Somali
Televizyonda iç burkan görüntüler, hükümetin bariz popülizmi, çiçeği burnunda insanî yardımcılar? Daha yakından bakalım. Toprak, Kızıldeniz ağzı, Bab-el Mendeb Boğazı ve Aden Körfezini kontrol ediyor. Oldum olası ve özellikle 1869?da Süveyş Kanalı?nın inşası sonrasında büyük stratejik önemde. 19. yüzyılda Fransız, İngiliz, İtalyan ve Osmanlı arasında, Soğuk Savaş?ta Sovyetler ile ABD arasında muazzam çekişmelerin yaşandığı yerler buralar. Bölgesel güç Habeşistan/Etiyopya?yı da resme dâhil etmek gerekiyor. Ama sorunun özü başka yerde: Coğrafî ve iktisadî anlamda Somali çölü canlıların yaşamasına pek müsait bir toprak değil. Ulusdevlet öncesinde göçebe Somali insanı mevsime göre hayvanıyla birlikte Habeşistan yaylasıyla deniz kıyısı arasında gider gelirmiş. Nitekim tüm Somali?nin 637.000 km2 toprağının sadece 13%?ü ekilebilir, bunun da 2%?si ekili. Nüfus 10 milyondan az. Bugünkü kıtlığın kaynağı Somali insanını hinterlandından koparmış olan ulusdevletin çizdiği sınırlara dayanıyor.
Toprak müstemleke döneminde üçe bölünmüş durumda. Kuzeyde bugünkü Cibuti?de Fransızlar, güneyinde İngilizlerin Somaliland?ı ve Kenya sınırına kadar olan bölgede İtalyanların Somalia İtaliana?sı. Ülke 1960?ta önce İngilizler ve İtalyanlardan bağımsızlık kazanıp birleşiyor. (Cibuti ise 1977?de bağımsızlık kazanıp Fransızların etki alanında kalıyor.) Dokuz yıl sonra Siad Barre?nin askerî darbesiyle gelen rejim, Somali dilinin yazılı hale getirilmesi ve okullaşma gibi birkaç doğru icraatın dışında ülkeyi yönetemiyor. Bu dönemde Somali, Sovyetlerle ABD arasında gidip gelen bir piyon olarak neredeyse tamamen dış yardım parasıyla yaşayan bir ülke haline geliyor. Soğuk Savaş?ın bitmesiyle birlikte 1991?de rejim çöküyor ve Somaliland ayrılıyor.
Hangi Somali?
Bizim hükümet Somali derken kastettiği herhalde 637.000 km2?nin üçte birine tekabül eden devletsiz, kurumsuz, muazzam beyin göçüne maruz kalmış, başıboş toprak parçası. Nüfusunun beşte biri yani 600.000 Somali, 1993?te görevle gittiğim dünyanın en büyük mülteci kampı, Kenya’nın kuzeyindeki Dadaab?da yaşamaya çalışıyor. Denizde NATO operasyonunun hedefi korsanlar, karada al-Tablik, Suudî destekli al-İslâh, al-İttihad al-İslamî ve al-Qaida bağlantılı eş-Şebab (Gençler) örgütleri ile hasım klanların hâkimiyetinde bir diyar. Umarız Başbakan ve CHP başkanı gereken güvenlik önlemlerini almışlardır.
Buna mukabil en kuzeydeki Somaliland ülkenin diğer üçte birine tekabül eden, 20 yıldır hiçbir ülke tarafından tanınmamasına rağmen ayakta kalabilen, tanınmasa da Norveç başta olmak üzere Avrupa ülkelerinin desteğini almış, seçim yapan, çalışan kurumlara sahip, komşuları Cibuti ve Etiyopya ile ciddî ticarî ilişki içerisinde 3,5 milyon insanın yaşadığı huzurlu bir ülke. Osmanlı yapıları ayakta olan Berbera limanı Etiyopya?nın denize çıkış kapısı olma yolunda, tarihî Zeyla İskelesi ise Osmanlı Yemenine bağlı bir ticaret şehri. 1882?de bölge İngiliz kontrolüne geçse de 1916?ya kadar İstanbul?a bağlı kalmış. Somaliland hükümeti, açlıktan kırılan Somali?ye yardım etme niyetini hafta içinde açıkladı. www.somalilandgov.com
Üçüncü Somali ise Puntland olarak adlandırılan, Somaliland ile Somali arasında Mogadişu?ya bağlı olmayan, kendi başına özerklik ilan etmiş nisbeten sakin bir diğer ülke. www.puntland-gov.net
İnsanî politika
Türkiye birkaç yıldır dünyadaki diğer felâketleri keşfeder oldu. Zenginleşmenin, AK Parti?nin çok boyutlu dış politikasının ve Gülen cemaatinin farklı coğrafyalardaki çalışmalarının sonucu bu. TİKA, Kızılay ve bu aralar Diyanet üzerinden devlet eliyle veya toplum mahreçli bu diğerkâmlık önemli. Ancak temel ilkeleri gözardı etmeden. İlkin türkçede daha karşılığı bile olmayan ?humanitarian policy? ?insanî politika? bütüncül olmak zorunda. Bir yanda Gazze ve Somali?de insanî yardımdan dem vurmak diğer yanda 2003 savaşı sonrasında olduğu gibi Irak?tan canını kurtarmak üzere kaçan Iraklıların yüzüne kapıyı kapamak olmaz. Keza, insanî politika seçici olmaz. Müslüman Müslümana, Hıristiyan Hıristiyana yardım eder diye bir kıstas yok, zira acı çekenlerin hepsi insan.
İkincisi açlık, göç ve ölümler yeni değil. İstatistiklere göre dünyada hergün 160.000 insan ölür, bu ölümlerin 65.000?i açlık, susuzluk ve demir eksikliğindendir. Türkiye?de hayret ve dehşetle karşılanan Somali felâketinin benzerleri yıllardır mevcut olduğu gibi Somali de bu tablonun hatırı sayılır bir ferdi. Somali?de son yirmi yılda siyasî ve çevresel nedenlerden ölen sayısı bir milyon!
Bununla bağlantılı olarak üçüncüsü: Bu felâketler sebep değil sonuçtur. Bu anlamda insanî politika son çaredir ve hiçbir zaman kalıcı olamaz. Mesele, felâketlere sebep olan çevresel, siyasî ve iktisadî sorunların üstüne gidebilmektir. Şu sırada yaşanan ve tüm kuzeydoğu Afrika?yı etki altına alan kuraklığın nedeni iklim değişikliği. Etiyopya dâhil Kenya?nın kuzeyine kadar olan bölgenin daha bir müddet yağmur almayacağı öngörülüyor. Bu da 10 milyon insanı etkiler.
Bu yazı ilk defa 18 Ağustos 2011’de Vatan gazetesinde yayınlandı. Yazarın isteği ve onayıyla burada da yayınlanıyor.
Discover more from Erkan's Field Diary
Subscribe to get the latest posts sent to your email.