Cengiz Aktar: Ortadoğu?da İsrail endeksli meşruiyetin sonu?

Protest in Deraa, 18 March (YouTube footage)
Four people were killed during Friday's protest in Deraa

Akşam gazetesinden Şenay Yıldız resmi Suriye?nin sesi Hüsnü Mahalli?ye soruyor: Ne oluyor Suriye?de? El cevap: ?Hiçbir şey yok. Bu işlerin hepsi örgütlü! Bakın, tam bir yıl öncesinde, daha ortada hiçbir olay yokken, bu çeteler harekete geçti. Ayrıca, görgü tanıkları dediğimiz insanların Katar?da eğitim gördüklerini, kendilerine istihbarat örgütlerinin kullandığı türden elektronik teçhizat verildiğini biliyoruz. Ben bunu birinci elden biliyorum (sic). Operasyonun kumanda merkezi Katar. Şu anda El Cezire?nin Arapçası resmen istihbarat merkezi, CIA merkezi gibi hareket ediyor ve provokasyon yapıyor. Bir de ?Türkiye?ye gelen herkese 500 dolar para veriliyor? diye bir dedikodu çıkarıldı. Ondan sonra akın akın insanlar gelmeye başladı. Suriye isteseydi, 25 kilometrelik yürüyüş yoluna tankları koyardı, kimse gelemezdi. Öldürdü, tecavüz etti, biçti… Bunların hiçbiri doğru değil, hepsi palavra! Esad 3 ay içinde beklenen tüm reformları yapacak ama tabii, bu durum süreci dindirirse… Halkın yüzde 90?ı iktidardan hoşnutsuz (sic) ama ona rağmen 6 ay önce bir seçim olsa, Esad yüzde 70 oy alırdı. Genel kanı, ?Esad yapar, düzeltir? şeklindedir. Ama her şey provoke ediliyor.?

Mart ayında Deraa?da başlayan ayaklanmadan bugüne kadar 1.300 ilâ 1.400 arasında sivilin öldürüldüğü, 12.000 kişinin gözaltında bulunduğu, binlerce Suriyelinin Lübnan ve Türkiye?ye iltica ettiği Suriye?den bahsediyor uzman. O günden bu yana uluslararası kamuoyunun gözünün kulağının üzerinde olduğu Suriye?den. Aynı mantık uyarınca Ocak-Şubat 1982?de Hama şehrinde bugünkü diktatörün babasının kuvvetlerinin 30 ilâ 40.000 arası Suriyeliyi katletmesi de dışarıdan provoke edilmişti elbette.

Bu duruşun ardında temel bir okuma yatıyor: Arap ülkeleri, İsrail ile ?Amarika? karşıtı ve Filistin taraftarı oldukları için cezalandırılırlar. Başlarına gelenler bu yüzdendir. Halklarına ?etmek zorunda kaldıkları? zulüm son tahlilde İsrail ile ABD karşıtlığı ve Filistin davası karşısında teferruattır. Bugünlerde Suriye?de olup bitenlere bu gözlükle bakarak İsrail/ABD karşıtı cephenin zayıfladığına hayıflananlar az değil.

Suriye ve genelinde Arap dünyasındaki değişimin ana nedenleri arasında Türkiye?nin dönüşümü var. Bu dönüşümün Arap ülkeleri açısından temel öğretilerinden biri sorunların nedenlerinin ve çözümlerinin dışarıda değil içeride aranması gereği. Kendi kaderini eline alma ve aktörleşme. Bugün bu süreçlere şaşı bakanlar modası geçmiş bir İslâm korkusu ve suyu çıkmış bir İsrail/Amarika husumetiyle karalar bağlamakta beis görmüyorlar. Ama gidişatı tersine çevirmek pek mümkün değil.

Benzer bir duruş geçenlerde Lübnan Hizbullahından geldi. 12 Haziran?da Saad Hariri?nin başbakanlığındaki koalisyon hükümeti, babası Refik Hariri?nin katli sonrası kurulan BM ve Lübnan destekli mahkemenin faaliyetlerini durdurmamaktan düşürülmüştü. Mahkeme geçen hafta dört katil zanlısını adıyla sanıyla anınca Hizbullah lideri Nasrallah zanlıları şu sözlerle akladı: ?İsrail işgaline mukavemet konusunda şerefli bir geçmişleri vardır?.

Ortadoğu?da ve Suriye?deki çalkantıların, varlık nedenini Filistin düğümü ile İsrail ve Yahudi düşmanlığı üzerine bina etmiş bir diğer rejim olan İran?ı da etkisi altına alması muhtemeldir. İran?ın bu topraklarla doğrudan temasını sağlayan Suriye?nin içe dönmesi ve muhalefetin Baas rejimine alternatif arayışları İran-Suriye ittifakını zorlayabilir. En azından kendi derdine düşmüş bir Suriye?nin İran tarafından manipüle edilmesi giderek zorlaşacaktır. Bunun ilk emareleri Suriye muhalefetinin toplantılarında görülüyor. Mayıs sonunda Antalya?da ve akabinde farklı yerlerde toplanan muhalefetin gündeminde Filistin değil Suriye vardı.

İsrail/ABD karşıtlığı başta İran ve Suriye olmak üzere Ortadoğu rejimlerinin ekseriyetinin meşruiyet garantisiydi. Rejim ne kadar ceberut olursa olsun İsrail ve ABD karşıtlığı onları meşru kılmaya yeterdi. Her derde deva ?dış mihrak? temelli husumet politikalarının halkların karnını doyurması, taleplerine çözüm bulması velhasılı bu rejimlerin ayakta kalması için yeterli olmadığı ortaya çıktı.

Arap ülkeleri ve İran, İsrail ile barış veya savaş hali üzerinden içpolitika belirleme lüksüne artık sahip değiller. Bu Mısır için de böyle. Reformcu dönemin muktedirleri kim olursa olsun Mısır?ın İsrail ile varolan barış anlaşmasından geri adım atılmayacağı konusunda herkes hemfikir. Bundan böyle Arap ülkelerini giderek kuşatan bir gerçekçilik söz konusu.

İsrail?in savunulacak tarafı yok, ama Assad Suriyesinin, Lübnan Hizbullahının, Ahmedinejat İranının da savunulacak tarafı yok. ?Aman İsrail ve ABD karşıtı cepheye zarar gelmesin? diyen stratejistlerin vehimleriyle bir yere varılamayacağı ortada. Ama yeniden kurulmakta olan Ortadoğu?da İsrail?in, hasımlarının birer birer terk ettiği politikaya teveccüh etmeye devam edemeyeceği de ortada. Arap ülkelerinin İsrail politikaları iç dinamikler sonucunda normalleşiyor. Ya İsrail?in Arap ve Müslüman politikaları?

 

Bu yazı ilk defa 7 Temmuz 2011’de Vatan gazetesinde yayınlandı. Yazarın izniyle burada da yayınlanıyor…


Discover more from Erkan's Field Diary

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Leave a Reply

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.