Cengiz Aktar: Mesele kalkınmaysa işçi teferruattır

 Mesele kalkınmaysa işçi teferruattır

 

 

 

Yeni ?Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu? uyarınca cumhuriyet tarihinde ilk kez dürüst ve kayda değer bir dizi çalışma hayatı istatistiği yayımlandı. 26 ocak 2013 tarihli Resmî Gazete?deki Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tebliğine göre toplam işçi sayısı 10 882 000, sendikalılar ise sadece 1 002 000. Yani sendikalaşma oranı % 9.2! Tüm ücretliler içinde ise sendikalaşma oranı % 6?ya düşüyor. Yeni yasanın getirdiği işkolu kısıtları bu üzücü tablonun baş müsebbibi. En düşük sendikalaşma oranları inşaat, sağlık ve sosyal hizmetler ile gazetecilik işkolunda. Gazetecilerin sendikalaşma oranı % 3.6! Verilerin, eski veya yeni anaakım medyada yer bulmadığını hatırlatayım.

 

 

 

Türkiye?nin sendikasızlaştırılması yeni değil, 12 Eylül darbesinden bu yana sürüyor. Vahim olan bu verilerin basında neredeyse hiç dikkat çekmemiş olması. Sanki ?sendika?, modası geçmiş bir kurummuş gibi. Mesele bambaşka. Kalkınmacı saplantının defterinde iş ve çalışma hayatı faslı pek cılız. Sendika, temeline insanı alan bir çalışma hayatının olmazsa olmaz bileşeni olmasına rağmen kalkınmanın önünde bir engel olarak telakki ediliyor. Şirketler ?sendika? lafını duyunca cin çarpmışa dönüyor. Daha geçen gün Adıyaman?da 250 işçi sendikalı oldukları için işten atıldı.

 

 

 

Kalkınıyor, büyüyor ve zenginleşiyoruz ya bedeli önemli değil. Hele bedel insan ve doğa ise tamamen talî. Para hırsının, bırakın hukuku herhangi ahlâkî sınırı dahi yok. Doğanın, kent ve kültürün başına gelenleri devamlı işitiyoruz. Boş gördüğü her yere bina, avm, köprü, yol, tünel, akan her suya HES yapmaya andiçmiş bir heyula var karşımızda. Vatandaş yeterince mağdur ve müşteki ama bir de bedeli canlarıyla ödeyenler var: bu kalkınmanın mimarı olan işçiler.

 

 

 

Ölümlü iş kazaları 2007?den itibaren tersane kazalarıyla haber olmaya başladı. Arkası geldi.    Kalkınan ülkelerde daha fazla iş kazası olur maalesef. Gereken bunları hukukî ve teknik önlemlerle asgarîye indirmek. Türkiye bu konuda vurdumduymazlık ile kadercilik arasında gidip geliyor. Bir işveren tipi için iş güvenliği tıpkı sendika gibi, sadece ek masraf demek. Bu zihniyetin sonucu Dünya Çalışma Örgütü ILO?nun rakamlarında görülüyor: Türkiye?de günde ortalama 176 iş kazası oluyor, kazalarda 3 kişi ölüyor, 5 kişi sakat kalıyor.   SGK müfettişi Ceyhun Arca?nınwww.isvesosyalguvenlik.com sitesinde verdiği bilgilere göre 2010?da 65.619 adet iş kazası (1.096 ölümlü) gerçekleşmiş. 2011?de ise % 10?luk bir artışla 71.074 kaza kayda geçmiş. 2012 yılının şimdilik tek verisi İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi?nin kaydettiği 878 ölümlü kaza(www.guvenlicalisma.org). 2012?de kazaların artmış olması kuvvetle muhtemel zira inşaat sürüyor. Nitekim ölümlerin yaklaşık üçte biri ?millî sanayimiz? inşaat sektöründe. Ve inşaat sendikalaşmanın en düşük olduğu (%2.3) sektör.

 

 

 

Kader kısmet hamaset

 

 

 

Başbakan?ın işçiler ve çalışma hayatı hakkındaki kanaatlerini biliyoruz. 2008?de 1 Mayıs?ın bayram olması talebini ?ayaklar baş olursa kıyamet kopar? diye karşılamıştı. Ölümlü bir iş kazası olan Esenyurt kazası sonrasında Çalışma Bakanı Faruk Çelik?in açıklaması şöyleydi: ?Olay kaza değil. Önlem alınsa yaşanmazdı. Ama kader mi kader?! Aralık?ta Şile?deki kazadan sonra Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım şöyle konuşmuştu: ?Gemiciler her denize çıktıklarında yakınlarıyla helalleşerek çıkarlar. Denizciliğin tabiatında bu vardır?. 2010?da Zonguldak?taki maden kazasında madencilerin cesetlerine 8 ay sonra ulaşılamamışken zamanın Çalışma Bakanı Ömer Dinçer, Şili?de takdire şayan bir operasyonla yerin 700 metre altındaki 33 maden işçisinin kurtarılmasının ardından ?Şili?deki kaza bizde olsaydı biz üç günde kurtarırdık? demişti.

 

 

 

İş güvenliği konusunda hükümetin müzmin duyarsızlığı anca geçen 30 Haziran?da yasalaşan ?İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası? ile bir nebze değişti. Yasanın etkisi daha hissedilir değil. Daha geçende Antep?te toplu cinayet gibi bir kaza daha oldu. Kaldı ki sendikasız bir çalışma dünyasında yasanın tek muhatabı işveren. Oysa iş ?güvensizliği? ile ?sendikasızlık? arasında doğrudan bir ilişki var. Sözleşmeli ve taşeron işçi çalıştırma âdeti çalışma koşullarını iyileştirmekten çok uzak. Taşeron işçilerin sendikalaşması zaten Bakanlıkça kabul edilmiyor.

 

 

 

Diğer taraftan, tıpkı çevre duyarsızlığının bedeli gibi kötü ve eksik iş sağlığı ve iş güvenliği uygulamalarının ekonomik bedelinin her yıl küresel hâsılanın % 4?üne karşılık geldiği hesaplanıyor. Belki kalkınma mühendislerinin dikkatini çeker.

 Bu yazı ilk olarak Taraf’ta yayınlandı. Yazarın izniyle burada da yayınlanıyor…


Discover more from Erkan's Field Diary

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Leave a Reply

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.