona non grata. 28 Mayıs sürecinde hükümetin takındığı tavır ve mütemadiyen verilen AB ve AB üyeliği karşıtı beyanat Türkiye?nin AB üyeliğinin bugüne kadar ve herşeye rağmen yanında duran İngiltere, İtalya gibi ülkelerin karar vericilerini dahi soğutmuş durumda. Merkel?in Erdoğan alerjisi mâlum. Fransa Sarkozi?nin engellediği beş müzakere faslından birinden fazlasının açılmasına razı değil. İspanya?nın sağcı hükümeti medeniyetler diyaloğu komedisini çoktan bitirdi.
Değerli yalnızlık ya da stratejik boşluk AB ilişkisini yutmak üzere. Bu gidişatın Avrupa ile ticaret yapan AKP burjuvazisi dâhil, kimseye hayrı yok.
Bu yazı ilk olarak Taraf’ta yayınlandı. Yazarın izniyle burada da yayınlanıyor…
Discover more from Erkan's Field Diary
Subscribe to get the latest posts sent to your email.