Gayrimüslim vakıf malları
Geçenlerde başbakan kıvançla açıklıyordu: ?Azınlık vakıflarına şu ana kadar 2,5 milyar dolarlık gayrimenkul iade ettik?! Oysa iki yıllık bilanço şöyle: Binbir eziyetten sonra işleme alınan başvuru 1542, iade 253, red 829, 460 değerlendirilmede, üçüncü şahıslara geçmiş olan 18 mülkte tazminat. Yani gaspedilmiş mülkün sadece % 16?sı telafi edilmiş. Agos?ta Rober Koptaş bu hesapta İstanbul dışındaki binlerce okul, kilise ve bunlara bağlı ortak cemaat mülklerinin yanı sıra 1915 ve sonrasında vatanından kovulan hıristiyanların özel mülklerinin olmadığını yazdı. Anadolu?daki binlerce gayrimüslim okul ve kilisesi, şahıs mülkleri de bu hesapta yok.
Vakıf malları derken, nedense hiç gündeme gelemeyen bir başka devasa gasp mevzuu var: müslüman vakıfların mülkleri!
Müslüman kanı
Sık sık demeç vermeyi seven bir Diyanet İşleri Başkanı var. Geçenlerde bir İranlı ulema heyetini kabulünde ?hiçbir strateji müslüman kanının dökülmesini önlemekten daha değerli değildir? demiş. Ardından bir varsayımda bulunmuş: ?modern zamanlara kadar barış içinde bu coğrafyayı birlikte imar ederek aynı atmosferi soluyup bu toprakları kendimiz için darüsselam yaptık. Yani barışın yurdu. (?) Elbette zaman zaman çatışmalar yaşandı ancak bunlar kitleler nezdinde derinleşmedi. Ancak bu günlerde yaşananlar geleceğimizi de tehdit ederek büyük kırılmalara neden olacak potansiyeli taşımaktadır?.
Yine geçenlerde, Hüseyin Yayman: ?Mısır?da müslüman müslümanı öldürüyor. Bu kabul edilemez? dedi.
Akıl erdirmek kolay değil. Beşeriyet tarihi savaş tarihi. Müslümanlar bundan azade olmadıkları gibi mezhepçilikten ötürü bu coğrafyada dökülen, dökülmekte ve ilerde dökülecek olan kanın haddi hesabı yok. Bırak mezhebi Sudan?ın Darfurunda mukatele aynı mezhebe mensup olanlar arasında cereyan ediyor.
Gelelim müslüman olmayanlara. Bu mantık veçhesinde sanki onların kanı o kadar da önemli değil. Nitekim hem Mısır hem Suriye?de hıristiyan azınlıklar mevcut ve şu sırada hiç de güvenlikte sayılmazlar. Çarpışan ve zıtlaşan taraflar arasında kalmış durumdalar. Acaba Türkiyeli dindarların temsilci ve sözcüleri müslüman olmayanların kanını da dert edebilseydi ?değerli yalnızlık? ?değerli üstünlük? olarak tecelli etmez miydi?
Çılgın proje ÇED?leri
Mâlum, devasa ve bir o kadar lüzumsuz kibir projeleri Çevresel Etki Değerlendirme çalışmasından muaf. Böylesi büyük projeler bırakın ÇED?i çok geniş kapsamlı Stratejik Çevresel Değerlendirme (SÇD) sürecine tabi. 1.7.2004?ten bu yana AB?de zorunlu olan SÇD çevre üzerinde negatif etkileri olabilecek bilumum plan ve programları kapsar. SÇD?nin burada hiçbir uygulaması yok, taslak olarak kalmış bir mevzuat.
Anlaşılan o ki devasa projelere gereken dış malî kaynaklar için uyduruk da olsa bir takım değerlendirmeler yapılıyor. Değerlendirmeler ÇED yasa ve mevzuatı kapsamında değil, sadece bankaların belirlediği çerçevede hazırlanıyor. Yurtdışındaki finans kuruluşları giderek artan sayıda, BM?nin Çevre Programı UNEP?in başını çektiği uluslararası çevre normlarını gözetmek için oluşturulan etik beyana imza atıyor. Türkiye?de çevre koruma konusundaki müzmin şeffaflık zaafı illâki günün birinde uluslararası normlara toslayacaktır.
Orhan Doğan anısına Barış Ödülü
Yarın akşam Barış Meclisi, Dünya Barış Günü münasebetiyle ilk kez memlekette bir Barış Ödülü verecek. Ödülün, her daim adı barışla anılacak olan rahmetli Orhan Doğan anısına verilmesi çok anlamlı bir değerbilirlik?
Bu yazı ilk olarak Taraf‘ta yayınlandı. Yazarın izniyle burada da yayınlanıyor.
Discover more from Erkan's Field Diary
Subscribe to get the latest posts sent to your email.