Kibir mâbedleri
Dinlemek zorundayız maalesef kendisini, zira yaşadığımız memleketin bir numaralı yetkilisi ve sorumlusu. Yetkili olduğu aşikâr ama sorumluluk konusu tartışmaya açık. Başbakan olmasa her ağzını açtığında üzerimize boca ettiği ipe sapa gelmez fikriyat ve kanaati dinler miydik acaba? Çünkü bunlar sorumluluk sahibi bir yetkilinin söyleyeceği sözler değil. Daha ölüm orucundan yeni sıyrılmış memleketi 10 BDP?li vekilin dokunulmazlığının kaldırılması hamlesiyle yeni bir krize sürüklemeye hazırlanan ?sorumlunun? gerekçesine bakın: ?Çünkü milletvekili sorumluluğu, sıradan, caddede giden bir insanın durumuna benzemez. Milletvekilinin taşıdığı sorumluluk çok daha farklı olmalı. Ne konuştuğunu bilmeli, hareketlerine dikkat etmeli.? Âlemle alay etmek herhalde böyle bir şey. Partisinden gelmekte olan belayı gören 60 vekile kapalı kapılar ardında neler dedi acaba?
Kupa orda verilmez burda verilir diyen futbol teşkilatçılığı, frene değil gaza basılsın isteyen iktisatçılık, ucube uzmanlığı, sanat kritikliği, tarihçilik ve en son cami mimarisinde tekseçicilik. Çamlıca?da, bittiğinde büyük ihtimalle adını taşıyacak olan ibadet yerinin nasıl olması konusunda serdettiklerinden alıntılar: ?Bu katedral, bu kilise diyebiliyorsunuz. Biz de baktığımızda, ?bu cami? diyebilmeliyiz. Cami mimarisinde Müslüman olmayanların o ruhu yakalaması zor!?
Yere göğe sığmayan egolar bu topraklara mahsus değil mutlaka. Çamlıca-Taksim takıntısı münasebetiyle bir dünya turu atalım, biraz havamız değişsin. Herhalde bu konuda, teknoloji çağını, esas mahareti temsil eden insan ve hayvan gücüyle inşa döneminden ayırmak gerek.
Gigantisme, ?devasacılık? diye çevirebileceğim büyüklük hastalığına çağımızdan iyi bir örnek Batı Afrika Fildişi Sahili?ndeki Yamusukro Meryem Ana Katedrali. Bu yer ülkenin müteveffa başkanının köyü. Hayattayken yaptırdığı Katedral Roma?daki Aziz Petrus Bazilikası?ndan azman, devasa bir yapı. Özelliği dünyanın en büyük kilisesi olması! Frenk müteahhidin bu tuhaf ve tamamen fuzulî yapının inşaatına nasıl iştahla giriştiğini hatırlarım.
Yine bir Frenk mimar-müteahhit işi olan Fas Kazablanka?daki 2. Hasan Camii. Bunun ?en?liği ise 210 metrelik dünyanın en uzun minaresine sahip olması. Ve gelelim Saddam camilerine. İran?la savaş ve ardından 1. Körfez Savaşı?ndan sonra din imanla işi olmayan Saddam Hüseyin birdenbire cihat ve din ağırlıklı bir ruh haline savrulmuştu. O dönemde üç devasa caminin temeli atılmıştı. Umm al-Ma?arik, Bütün Savaşların Anası Camiini görmek Saddam?a nasiboldu ama diğer camii Ar-Rahman bugün dahi bitmedi sanırım. Üçüncüsü, Bütün Savaşların Anası?ndan beş kat büyük olarak düşünülmüş Büyük Saddam Camii ise sanırım gündemden düştü. Umm al-Ma?arik de bu arada Umm al-Qura, Bütün Şehirlerin Anası olarak yeniden adlandırıldı.
Bütün Savaşların Anası Camii sembolden geçilmeyen başlı başına bir efsane. 43?er metre uzunluğundaki dört dış minare 1. Körfez Savaşı?nın ABD?nin 43 günlük ?Çöl Fırtınası? operasyonuna karşılık geliyor. Bunlara yapışık 37 metrelik dört iç minare ise Saddam?ın doğumu Nisan 1937?yi kutsuyor. İç minareler Irak?ın savaşta ABD ve İsrail?e yolladığı Scud füzesi şeklinde. Bunları Kalaşnikof?a benzeten de var. Bir zarafet abidesi!
Caminin Kur?an-ı Kerim?i hattat Abbas el-Bağdadi tarafından Saddam?ın 28 litre kanı ve mürekkep karışımıyla yazılmış. 605 sayfanın her biri cam muhafazada. Cami etrafındaki gölet Arap dünyasının haritası biçiminde, ucundaki adacık ise mavi mozaikten ve Saddam’ın parmak izinin kopyası.
Bitmeyen Ar-Rahman Camiinin resme bakarak ne olabileceğini şimdiden kestirmek mümkün.
Bakalım Çamlıca?da ne semboller, ne gizli güzellikler olacak. Heyecanla beklemedeyiz.
Bu yazı ilk olarak Taraf’ta yayınlandı. Yazarın izniyle burada da yayınlanıyor…
Discover more from Erkan's Field Diary
Subscribe to get the latest posts sent to your email.