HALUK ŞAHİN
KONAĞIN KİLİTLİ ODALARINDA DOLAŞMAK: İSTANBUL?DA RUMCA GAZETELER
İnsanların zaman zaman geçmişlerine bakıp onu yeniden değerlendirmeleri yararlıdır. Çünkü, bulunulan konum değiştikçe, geçmişin görünümü de değişir. Aradan yıllar geçtikten sonra bir bakarsınız, daha önce büyük bir başarısızlık olarak değerlendirdiğiniz ?red? olayı aslında başka bir yerdeki mutlu ?kabul? günlerinin başlagıcıymış; bir bakarsınız, eskiden nefret ettiğiniz bir öğretmen aslında hayatınızın en büyük sevgilerininm ufuk açıcısıymış!
Bu olgu, uzun geçmişi olan kentler için de geçerlidir. Kent sakinlerinin de zaman zaman geriye bakıp kentleri hakkında yeni değerlendirmeler yapmaları iyi olur. Bayat nefretlerden ve kokuşmuş masallardan böyle kurtulmanın bir yoludur bu.
Birbirinden ilginç projeleriyle dikkatleri üzerinde toplayan Selanik Belediye başkanı Yanis Butaris böyle yapmış: Selanik?in kent olarak kendi geçmişine alışılmışın dışında, farklı gözlerle bakmasını istemiş. Bu arada kentin geçmişinde çok önemli yeri olan Türkler ve Yahudilerle ilgili ?tartışmalı? değerlendirmeler yapmış, örneğin Atatürk?ten ?Selanik?in çocuğu? diye söz etmiş ve Türk turistlerini Selanik?e davet etmiş.
Ve tabii malum dinci ve milliyetçi çevrelerin gazabını üzerinde toplamış! Ne gam; Butaris mali bataklıkta bocalayan Yunanistan?ın en başarılı siyaset adamlarından biri, belki de birincisi sayılıyor.
İSTANBUL KONAĞI
Aslında, bizim de İstanbul için bu türden bir yeniden değerlendirme yapmamız hiç fena olmaz. Bir bakıma, biraz da turizmin zorlamasıyla, böyle bir değerlendirme bir süredir yapılıyor. Eskiden üstü örtülmüş bazı şeyler açığa çıkıyor. Ama, kanımca, bunun daha bilinçli ve programlı olarak yapılmasının zamanıdır.
Bu sürece şöyle de bakabiliriz: İstanbul çok odalı eski bir konağa benzer. Zaman içinde konakta oturanlar değişirken eski eşyaların bulunduğu bazı odalar kapanıp kilitlenmiş. Anahtarlarının nerede olduğunu kimse bilmediğinden ya da çekindiğinden odalar kilitli kalmış İçinden ne çıkacağı belli olmadığı için odaların kapalı kalması çoğunluğu fazla rahatsız etmemiş..
Ama bir gün, Butaris gibi birisi ?Hadi şu odaları açalım bakalım!? deyiverirse…
Önce Basın Müzesi?nde sonra da İstanbul Bilgi Üniversitesi?nde açılan ?İstanbul Basın Tarihinde (1830-1914) Rum Yayıncı ve Gazeteciler? sergisine ben bu gözlerle bakıyorum. Bir oda açılıyor ve gördüklerimiz karşısında küçük dilimizi yutacak gibi oluyoruz. Aman Yarabbi, neler neler varmış da evimizin o odasında, bizim haberimiz yokmuş!?
Övünç ile utancın içiçe geçtiği karmaşık duygulara kapılıyoruz.
PARALEL IRMAKLAR
19. Yüzyıl?ın ikinci yarısında İstanbul dünyanın en ilginç kentlerinden biridir. O dönemin Küreselleşme seliyle birlikte sermaye, insan, misyoner ve yabancı kültür istilasına uğrayan payitaht yeni ile eskinin itişip kakıştığı bir curcunadır. En lüks ile en sefil yanyanadır İstanbul sokaklarında. Pera ?görkemli Batı?dır?tir, birkaç kilometre ötedeki Fatih ise ?sefil Şark?! İmparatorluk ayakta kalmak için çağa ayak uydurmaya çabalarken, kimileri eskinin kementleriyle onu geçmişe çekmek için uğraşmaktadır.
O dönemde imparatorluk başkentindeki basını bir birine paralel olarak akan ırmaklar olarak görmek doğru olur. Bu ırmakların arasında bazı köprüler vardır kuşkusuz ama, dışardan bakıldığında, her birinin kendi kaynaklarından beslenerek kendi denizine doğru aktığı izlenimine varılabilir. Oysa hepsi, en azından kağıt üzerinde, aynı kentin sesidir, aynı yasalara bağlıdır, eşit haklara sahiptir. Daha doğrusu benzer sınırlamalara ya da sansüre? Sık sık kapatılıp, ceza yerler, sürgüne gönderilirler, kaybolurlar ya da ad değiştirerek yola devam ederler.
Sergi için hazırlanan kitapçıktan 1876 yılında Birinci Meşrutiyet?in ilanının hemen ardından İstanbul?da yayınlanan 47 gazetenin dağılımının şöyle olduğunu öğreniyoruz: 13 Türkçe, 9 Rumca, 9 Ermenice, 7 Fransızca, 3 Bulgarca, 2 Ladino-İbranice, 2 İngilizce, 1 Arapça ve 1 Almanca. Bu matbaalarda en az beş ayrı alfabenin kullanıldığı anlamına gelir.
Rumca çıkan gazetelerden bazıları aslında Türkçe ya da Karamanlıca?dır ama Yunan alfabesi ile yazılmaktadır. Bu arada iki dilli gazetelere de rastlanır. Fransızca gazeteler özellikle Levanten nüfusa yöneliktir.
İstanbul?un ilk Rumca gazetesi Tilegrafod tu Vosporu (Boğaz?ın Telgrafı) 1843 yılında yayınlanmış. 19. Yüzyıl?dan günümüze 160?ın üzerinde Rumca gazete çıkmış.
Günümüzde, artık başkent olmayan bu metropolde, sönmek üzere olan bir mumun titrek alevleri gibi, iki gazete yayınlanıyor: Apoyevmatini ve İho.
Mihail Vasiliedis?in yönetimindeki Apoyevmatini?nin ayakta kalma mücadelesi gerçek bir basın destanıdır.
TEODOR KASAP DİYE BİRİ
Sergide karşımıza çıkan ilgiç kişilerden birisi Theodoros Kasapis ya da Türk basın tarihindeki adıyla Teodor Kasap. Kasap, ayrı yataklardan akan basın ırmakları arasında bir köprü gibi: Rumca, Türkçe, Fransızca ve Ermenice gazeteler yayınlamış. En ünlü yayını Diyojen: etkisi Cumhuriyet?e kadar uzanan Namık Kemal de bu gazetenin yazarları arasında imiş. Karikatürler de yayınlayan Diyojen 1873 yılında yasaklanmış. Kasap?ın çıkardığı diğer gazeteler de sık sık kapatılmış ya da yasaklanmış, adamcağız sonunda sürgüne gitmek zorunda kalmış.
Sergiyi gezerken basın tarihimizin bu ilginç kişisi hakkında yeterli bilgi sahibi olmadığımız için hicap duyuyoruz. Bu toprakların gazetecilerinin başına gelen her şeyi yaşamış Teodor Kasap. Yaman bir yayıncıymış.
1877 yılında çıkardığı Hayal gazetesinde yayınladığı çok anlamlı bir karikatür mutlaka görülmeye değer: Elleri ve ayakları zincirli Karagöz?e Hacivat soruyor: ?Nedir bu hal Karagöz?? Cevap: ?Kanun dairesinde serbesti Hacivat!?
Anayasa?nın ?Matbuat, kanun dairesinde serbesttir? maddesini hicveden bu karikatür Sultan?a karşı kişisel bir hakaret olarak değerlendiriliyor ve Kasap(is) üç yıl hapse mahkum ediliyor.
Umarım bir araştırmacı Kasap?ın iyi bir biyografisini yazar. Umarım iletişim araştırmacıları konağın bu odasına ve diğer odalarına girerek bulduklarını gözden geçirirler ve eserlerine konu edinirler
Konağın kilitli kalmış odalarında bulunanları keşfetmeden konağın hikayesini anlamaya çalışmak boşuna çabadır.
Sergi İstanbul Bilgi Üniversitesi?nin Silahtarağa?daki Santral Kampüsü?nde E4 binasının zemin katında duvarları süslüyor. Umarım daha sonra Ermeni, Yahudi, Levanten gazeteleriyle ilgili sergi ve yayınlar da yapılır.
Konağın odalarındakileri öğrendikçe ?bu şehr-i İstanbul? hepimiz için daha anlamlı bir hale gelecektir.
Discover more from Erkan's Field Diary
Subscribe to get the latest posts sent to your email.