Topun Adaleti Yok!
Bu kalıbı topun o kaleye girmek bilmediği, sayısız atağın sonuçsuz kaldığı maçlardan sonra kullanmaya alışmışız. Rakip kaleci iyidir, forvet beceriksizdir, ?bloklar arası? kopukluk vardır, vs. Bu yaz ise futbol tamamen farklı bir jargona sahip oldu. 3 Temmuz Pazar günü başlayan süreç, şu an içinden çıkılmaz bir hal almaya başladı. Yerkürenin en basit oyununu, içinden çıkılmaz bir hale getirmekle kalmadık, adalet kavramının pek uğramadığı bu topraklara yepyeni bir krizi de getirmiş olduk.
Peki suçlu kim? Mevcut soruşturmanın diğer ayaklarını göz önünde bulundurmadan bile suçlunun sadece Fenerbahçe yönetimi olmadığının farkında olunması lazım. Futbolun çirkin yüzünde tüm büyük kulüplerin neden olduğu kırışıklıklar var. Taraftar her ne kadar en masum taraf olarak gözükse de, yıllardır para babası ve niteliksiz yöneticilere çanak tutarak bu işin içinde olan bir unsur olmuştur. Bu tür yöneticiler de her zaman taraftara sempatik gözükerek hem yerlerini garanti altına almış, hem de birtakım ?kirli? işlerini de yöneticilik görevi gereği yerine getirmiştir. Bu durum, endüstriyel futbolun gelmiş olduğu noktanın acıklı izdüşümlerinden biri. Para babası, avam, ?güçlü? yöneticiler bir şekilde taraftara kendini sevdiriyor, kulübün menfaatleri doğrultusunda çok iyi işler yapanlar ise ?silik? kaldıkları gerekçesiyle ıslıklanıyor, gelen bir başarı akabinde sevinemiyorlar bile. Merhum Özhan Canaydın için tek bir iyi söz söyleyemeyen taraftar, kariyerleri bitmiş yıldızları Türkiye?ye getiren ancak her fırsatta kendini bir şekilde soyunma odasına atan Haldun Üstünel?i bağrına basabiliyor. Topun adaleti yok diyoruz ya, daha sahaya çıkmadan başlıyor aslında o adaletsizlikler.
Bugünkü tabloya geri dönecek olursak, Mehmet Ali Aydınlar ve Türkiye Futbol Federasyonu ?İşletmeye Giriş? derslerinde kriz yönetimi başlığı altında okutabilecek bir vakayla karşı karşıya kaldılar. Soruşturmanın başladığı 3 Temmuz tarihine kadar ülke gündeminde yer alan diğer tüm krizler rafa kalktı ve tüm gözler yeni yönetimin ?şike soruşturması? kapsamında atacağı adımlara döndü. Mehmet Ali Aydınlar tarafından yapılan birbirinden farklı ve tutarsız açıklamalar, gerek Fenerbahçe gerekse diğer kulüplerden verilen ?ültimatomlar? halkın öfkesini daha da körüklemeye başladı. UEFA yetkilisi Cornu?nun gelip, akabinde Fenerbahçe?nin Şampiyonlar Ligi?nden diskalifiye edilmesi ise patlama noktası oldu. Galatasaray Başkanı Ünal Aysal?ın ?Biz bu yaralı parmağı kesmezsek, UEFA gelip kolumuzu kesecek ? açıklaması da böylece doğrulanmış oldu. Ünal Aysal defalarca futboldan anlamadığını ama ?yönetim? konusunda kendisine güvendiğini belirtmişti. Burada her açıklamasından sonra aşırı fanatikler tarafından eleştirilse de, kişisel fikrim sonunda bu tezin doğru çıktığıdır. UEFA bizim beceremediğimiz müdahaleyi gelip tek akşamda yaptı ve gitti. Biz de hala Fenerbahçe düşsün mü kalsın mı tartışmalarıyla tüm futbolseverleri uyutmaya devam ediyoruz.
Bir hatalı olan taraf da ne yazık ki Fenerbahçe yönetimi ve taraftarı. İlk paragraflarda bahsi geçen yönetici profilleri Fenerbahçe?nin bugünlere gelişindeki en temel sebeplerden biri. Taraftar ise anlaşılmaz bir şekilde kulüplerini savunmak yerine kişilerin arkasında durmayı tercih ediyor. Bundan 40 sene sonra da çocuklar Fenerbahçe?yi tutacaklar ama kimse Aziz Yıldırım?ı hatırlamayacak. Ya da bu kulübü sevmek, bu forma arkasından her yere koşmak için bir ?kişi? akabinde sürüklenmeye gerek duymayacak. Onlar çubukluyu sevecekler, Kadıköy?de Galatasaray?a gol atan futbolcunun adını haykıracaklar ama hiçbiri bunu yaparken Ali Koç, Nihat Özdemir veya Murat Özaydınlı akıllarına gelmeyecek. Bu akımdan kurtulmak için başlatılan ?Taraftar Kart? kampanyası harika bir kenetlenme örneği. Takımın başında Aykut Kocaman gibi bu kulübe her şeyini vermiş bir adam varken, Fenerbahçelilerin endişelenmesine gerekecek de bir durum yoktur. Ancak ?Türk futbolu Fenerbahçe olmadan bir hiçtir? gibi ifadelerle de kimse bir yere varamaz. Tabii ki her kulüp ayrı bir özellik katıyor bu lige ama şunu da kimse unutmasın ki Türk futbolunun en başarılı olduğu 1985-2002 yılları arasında da Fenerbahçe?nin ne yazık ki esamisi okunmuyor. Kaldı ki hala bir ekol yaratabilmiş ya da marka haline gelmiş bir ligimiz yok. Geçen sene ligi sallayan Gaziantepspor bugün gidip sıradan bir Polonya takımına ön eleme turunda eleniyorsa, düşünmemiz gereken marka değerinden çok daha farklı kavramlardır.
Şike, soruşturma, maç satma, vs. gibi konular o meşin yuvarlak canlı olduğu sürece her zaman konuşulacak ancak ne zaman ki toplum olarak kanayan parmağı kesmeyi öğreneceğiz, işte o zaman bir şeyleri rayına koymaya başlarız. Niyetim futbol çiçek-böcek bahçesi olsun değil. Tabii ki bu işin rekabet kısmının da hastasıyım ama o klasik deyişle ?herkes kapısının önündeki çöplüğü temizlerse?, sonunda topun adaletini sadece muhteşem kalecilerin devleştiği maçlar akabinde tartışmaya devam edebiliriz.
Discover more from Erkan's Field Diary
Subscribe to get the latest posts sent to your email.