Cengiz Aktar: Akıllar yine tutuldu

Cengiz Aktar: Akıllar yine tutuldu

 

Kurdistan Workers' Party (PKK) rebels patroling an area in the Iraqi part of Qandil Mountains. (AFP Photo)

Kurdistan Workers’ Party (PKK) rebels patroling an area in the Iraqi part of Qandil Mountains. (AFP Photo)

Baltalar bileniyor, 1984?den bu yana binlerce defa duyduğumuz lakırdılar terennüm ediliyor, yeni bir ?PKK bitirme? coşkusu ortalığı sarmış durumda. Tercümesi: Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana süren sorunu silahla bitirememiş olan siyaset, yeniden aynı reçeteyle çatışmayı sona erdireceği hayaline kapılmış görünüyor. Çatışmanın PKK tarafı ise bu ruh ve şuur haline altyapı hazırlamayı iş edinmiş durumda. KCK tutuklamaları, seçilmiş vekillere çıkarılan engeller ve Öcalan?la yapılan müzakerede tıkanıklık? tüm bu hataların cevabı TSK?ya saldırı ve dolayısıyla BDP?yi devreden düşürmek olmamalıydı. Ama ?genç ve dinamik? Türkiye daha çatışma yorgunu değil, savaş ve kan istiyor.

Hükümet ise etrafa demokrasi dersi verirken BDP ile konuşmam diyor. Yeni anayasanın ruhunu daha işe başlamadan zedeliyor. Demilitarizasyonu kalıcı kılmaya çabalarken militarist mantığa esir düşüyor. Başbakanın şehit yakınlarına söylediği ?bir öleceğiz ama bin dirileceğiz? sözü sadece o ortamda edilen bir hitap değil önümüzdeki kritik dönemin habercisi gibi. Hükümet ve memleketin önünde kocaman bir tuzak duruyor.

Yeni dönemi belirleyen temel tez şu: Güvenlik ve özgürlük arasındaki denge son on yılda verilen haklarla güvenlik aleyhine bozuldu. Şimdi bu dengeyi yeniden sağlamak gerekiyor. Yani Kürtlere fazla hak ve özgürlük tanındı ve sonunda güvenlik sorun haline geldi. Bu terazinin kefelerinin birinde devletin güvenliği diğerinde vatandaşın özgürlüğü var. Özgürlüğün, vatandaşın devlete güvenini ve ülkeye aidiyetini perçinlediğini akıl eden yok. Özgürlük eksikliğinin de güveni sarstığını, Kürtleri yabancılaştırdığını ve böylece devletin güvenlik algısını bozduğunu? Ve esas güvenliğin, vatandaşın güvenliği olduğunu? Açılımın akamete uğradığını itiraf edense, hiç yok.

Güvenlik ve terör uzmanı Ali Nihat Özcan, Ruşen Çakır?a ?Güvenlik ile diğer alanlar arasındaki dengenin güvenlik aleyhine bozulduğu görülüyor? diyor. Diğer alandan kasıt ekonomik, kültürel ve hukukî alan ya da haklar. AK Parti?li Yalçın Akdoğan?ın ise                                                                                                         Milliyet?te Serpil Çevikcan?a PKK?nin silahlı eylemlerine atfen, siyaset hakkının yaşama hakkı karşısında ikincil olduğunu belirten totolojik bir saptaması var. Elbette siyaset                yapabilmek veya herhangi bir haktan yararlanabilmek için yaşamak lâzım. Ancak bu haklar hiyerarşisi abes, hele şu kritik ortamda. Zira bize en çok gereken lâyıkıyla siyaset yapma. Müzakere yani siyaset yapılamadığından bir türlü işin içinden çıkamıyoruz.      

Ciddî ve kalıcı bir çatışma çözümünde güvenlik ve özgürlük aynı bütünün parçaları. Zıt gibi sunulan bu öğeleri birlikte ele almayan çözüm kalıcı olamaz. Dahası, Kürt çatışmasının çözümünü salt güvenlik ayağı üzerine bina etmek mümkün olmadığı gibi Kürt siyasetinin bir bölümü üzerine bina etmek de mümkün değil. Eğer çatışma çözülecekse, çözümün tüm hareketi kapsaması gerek.

Artık herkes biliyor ki PKK, KCK, DTP, BDP, HPG, tüm bu kısaltmalar aynı çizginin farklı yapılanmaları. PKK?yi Kürt siyasî hareketinin diğer yapılarından soyutlamak sosyolojik olarak, dolayısıyla siyasî olarak mümkün değil. Kaldı ki bu yapıların hiçbiriyle en ufak ilgisi olmayan Kürtlerin, hatta kimi AK Partili Kürdün dahi çocuklarının dağda olduğu şehir efsanesi değil. Keza bu yapıların siyasî taleplerinin çoğu (anadil, adem-i merkezî idare) AK Parti?ye oy verenler de dahil pekçok farklı Kürt tarafından da telaffuz ediliyor. Bu bağlamda Kürtleri daha fazla temsil ettiği düşünülen ve dolayısıyla çözümün esas adresi olarak gösterilen AK Parti?nin de çatışma çözümünün parçası olması ve masaya sadece hükümet olarak değil çözümün tarafı olarak oturabilmesi gerekir.

 

Sri Lanka (Seylan) modeli

1983?ten bu yana süren Tamil Kaplanları ayaklanması Mayıs 2009?da kanla bastırıldı.   40.000 kadar sivil Tamil Sri Lanka ordusunca öldürüldü ve 300.000 Tamil toplama kamplarına tıkıldı. O aralar PKK?yi ?bitirmek? için Sri Lanka modeli tartışılmıştı. Bu ara yine sözü ediliyor. Model, salt güce dayalı çözüm demek.

Tamiller 21 milyonun 18%?i. Çoğunluk Sinhalalar tarafından 1948?de İngilizlerin adadan ayrılmasından bu yana ezilen bir azınlık. 1983?e dek birçok pogroma uğramış, dili yasaklı, siyasetten men edilmiş, iskâna mecbur edilmiş bir halk. 1983?te LTTE (Tamil Eelam?ın Kurtuluş Kaplanları) örgütü liderliğinde başlayan ayaklanmada 26 yılda çoğu Tamil 100.000 kişi öldü. Zaman içerisinde Sri Lanka ordusu bastırdıkça Kaplanlar şiddeti şehre taşıdı. Örgüt, Tamillerin yaşadığı kuzeybatı Sri Lanka?dan Tamil olmayanları, mesela 75.000 Müslümanı kovarak, yönetimine muhalif olanları susturarak ve esas anlamında teröre başvurarak yani silahsız sivilleri öldürerek içte ve dışta itibar kaybetti.

Türkiye gibi iç çatışmadan mustarip ama çatışma çözümünden bihaber diyarlarda Sri Lanka hükümetinin Mayıs 2009 ?zaferi? elbet yankı bulur. Hâlbuki Sri Lanka?da kalıcı bir çözümden bahsetmek mümkün mü? Hükümetin azınlık politikası hâlâ yok, Tamil bölgesinde sıkıyönetim var, bölgeye Sinhalalar iskân ediliyor, toplama kampları hâlâ faal ve en vahimi derin bir yenilgi duygusu yaşayan Tamil halkı intikam peşinde. İkinci baharlarını yaşayan ?vur kurtul? taraftarlarına hatırlatalım.

 

Bu yazı ilk olarak 25 Ağustos 2011’de Vatan gazetesinde yayınlandı. Yazarın izni ve isteğiyle burada da yayınlanıyor…


Discover more from Erkan's Field Diary

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Leave a Reply

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.