PİNA: Sözcüklerin bittiği yerde dans başlar
Aslı TUNÇ
İkonik modern dans koreografı Pina Bausch?un dünyasını belki de Wim Wenders?ten başka kimse daha sarsıcı anlatamazdı. Son filmi Pina ile Wenders, 3D teknolojisinin getirdiği tüm avantajlarla Pina Bausch?un yoğun duygu dünyasını dansçıların bedenlerinden izleyiciye akıtmayı başarıyor. Sözcüklerin fazla anlamı yok Pina Bausch için. Kendi kurduğu 36 yıllık Wuppertal Dans Tiyatrosu dansçılarını Zen felsefesini andıran cümlelerle motive ediyor: ?Aşk için dans et? dediğini öğreniyoruz birine ya da yönünü kaybetmiş bir dansçıya ?kendini aramaya koyul? dediğini. Dans etmeği bıraktıklarında yitip gideceklerini bilmek birbirine bağlamış bu dansçıları. 2009?ta yitirdikleri Pina?yı iç sesle ve kendi dillerinde anlatıyor her biri. Japonca, Fransızca, İngilizce, Almanca ve daha pek çok dilde Bausch?a olan adanmışlıkları aynı anlamları taşıyor.
Wenders?in kamerası asıl Pina?nın bedenle yarattığı yoğun dilin peşinde. Stravinsky ve Purcell?in insanın içindeki dalgaları kabartan müzikleri eşliğinde Rites of Spring ya da Cafe Müller yorumları mekan, beden ve duygu üçlemesini yeni bir boyuta taşıyor. Bir kadın bir erkeğe sarılıyor sıkı sıkı. Bir başkası onları çözüyor. Kadın erkeğe tekrar sarılıyor, diğeri tekrar koparıyor onları zorla. Tekrar, tekrar, bıkıp usanmadan sayısız kere kenetlenen ve çözülen bedenler, fırtınalı ilişkilerin bedenlerde somutlaşması, acı ve yalnızlık..Sözcüklerin bittiği yer işte tam da burası. Cafe Müller, Bausch?un kendisinin de dans ettiği nadir eserlerden. Wenders, kimi zaman Bausch?u 1978?den kalma arşiv görüntüleriyle aktarıyor izleyiciye; parmaklarından eksik olmayan sigarasıyla bir prova esnasında ya da yalnız başına dans ederken.
3D teknolojisi bu kez Hollywood?a hizmet etmiyor. Ortada ne uçuşan bilim kurgu yaratıkları, ne de çizgi film karakterleri var. Üçüncü boyut bu kez Pina Bausch?un baş döndürücü dans belgeselinin emrinde. Kameranın geriye çekilerek yarattığı sonsuz perspektif duygusu ve siyah arka fonun getirdiği derinlik kabul etmeliyiz ki ancak ve ancak 3D ile sağlanabiliyor.
Filmin en ilginç yönlerinden biri de Wenders?in adeta Pina Bausch?la ortak Alman kimliklerini öne çıkarması. Wenders, bir anlatı olarak dansı Almanya?ya özgü dış mekanlara taşıyor. Bir kapalı yüzme havuzunun hemen kenarına, Wuppertal?daki ormanlara, kentin kargaşasının tam ortasına, fabrikalara, havadan giden raylı trenlere?Yönetmen bir noktada dansı iyice gerçeklikten koparıp sürreal öğelere bile sığınıyor. Bir kadın dansçının dev bir su aygırıyla uyumlu dansı da bundan biri.
Ancak Pina?nın kalbi hep doğada yatıyor. Tozla, suyla, toprakla yoğrulan beden devinimleri asıl onu cezbeden. Pina Bausch doğal ortamlarla atletik hareketleri, sesi ve parçalanmış koreografiyi harmanlayarak modern dansta bir devrim yaratıyor. Sinemadan çıkarken her duygunun ve kavramın bedensel bir karşılığı olduğunu fark ediyorsunuz, gökyüzünde asılı dolunayın bile..
———————————————-
Pina (2011) — 106 dakika
Yöneten ve Yazan: Wim Wenders
Discover more from Erkan's Field Diary
Subscribe to get the latest posts sent to your email.