Işıl Yılmaz: “Hayatımıza değer katan deliler vol.1 Michel Foucault”

Dün Foucault’nun doğum günüydü. Ağır deli, kendinden emin, ayrıntılarda gizemi ve kendini bulan, bu yüzden de çılgıncasına hayran olduğum insandır, Foucault. Delirmeyi anlamak için deliren, ölümü anlayabilmek için kendini yoldan geçen bir arabanın önüne atan, cinselliği kavramak için her çeşit ilişkiye giren ve bundan zerre pişmanlık duymayan anlaşılması zor bir adamdan bahsediyorum.

Common Mood Disorders

Bana göre her bir kelimesi doğruyu ifade eder. Hele de günümüze uyarlayınca saygı duymak işten bile değil söylediklerine. Hazır bu adamcağızın doğum günüyken EFD’ye yakışır bir çözümleme yapayım istedim. Hoş ben akademisyen değilim ama akademi koridorlarında ruhum dolaşıyor ve de içten içe akademisyenleri kıskanıyorum aslında. Demek istediğim, bütün günümü sorumsuzca bilim yaparak geçirmeyi, sadece araştırmayı ve yazmayı özlüyorum elbette. Akademisyenlerin de kendi içlerinde çözemediği bir takım sorunları var, biliyorum ve o kısımları teğet geçerek esas konuma geri dönüyorum.

Son zamanlarda Facebook?un birçok (!) kullanıcısı tarafından terk edildiği görüşüm Twitter?da yaptığım ufacık bir anketle bilimsellik kazandı 🙂  Facebook, kendi kendine değiştirdiği gizlilik ayarları yüzünden kendini güvende hissetmeyen sevgili kullanıcıları tarafından terk-i diyar edildi. Birçoğumuz bunun  farkında olmayabiliriz ama kullanıcı grafiğinde %0.1 gibi bir düşüş bile bu sistemin aslında sallantıda olduğunu gösterebilir, değil mi?

The New York Times gazetesi zamanında Facebook?u sosyal bilimlerin yani sosyoloji, psikoloji ve siyasetin petri kabı olarak tanımlamıştı. Çünkü bilim insanları Facebook sayesinde insanların özellikle de gençlerin birbirlerine nasıl bağlandıklarını anlayabiliyorlardı ve bu da onlara hazır bir deney ortamı yaratıyordu.

Sosyal bilimcilerin sorduğu önemli sorulardan biri, zevklerin ne ölçüde arkadaşlıkları, ya da arkadaşlıkların ne ölçüde zevkleri belirlediği. Acaba durmadan birbirimizi izlemek bizi birbirimize mi benzetiyor? Yani artık birileri bizi izliyor diye mi varız? Facebook?a fotoğraf koymak için mi tatile gidiyoruz, arkadaşlarımıza başarılarımızla hava atmak için mi başarılı oluyoruz? Tüm bunların cevabı hayır olsa dahi içinizden ufacık bir parça doğruluk payı olduğunu düşünmüyor mu? Yani, bunu sadece ben düşünüyorsam o vakit bende bir sorun olsa gerek. Üstelik sadece arkadaşlarımız izlemiyor bizi.

?Klişeler içinden bir seni sevdim? isimli singleımda da bahsettiğim gibi artık yemek yediğimiz her restoran, güneşlendiğimiz her sahil, paylaştığımız her fotoğraf ve daha nice bilgiler iznimiz olmaksınız, görünmeksizin ya da bilinmeksizin başkaları tarafından izlenebilir hale geldi. Bu noktada da 85. doğum gününe özel programımızda Michel Foucault?nun ?Panopticon? düşüncesini özel yaşamın gizliliği kavramını açıklayabilmek için kullanabiliriz.

18. yüzyılın sonlarına doğru Jeremy Bentham Panopticon isimli bir gözetleme kulesi dizayn etmişti. Bu kule gözetleme toplumunu kavramsallaştırmada kullanılan en önemli mimari eser ki Foucault da kendi teorisi ?disiplin ve cezalandırma?yı bunun üzerine kurmuştur. Gözetim teorisine göre birey, izlenmese bile izlendiğini ya da izlenebileceğimi düşünerek bir kontrol mekanizması geliştirir ve kendini denetlemeye başlar. Yani insanlar gözetlendiğini düşündükleri anlarda gerektiği gibi davranıp davranmadıklarını, kurallara uyup uymadıklarını denetlerler.

Şimdi bu panoptikon kavramını alalım ve hiç değiştirmeden sosyal medyaya özellikle de Facebook?a adapte edelim. Facebook sayesinde kolaylaşan veri toplama işi biz sosyal medya çalışanlarının, pazarlama uzmanlarının ve tüketici davranışları analizcilerinin çok hoşuna gidiyor. Bilgi toplamak için kimse kimseyi zorlamıyor çünkü, insanlar kendiliğinden bu bilgileri veriyor.

Gizlilik umrumuzda değil, hepimiz hayatlarımızla ilgili tüm detayları online depolama merkezine aktarıyoruz ve  -bence- en mahrem anlarımızı sosyal medyada paylaşmaktan gizliden gizliye zevk de alıyoruz. Anneler çocukları ile, öğretmenler öğrencileri ile arkadaş oluyor. Mahremiyet tüm boyutları ile ortadan kalkıyor.

Şimdi bana şöyle diyenler olacak ?e ama listeleme sistemi var, istemediklerimizi paylaşmayız. Nedir ki?? Biliyorum ben de onun öyle olduğunu ama o kısım biraz advanced Facebook?a giriyor ve benim burada anlattıklarım Facebook?u beginner seviyesinde kullanan %90?lık kesim için. Devam ediyorum:

2 sayfadır ağzımda gevelediğim ama söyleyemediğim şey şu, bir kişi hakkında bilgi almak isterseniz ismini birkaç arama motorunda taratabilir, müzik tarzını, hangi kitaplardan hoşlandığını, ne tarz sosyal oyunları oynadığını kolaylıkla öğrenebilirsiniz. Big Brother değil artık sadece bizi izleyen, Foucault?nun ve Bentham?ın bahsettiği gibi tek bir kuleden gözlenmiyoruz. Bizi izleyen, her hareketimizi kontrol eden ve hakkımızda sayfasını 00100100101 gibi kodlarla dolduran yine biziz. Artık her birimiz panoptikon olduk. Dikkat edin, biri sizi gözetlemiyor. Hepimiz hepinizi gözetliyoruz. J

Sevgiler

 

görseller:


Discover more from Erkan's Field Diary

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Leave a Reply

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.