SAKIZ AZ, ADAM JAZZ
Eddie Henderson?la subjektif bir tanışma
?Miles Davis ekolünden sayılan ve 70’lerin en önemli trompetçilerinden Eddie Henderson, uzun yıllar Tony Williams, Sun Ra Archestra, Art Blakey, McCoy Tyner gibi isimlerle çalmış olan akustik basçı Juini Booth ve efsane perküsyoncu Freddie Waits’ın davulcu oğlu müthiş yetenek Nasheet Waits eşliğinde İlhan Erşahin, Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda 70’lerin kendi döneminde çığır açan stillerinden beslenen ve 21. yüzyıl caz anlayışının farklı renklerin içerisinde bulunduğu Silver, yepyeni tınılarıyla sahne aldı.?
Bir konser üzerine yazmak ne kadar mantıklı? Üstelik tınıları yitmiş, günü geçmiş, bir daha dinlenilmesi en uzak tarzlarımdan birisi. Hele hele, bu birbiriyle uyumsuz adamlarla ne bağlantım olabilir benim? Bu olay mantığımı aşıyor, tam da bu yüzden ne büyük ve tek tek düşen yağmur damlaları var şimdi, ne de o mor ışıklı sahne ama onların gölgelerini yazma hissiyle doluyum. Yeterince çalışılmamış bir sahne performansı da kalmazdı aklımda ya, o Eddie olmasa. Ama adam sanki bizim sakız tartışmalarını bilircesine geldi, enstrümanını sakızı, müziğini hareketleri yaptı. Müziği dinlerken de, üstüne çayımı içerken de gitmedi dünyamdan. Ve o gitmeyince, diğer her şey de kaldı işte: trompetinin çıkarttığı sesler, diğerleriyle kurduğu ilişkiler ve bir film içindeymişçesine bir durup bir akan zamanın onun küçük kıpırtılarıyla bozunumu.
Ben Eddie Hendesrson?dan bahsediyorum. Grup ve İlhan Erşahin hakkında en altta beni konsere sürükleyen kültür sanatçısı arkadaşımın gerçek tanımlamaları var.*
Bana sorarsanız konsere gitme sebebim aslında esmer tenlilerden birisinin fotoğrafta giydiği o desenli pantolon. Evet, netçe söyledim işte ne var! Başıma gelecekleri bilemezdim tabii. O özgün desenin beni bir CRR caz akşamına çekeceğini nerden bileyim. Gitmemişim, görmemişim, okumamıştım. Pantolon kontrbasçınındı ama bu konser Eddie?nindi.
Dört kişilerdi sahnede. Davulcu, kontrbasçı -hemen zurnacı yazmamak için onu araya aldım-, percussion ve zurnacı (pardon trompet).
Konserde sorun yok, herkes görev başında, ekmek parasında çalıyor. Bu dazlak yetmişlik abinin mikrofonunun önünden ilk hareketlenmesi sahne dışına doğru oluyor ve ben zannediyorum ki herhalde su istiyor adamcağız! Ya da seste bir sorun var uyarmaya gidiyor. Haklıydım sanırım, davulla ilgili bir şeyler söyledi, perdenin arkasındaki görmediğimiz o şahsa. Sonra döndü geldi, yerinde durdu. Bir-iki çaldı, İlhan?a verdi sözü, o çaldı ona pasladı falan, sakin cızırtılı caz kıvamında olay. Bir ara İlhan, galiba percussion cihazının düğmeleriyle ders çalışıyordu, baktım Eddie sahnenin öbür ucuna gitmiş yine, bu sefer oradan gülüyor millete. İyi dedim, demek mikrofon ses almasın diye gitti orda temizliyor. Dikkatim Kontrbas?a kaydı. Daha konser başında acımaya başlamıştım uğruna konsere geldiğim adama. Üstünde tabii ki o güzel pantolon yok, bende hayal kırıklığı, bir de üstelik sanki dünyanın yükünü çekiyor, tam mesai çalışıyordu. Enstrümanına cümleler kurmak için bir yaklaşıyor bir uzaklaşıyor, ondan hiç kopmadan sürekli bir eliyle tutuyor, o ince çivi gibi tabanıyla düşmeden ayakta kalmasını sağladığı yetmiyormuş gibi kaç kiloluk kontrbasın, bir de bu dev aletten çıkan garip tonlamanın sesini artırmak için sanki bütün çabasını harcıyor. Dedim bu adamın kesin konser sonu beli ağrır, duruşu bozuk çünkü, üstelik boyu kontrbastan kısa!
Davulcuyu neden sonra fark etmişim. Eddie gitti arkasında durdu. Mor ışığın arasında oturan adama ayakta dikilip otorite uyguladı da davulcu kadrajıma girdi birdenbire. Ritimlerin geometrisini algılamaktan çok önce perde perde sesin yükselmesi ve düşmesiyle dikkatimi çekti davul. Sanki birisi sesle oynuyordu adam çalarken. Dedim, kızım anlamaya çalış, bu adamda da bir numara var. Konserin ortasından sonra baktım yavaş yavaş açılıyor davulcu ama bir psikopat kıvamında katılıyor o sakin konsere. İfadesi hiç değişmeksizin vuruyor vuruyor. Üstelik kılı kıpırdamadan ikiyüzle giden şoförler gibi bir suratla. Çaldığı ritim de düzenli değil; eliyle ayağıyla ve görünmeyen bilinciyle sanki bir şaşırtma oyununa kaptırmış kendini. Umursamazca gazlayıp gidiyor, pat yavaşlayıp duruyor?
Neyse, aslında tüm konserin sorumlusu İlhan Erşahin. Başta herkesi tanıtıyor, kırmızı biyeli bir ceket giymiş. Sanki dikişlerinden biri çekmiş gibi duran bir pantolon. Güzel spor ayakkabılar. O bestelemiş, kimse güftelememiş. Projenin adını ?Silver? koymuş, piyanosuyla çalıyor, altyapı veriyor, yarıda kesiyor, hızlıca ayağa kalkıp üstyapıyı da saksafonuyla kuruyor. Geri oturuyor, saksafon kucağında piyanoyla oynuyor? Ama o Eddie var ya! Durup durup olayı bozuyor. İlhan?a biraz katılıp sonra yeaah dercesine dil çıkarıyor. Ya gerçekten, kaç defa gördüm adam İlhan?a dil çıkarıyor. İşte orada anladım, bu ritmini asla çözemeyeceğim müzik, bir cafede kulağıma gelmiyor; ben yaşıyorum! Bir ben bir de Eddie yaşıyor galiba. O anlatıyor ben içimden yazıyorum filmi. Koca salonda, güzel bir perdenin ve bir sürü ışığın arasında, onlarla o anda, tekrarlanamaz küçük hareketlerle bulunuyorum. Biri birine dil çıkarıyor ve biz entelektüel bir merakla seyrediyoruz. Ama sanki bu bir hata değil, çoklu bir iletişim dili! Sonra o sakız? Yok bu o tiyatro sakızı gibi değil, bu öbür caz sakızı. Eddie sahneye çıktığında resmen çiğniyor sakızı, merhaba diyor, ben sakızlı Eddie. Ne haber Türk halkı! Ooo diyorum, olaya bak, nereye geldik! Sakızını o trompete boğulurcasına üflerken nereye koyacaksın ihtiyar diye dalga geçiyorum içimden. Adam benim muhayyilemden becerikli, tüm konser o sakız ağzında duruyor. Yaa, söyleyeyim mi size de, o bir profesyonel! Trompet durunca sakıza, solo bitince salonda turlamaya devam. Bir ara yan duvarlardan birine yaslanmış bir ayağını öğretmenlerimizin indirin dediği şekilde dizini kırıp duvara bile dayamış yakaladım onu. Taa konserin sonunu buldu söylemem ama tüm akıllılığımla dedim ona sonunda, ?Hadi ama Eddie, caz yapma!?
*http://www.taraf.com.tr/haber/ilhan-ersahin-den-yeni-grup-silver.htm,
Esma Ürkmez
28.04.2010
Discover more from Erkan's Field Diary
Subscribe to get the latest posts sent to your email.