Seçil Altınışık: “kokular, çiçekler ve gökgürültüsü: bangkok”

seçil altınışık: kokular, çiçekler ve gökgürültüsü: bangkok

 

bangkok?a thy?nin direk uçağı ile geldik, dokuz saatte. uçağımız sao paulodan döndüğüm uçak kadar afilli diil ama yine de güzel, thy gerçekten türkiyenin gururu olmuş dünyada, çok kaliteli, hatta artizz. uçaktaki neye gittikleri belli olan kalabalık ve coşkulu erkek grubu uzaktan bile son derece nahoş ama menümüzdeki su börekleri şahane.

bu kez yalnız değilim, üniversiteden yurt arkadaşım yelizle birlikteyiz. ikimizin de zamanı ve parası vardı, atladık uçağa geldik, pek fazla hazırlık ve araştırma yapmadık doğrusu. japonya depremi ve sonrasındaki radyasyon paniği epeyce tereddütte bıraktı bizi ama ne o söylentiler, ne yahoo hava durumundaki şimşekli yağmur işaretleri, ne de inadımıza gibi gelen yeni deprem haberleri bizi yıldıramadı, iyiki de yıldırmamış, herşey çok güzel burda, endişelerimizden eser yok. hava sıcak ama yaşanmaz değil, bir de tayland?ın yılbaşına denk gelmişiz, şenlikleri yakaladık, çok şanslıyız.

bangkok havaalanı çok görkemli ve egzantrik, cam terminalleri üçgen çadırlarla kapamışlar, gördüğüm en güzel havaalanlarından biri. dışarı çıkınca inanılmaz bir sıcak karşılıyor bizi, önce nefes alamıycam sanıyorum ama alınıyormuş. havaalanının devasa cam duvarlarında devasa altın süslemeler içinde kralın resmi karşıladı bizi dışarda, uzun boylu, ince, bilge bakışlı bir adam, bundan sonra her yerde görücez onu, duvarlarda, bilboardlarda, parklarda, arabalarda, otobüslerde, takvimlerde.. krallarına çok düşkünler ve en ufak saygısızlığa tahammülleri yok, gerçekten seviyorlar, şaşırtıyor bu beni.

aldığımız tüyo doğrultusunda gidiş terminaline çıkıp bir taksiye atlıyoruz, taksiler şeker pembe. daha doğrusu taksi taksi diye bağıran bir değnekçiye takıldık. 500 baht?a kaosan yoluna pazarlık ettik, fazla vermişiz, biz binerken arabanın arkasında değnekçi payını alıyor şoförden. ilk yanlışımızı böylece yapmış olduk, direk taksiye binip motorway diye pazarlık yapmalıydık, taksi en az 2 saat sürdü, motorway diye bişiler söylüyordu değnekçi, biz anlamayınca konuyu kapattı, gitmedik sonuçta ordan, iki saatte gittiğimiz bu yolu sonra havaalanı otobüsüyle 40 dakikada gelicez.

khaosan yoluna geldik; seyyar satıcılar, masajcılar, restoranlar, barlar ve otellerle dolu kalabalık ve kaotik bir cadde, yerliden çok turist var. elimizde bir otel adı var, drop inn, yeliz arkadaşından almıştı. kimse bilmiyor, önümüze çıkan otellere bakıp bir saat o sıcakta gezdikten sonra ilk baktıklarımızdan biri olan dang derm otel?e giriyoruz. o kaotik caddeden klimaların buz gibi yaptığı lobiye girince bambaşka bir aleme geçiyoruz. otelimiz çok afili, en az dört yıldız ayarında, odamız çok güzel ve geniş, terasında hakkını verdiğimiz harika bir yüzme havuzu var, oda bin yüz baht, 55 lira, caddedeki mekanların müzikleri odanın içinde çalıyor ama olsun varsın diyor, dört gecemizi burda geçiriyoruz. çok daha ucuz ve sevimli yerler olduğunu görücez sonra, siz gelirseniz onları bulun.

havuzda birkaç saat geçirdikten sonra khaosan?ı dolaştık, etrafta birkaç polis hep var, polis çok güçlü bütün tayland?da, gayet güvende hissettiriyor insana. bir sürü dükkan var sağda solda ama öyle ucuz gümüş, taş filan satılmıyor, toptan gümüşcüler çok ama tomarla halka küpe alasım yok. her yer ucuz ve adi tekstil dolu, terkos pasajıyla neredeyse aynı fiyata. sokağa atılmış koltuklarda 100 baht?a, 5 lira ediyo, yarım saat ayak masajı yapılıyor, pis havlularından rahatsız olsak da biz de iki defa yaptırıcaz ayak masajı.

tiger balm diye bişi aldık hemen, küçücük bir kutuda viks gibi bişi, sinek ısırığına sürüyorsun hemen kaşıntıyı kesiyor, yok ediyor. çantamızda tiger balmla geziyoruz bundan sonra.

hava gerçekten çok sıcak ve nemli, nadiren ılık ılık esiyor, yoğun gri bulutlar ve çokca gökgürültüsü var ama bir iki atıştırmasının dışında sadece bir defa çok ciddi yağmur yağıyor, o da biz tam otele girdiğimizde başlıyor, gerçekten ciddi yağmur, fırtına gibi bastırıverdi ve öyle şiddetli yağdı ki balkonda duramadık. önceleri acayip gelen şimşek ve gökgürültüsüne alışıyoruz yavaş yavaş, bundan sonra yol boyunca hep bizimle olacaklar.

bankok sokaklarından ürkütücü gerçeklikleri ile rahip biblolarıbangkok sokaklarından korkutucu gerçeklikte rahip bibloları

alman bir çocukla tanıştık ilk akşam, hint okyanusundaki adını hatırlayamadığım adalardan birinde çalışıyormuş, üç ayda bir vize yenilemek için çıkması gerektiği için bu sefer de tayland?a geleyim demiş. çevremizi saran iranlılardan bizi kurtarıyor, birlikte başka bir yere gidip oturuyoruz. orda da isviçreli tombik bir çocukla tanışıyoruz, bizi taylandlı sevgilisiyle tanıştırıyor, kız vize alamıyormuş, isviçrede birlikte yaşayabilmek için evleniceklermiş, aşıklarmış birbirlerine. çocuk aşık belli de, kızın çocuğu gerçekten sevdiğine inanmak istedim ama inanamadım.

önce yunan sandığımız bir israil lokantası bulduk kaosanın köşesinde, hem acenta hem emanetçi, travellers diye bir backpacker mekanı, bizimkine benzemese de beyaz peynir var. bizim vahamız oldu ve orada üç dört kez yedik, pukete ve siam niramit?e bilet aldık.

her yerde tuhaf ağır kokular var, ılık rüzgarla gelip giden, yoldaki su birikintilerinden, kanalizasyondan, nehirden, yiyecek satan seyyar satıcılardan, her yerden değişik bir koku geliyor. birsürü yiyecek satılıyor sokakta, taze meyveden tut, kızarmış tavuk-böcek ve anlamadığımız bir sürü şey var, hiçbirinin tadına bakmadık. beş santime kadar koca koca kanatlı böcekler sağda solda geziniyor, tropik iklimlerin börtü böceği de bi başka oluyor.

khaosan tam turislik bir cadde, müşteri aradığı belli süslü kızlar, pin pong show diye gelene geçene seslenen tuhaf tipte adam ve kadınlar var. birine soruyoruz nedir bu diye, sex şovuymuş, avrupalı kızlar var gelin götüreyim diyor sorduğumuz kadın, sağol almayalım diyoruz. herkesin konuştuğunu değil bir başka tayland?ı görmeye geldik biz.

taklit makyaj malzemesi satan seyyar satıcıdan ufak tefek bişiler alıyoruz, gerçeğe baya benziyor, belki de gerçek diye türkiyede satılanlar da bunlar bilemiyorum. daha da çok alsaymışım keşke, hepsinden gayet memnun kaldım sonra. birsürü terzi var, 50 euroya takım elbise gömlek diye sağda solda reklamlar. bir de dişçi çok, insanlar ucuz diye buraya gelip diş yaptırıyor diye anlıyorum.

turist bolluğundan bir rahatlık bir tok satıcılık hali var yerlilerde, daha sonra  taylandlılara ?dünyanın en sinsi insanları? diyen gezgin bir dosta çok hak vericem, turizm sloganları olan ve gerçekten hepsinin yüzünde olan ?thai smile? büyük şehirlerde öyle sahte ki kanımı donduruyor. wifi var diye girdiğimiz bir cafede siparişimizi vermeden şifreyi vermiyorlar, tuhafımıza gidiyor. internete bağlanamıyoruz bi türlü, her yerde ya para istiyorlar ya kesiliyor habire.

nerelere tur var diye bakınıyoruz, kaplan çifliği, yılanlar, maymunlar, filler gibi hayvanat turları ve floating market -yüzen pazar- turu var. foating market?a gitmeye baya hevesleniyoruz aslında ama 100 km uzakta ve sabah yedide başlıyor. pazar zaten onbirde kapanıyormuş, birkaç gün gitsek gitmesek derken gitmiyoruz neticede. ihtişamlı tapınaklarla devam edicez yarın.


Discover more from Erkan's Field Diary

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Leave a Reply

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.