Anayasa olmuyor Başkanlık verelim
29 ocak grup toplantısında Başbakan malûmu ilâm etti: ?Temennimiz odur ki Mart sonuna kadar bu iş biter, bitmesi halinde sağlıklı şekilde bizlerde yaşamış oluruz. Bitmemesi halinde, Ak Parti?nin bu konuda yaptığı çalışma Meclis gündemine taşınacaktır. İnşallah Meclis gündeminde bizim yeni anayasa tasarımızı böylece orada halkımıza, milletimize sunmuş olacağız. Eğer biz parlamentoda beklediğimiz desteği aldığımız anda bunu gündeme getiririz, referandum gücünü yakaladığımız anda da biz millete gideriz?. AK Parti?den emin değilim ama Başbakan?ın muradı açık. Doğu tipi despotizmle belirlenen, ?Şanghay Kriterleri? ile uyumlu, halkının hangi hizmete ne kadar ihtiyacı olduğunu sadece kendisi bilen ve belirleyen tekadam rejimi.
Uzlaşma Komisyonu yeni anayasa hazırlamaya çalışıyor, AK Parti rejim değiştirmeye. Patrondan böyle bir mesaj gelmişken, partinin ?başkanlık rejimi avukatları? ?nisanda bu iş tamam? diye davul çalarken, Uzlaşma Komisyonu üyesi AK Partililer ne katkı sunabilir? Nitekim verdikleri her madde teklifinde ucundan kenarından başkanın yetkilerine atıf var. Bırakalım diğer üç partinin uzlaşmazlıklarını, başkanlığı dayatan AK Parti kimle uzlaşacak? Tekrar edelim: ?Başkanlık? anayasal süreci zehirliyor.
Ve şu süre meselesi. Yazım çalışması yetmişmiş artık. 10 yılı AK Parti iktidarı olmak üzere 30 yıldır asker anayasasıyla idare ediyor ve ediliyoruz. Yetti diyen pek olmadıydı. Nihayet Türkiye, tarihinde ilk kez anayasasını kendi yazıyor. Bu sağlıklı sürecin önünü kesmek büyük hata olacak. İlkbaharda kriz bizi bekliyor.
Pınar Selek
Mağduriyeti unutulmasın. Aksiyoner Hukukçular Derneği?nden Emrullah Beytar ?Yarını kaybetmemek için zalimin ve mazlumun kimliğine bakmaksızın sosyal müdafîlikgörevini ahlakî ve tutarlı bir şekilde yerine getirmeliyiz. (?) Evrensel hukuka ve Türkiye devletinin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere uygun olmayan bu kararın Yargıtay tarafından bozdurularak, adalet ve hakkaniyetten uzak egemen alışkanlığın tasfiyesine, Pınar Selek?in özgürlüğe kavuşmasına vesile olmasını arzu ve ümit etmekteyiz.? diye yazıyor. Türkiye?de farklı kesimler arasında bugüne kadar bilmediğimiz duygudaşlık, diğerkâmlık, hemdertlik, empati ne derseniz, artık oluşuyor. Sanırım dönemin en temel kazanımlarından birisi bu.
Heybeliada Ruhban Okulu
1844 ilâ 1971 arasında eğitim vermiş okul artık herhalde açılıyor. Ruhban Okulu konusu tipik bir ?deli-kuyu-taş? hikâyesi olarak bilinse de 1971?de alınan kararın Kıbrıs bağlantılı olduğu açık. Milliyetçiliklerin yaptığı tahribatın ucu bucağı yok. Daha yakın zamanda Ergenekon?un diğer dinlerle ilgili tasarrufları ve bürokrasideki kemikleşmiş Yunanistan/Rum karşıtı refleksler okulun açılmasında olumsuz rol oynadı.
Pek çok tabu için olduğu gibi bu konunun da basındaki ilk takipçisi rahmetli Mehmet Ali Birand 17 ocak tarihli son yazısında konuyu bir kez daha gündeme taşımıştı. Okulun yeniden hayata dönmesindeki katkısı büyüktür.
Hava kirliliği
Akranlarım hissediyordur. Çocukluğumuzda soluduğumuz kömür dumanına boğulmuş şehir hızla geri geliyor. Doğalgazın fiyatı, bazı belediyelerce dağıtılan kalitesiz kömür ve lodosun işbirliğiyle hava kalitesi çok bozulmuş durumda. Türkiye?de ?hava kirliliği alarmı? diye bir kavram hayat standartlarına girmiş değil. Oysa yaşlıları, bebekleri ve solunum yolları hastalıklarından mustarip olanları birebir ilgilendiren bir sorun bu. Belli sınırlar aşıldığında sokağa çıkmamalarında yarar var.
Türkiye?nin zehir başkentliği için Elbistan?la yarışan Dilovası?nın, sanayi kirliliği yetmiyormuş gibi kömür tüccarının gadrine uğradığı anlaşılıyor. Koruma ve Geliştirme Platformu?nun açıklaması şöyle: ?Kocaeli Valiliği Gebze ve civarında Dilovası Karma Organize Sanayi Bölgesi?nin içerisinde faaliyet gösteren tüm kömür işletmelerini Dilovası?nın hava akım koridorlarının üzerindeki hâkim tepelerinde kurulan Kömürcüler Organize Sanayi Bölgesi?ne taşımıştır. Basında yer alan bilgilere göre Kömürcüler OSB sahte evraklarla kurulmuştur. Ayrıca kuruluş aşamasında Mahalli Çevre Kurulu?nun 97 No?lu kararıyla zorunlu kılınan ve Avustralya Modeli olarak adlandırılan, kömürlerin kapalı kasalı kamyonlarla taşınması, kapalı alanlarda elenmesi ve ıslak çalışmayla kömür tozunun çevreye yayılmasını engellenmesine yönelik uygulamaların hiç biri hayata geçirilmemiştir.?
Bu yazı ilk olarak Taraf’ya yayınlandı. Yazarın izniyle burada da yayınlanıyor…
Discover more from Erkan's Field Diary
Subscribe to get the latest posts sent to your email.