Nihan Güneli’den İnternet Kurulu Toplantısı değerlendirmesi…

İnternet Kurulu Toplantısı

052520115411 400x225 A critical workshop is about to begin: State of Secure Internet in Turkey #internetkurulu

BTK’nın interneti nasıl güvenli kullanacağımıza karar vermesiyle başlayan tartışmalar -ne güzel ki- sona ermiyor. Bizler önce anlayışı kıt olduk, sonra pornocu, akabinde filtre mafyasıyla çalışıyor dediler, daha sonra kullanıldığımıza karar verdiler, en sonunda ise bizi dinlemeyi akıl ettiler. Filtreler konusunda sivil toplum örgütlerinin fikrini alma durumunun bu kadar geç uygulamaya konulması acıklı bir durum olsa da zararın neresinden dönülse kardır mantığı ile ‘buna da şükür’ diyoruz. Daha doğrusu dedirtiyorlar ya, neyse.

Bugün Bilgi Üniversitesi’nde gerçekleştirilen İnternet Kurulu Toplantısı’nda, sıfırıncı günden beri ‘İnternetin Güvenli Kullanımına Dair Usul ve Esaslar’ın saçmalığını yazan / çizen / konuşan insanların yanında bu saçmalığın mimarları, akademisyenler ve İnternet Kurulu konuştu. Herkesin soruları, cevapları, tartışılmasını istediği noktalar vardı. Hepsini sorduk, çoğuna cevap alamadık ve tartışma yaşanmaması için azami çaba harcandı. Sonuç ne oldu? Ona en son geleceğim.

Biz toplantının ilk yarısında kendi aramızda neyin nasıl olması gerektiğini, usul ve esaslarda gördüğümüz sorunları iletmeye çalıştık. Ben aslında görevliydim tabi ama kendimi bir yere yakın hissedeceksem o da kürsüde değil, kürsünün karşısında oturanlar olacaktır. Her neyse, birkaç nokta var belirtmek istediğim. Birincisi, hala daha ne üzerine tartıştığımızı bilmeyen, anlayamayan insanlar var. Nihai olarak belirtmek gerekirse, karşı çıktığımız metin ne bir kanun ne de bir yönetmeliktir; söz konusu metin bir BTK Kurul Kararıdır. Kanun, yönetmelik ve kurul kararı arasında dağlar kadar fark vardır. Bu noktada dahi metnin mahiyetinin karıştırılıyor olması yorum yapılamayacak seviyede saçmadır.

İkinci olarak, bu toplantının yapılış amacı toplumun belirli bir kesiminin filtre konusunda ne düşündüğünü devlet kurumlarına bildirmesinin önünü açmaktı. Olabilirse bir ortak nokta bulunup ona göre bir çözüm yapılmasını sağlamaktı. Yalnızca filtre meselesini konuşmuş olsak belki 2 saat daha az sürecek olan toplantıya sürekli olarak 5651, yönetmelikleri ve uygulamaları dahil oldu. Tamam, sonuçta konuyla doğrudan ilgili o kadar insanı bulunca bu sorular da kaçınılmaz oluyor ve fakat, tartışmanın kısırlığına yol açan bu sorular sebebi ile bana kalırsa öneriler kısmı çok kısa geçilmek durumunda kaldı.

Toplantının ikinci yarısında önce TİB’den Atilla Öztürk ve İnternet Daire Başkanı Osman Nihat Şen konuştu. Atilla Öztürk hala devlet ağzıyla ‘zaten şu anda da standart paket var, demokratik toplumlarda falan filan, biz de istemiyoruz ama bla bla’ şeklinde herkesi baydı. Hayır bi şey değil de, biz işin aslını biliyoruz, standart paketin ne demek olduğunun da farkındayız, ‘aynı durum orada da devam edecek’ demeleri yemeyiz. Yedirmeye çalışmak komik oluyor.

Esas heyecan Osman Nihat Şen kürsüye çıkınca yaşandı; herkes sorularına cevaplar alacağını sandı. Ancak Osman Bey daha ilk başta, yani uzuuunca konuşmasının proporsiyonel olarak 1/5’lik kısmının sonuna yaklaşıldığında ve tabi ki de laf arasında, ‘Ben sorularınızı cevaplamıyorum, süreci anlatıyorum’ dedi. Bu nedenle kürsüden indikten sonra ‘ama bizim sorularımız cevaplanmadı’ diye tepki gösterenleri de takmadı kendisi. E takmaz tabi, adamcağız lafın başında söyledi cevaplamayacağını. En azından sözünü tutmuş oldu.

Bu noktada da ayrıca bir şey belirtmek istiyorum; Osman Nihat Şen’in konuştuğu süre boyunca her daim üstten bakan bir tavır içerisinde olmasından ben şahsım adına oldukça rahatsız oldum. Timur Sırt da rahatsız olmuş olacak ki, Osman Nihat Şen ve ekibi toplantıdan çıkarken son olarak ‘Bu durumu bir lütuf olarak görmemek gerektiğini belirtmek isterim’ dedi. Şahane dedi. Ama anlayana tabi.

Gelelim Osman Bey’in değindiği önemli noktalara. İlk olarak bütün haşmetlülerimiz gibi kendisinin de evde iki kızının bulunduğunu ve filtre kullandığını anlattı. Ancak bunun akabinde evdeki filtre sebebi ile maillerine bakamadığını, bazı günlerde sırf maillerine bakabilmek için işe gittiğini anlattı. Yani şimdi… Ne diyeyim ki ben?! Böyle lafları koruma yemini ettiğiniz ‘mütedeyyin’ vatandaşlarınıza yutturuyor olabilirsiniz Osman Bey ve fakat biz internet kullanıcıları 3G diye bir teknoloji olduğunun farkındayız. Bugün gördüğüm kadarı ile de elinizde bir adet Blackberry telefon vardı. Daha da bir şey demiyorum.

Bunun yanında Osman Bey ısrarla bu kararın uzun süredir tartışıldığını, acele yapılmış bir metnin olmadığını anlattı. Buna da diyecek bi şeyim yok ne yazık ki. Birbiriyle çelişen maddeler, anlaşılmaz birtakım tanımlar, özensiz ifadeler… Candan Erçetin’den geliyor: Ve daha bir sürü şey.

Ama en önemli noktaya gelmek istiyorum: Lambda gönüllüsü arkadaşın ‘Neden lezbiyen ve gay kelimelerini yasaklamaya çalışıyorsunuz?*‘ sorusuna, ‘Lezbiyen ve gay kelime filtrelerini sürece bırakmak lazım. Bu konudaki çalışmayı profesyoneller, uzmanlar yapmalı’ diye cevap verdi. ‘Nası nası?!’ diye sormayın, biz de anlamadık. Sanırım şair burada gay komünitesine seslendi. Diyor ki, biz sizin siteleri bi süre kapatalım bakalım belki iyileşirsiniz. Peeh. Bununla beraber, ırkçılık ve ayrımcılığın neden listede olmadığına ‘Konuşulmadı’ diye cevap verdi. Ne kadar güzel.

Sonuç olarak kendi kendimize konuştuk, kendi kendimize dinledik. Verilen teminata göre bu konuşulanlar ve ortaya çıkan öneri metni, kesin olarak söylenmemekle ve tarafımca pek de anlaşılamamakla beraber, dikkate alınarak mevcut kurul kararında bir değişikliğe gidilebilir ya da kurul kararı ortadan kaldırılabilir ve yerine STK’ların da görüşleri alınarak yenisi yapılabilir. Anlamadınız değil mi? Ben de anlamadım. Serhat Özeren ‘Mutlaka dikkate alınacaktır, bu öneriler bizim için oldukça önemlidir’ dedi. Kurul kararı ne olacak diye sorduk, ‘Bekleyeceğiz’ dedi. Artık neyi bekliyorsak…

Ortaya çıkan önerinin tam metnini şurada bulabilmekle beraber kısaca bir özet geçmem gerekirse, söz konusu kurul kararının derhal yürürlükten kaldırılması konusunda fikir birliğine varıldı. Ancak, bu noktada belirtmem gerekir ki, devlet dairelerinin ne şekilde işlediğinden haberi olmayan birtakım katılımcıların varlığı beni dehşete düşürdü. 15 gün içerisinde bu önerilerin BTK’ya iletilebileceğini, BTK tarafından incelenebileceğini ve BTK tarafından bu metne bir cevap gönderilebileceğini sananlar var. Böyle-bir-şey-söz-konusu-bile-değil. İhtimal yok. Bu süre zarfında verilecek her cevap sözlü cevap niteliğinde olup yazılı kararı ortadan kaldırmaz nitelikte olacaktır. Yani? Yani, kişisel fikirlerden öteye gitmeyecek, hiçbir işe yaramayacaktır. Ha ama denilirse ki, ‘sadece niyet göstergesi bir açıklama bekliyoruz’ o zaman iş değişir. Umarım kısa süreli beklenti de bu yöndedir.

Şu anki durumda beklemedeyiz. 5 Haziran’da bir yürüyüş daha planlanıyor. 20 Haziran’da da ikinci bir toplantı yapılması gündemde. Bu karar öyle ya da böyle değişecek, ama önemli olan değişince yerine ne geleceğini salim kafayla belirleyebilmek. İşin içine STK’ları sokma fikrinin bir seçim vaadi olmadığını düşünmek istiyorum. Bu aralar biraz iyimserim de…

* Lambda’nın TİB’le imtihanı konusunda ayrıca bir yazı yazacağım.

 

Bu yazı ilk defa Nihan’ın kendi blogunda yayınlandı. Yazarın izniyle burada da yayınlanıyor…


Discover more from Erkan's Field Diary

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Leave a Reply

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.