Yeni anayasa ile Türkiye toplumu, güdük demokrasi tarihinde ilk kez birlikteliğinin nasıl olacağını tartışacak. Ama önüne yeni bir engelin dikileceğini görüyoruz: Başkanlık sistemi.
Nitekim başkanlık hayali giderek daha sık gündeme getirilmeye çalışılıyor. Konu en son bir yıl önce depreşmiş ve kapanmıştı. Geçenlerde yine gelecek gibi oldu Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı, Bülent Arınç ve Hüseyin Çelik aynı gün gündemden düşürdüler. Şimdi yeniden gündeme gelmeye çalışsa da Cumhurbaşkanı ?başkanlık sistemine mesafeliyim? diyerek tartışmayı yine soğutma yolunu seçti.
Cuma Vatan?a konuşan, ?ya başkanlık ya pişmanlık? deyimi sahibi Burhan Kuzu?nun ?Her Yönüyle Başkanlık Sistemi? kitabı yakında çıktı. Yazarın 1997?de aynı konuyu işleyen kitabının elden geçmiş hali. Kuzu?nun konuya olan teveccühü eskidir. Ama kitabın tartışmaya dayanak sağlamak amacıyla alelacele hazırlandığı da açık. Örneğin 112. sayfada ?Türkiye?nin gündemine Başkanlık modeli artık girmiştir. Gerek siyasî parti yetkililerimiz, gerekse Başbakanımız, gerekse Cumhurbaşkanımız bu rejim lehine çalışmalar başlatmıştır? cümlesini okuyunca şaşırmayacaksınız. İddialar eski kitaptan; başbakan Çiller, cumhurbaşkanı da Demirel.
Yönetim değil yönetişim
Türkiye?de bu sistemi savunanların ana gerekçesi siyasî istikrar. Bunun sadece güçlü iktidarlarla gerçekleşebileceğinden eminler. Kitaplarında 21. yüzyıllı ?yönetişim? değil 19. yüzyıllı ?yönetim? yazıyor. Buldukları kılıflar ise açıkça gülünç.
Kitaptaki hükümlerden bir demet: ?Esasen ABD?nin ilk kuruluşunda bu sistem oluşturulurken, o günün Osmanlı yönetiminden etkilendikleri de bir gerçektir?. (s.112) 1700?ler sonu yani Osmanlı sisteminin çökmekte olduğu dönemden söz ediliyor!
?Parlamenter sistem, İngiltere?nin kendi tarihi içinde oluşup gelişmiş, tüm özellikleri İngiliz geleneklerine göre şekillenmiş, fiiliyatla ortaya çıkan (?) bir modeldir. (?) Parlamenter model İngiliz tarihinin özelliklerini taşıdığı için ancak o ülkede belli oranda başarılı olabilir; oysa Başkanlık Sistemi aklın bulduğu (!) bir model olduğundan, her ülkenin akıl insanları bir araya gelir, kendi ülke şartlarına göre genel niteliklerden taviz vermeden yerel nitelikleri taşıyan bir Başkanlık Sistemi kurabilir. (s.13) Temenni tam da bu!
?Dünyadaki genel eğilim iktidarın kişiselleşmesi (kişisel iktidar değil) yönündedir. Vatandaşların bu tür iktidar anlayışına sempati duyduğu gözlemlenmektedir. Bunun da nedeni bu tür bir iktidarla işlerin daha iyi yürüyeceğine ve sorumlunun daha iyi belirleneceğine inanılmış olmasıdır. Nitekim uygulamada bütün hükümet şekillerinde Başkanlık sistemine doğru bir kayma gözlemlenmektedir. Rusya bile (!) bu sisteme yönelmiştir.(s. 127)
?Hemen belirtelim ki, Federal ya da eyalet yapılanması Başkanlık modelinin olmazsa olmazı değildir. (s.14) Bu modelde Fransız sisteminin üniter yapısıyla ABD?deki başkanın yetkileri buluşturuluyor?. (s.139). Kuzu resmen mutlakıyeti tarif ediyor!
Güç değil gücün paylaşımı
Kuzu, kitabının hemen her yerinde güçlü bir yasamanın gereğinden söz ediyor. Nasıl inanalım buna? Biliyoruz ki bugüne kadar AKP?nin parlamentoyu geliştirmekte kat?iyen bir çabası olmadı. Sistemin temel taşları olan temsil adaleti ve siyasî partilerin güçlenmesinde adım atılmadı. Dünyanın en yüksek ve adaletsiz seçim barajı aynen duruyor. Büyük partiyi daha büyüten, küçüğe söz hakkı tanımayan tek turlu seçim sistemi carî. Başbakanlar hâkimiyeti elden bırakmamak için parti başkanı olmayı sürdürüyor. Boyuna parti kapatılıyor. Parti içi demokrasi allahlık, tek adama biat edilen bu sistemde yasama, el kaldırıp indiren vekillerden ibaret.
Dolayısıyla sorun yürütmenin yetersiz gücünde değil; gücün yasama, ulusal ve uluslararası yargı ile bölgesel yapılarca kontrolünü, dengelenmesini ve dolayısıyla paylaşılmasını sağlayacak anayasanın eksikliğinde yatıyor.
Siyasî istikrarın sağlam ve sürdürülebilir olduğu sistemler ise tekadam veya güçlü çoğunluk sistemleri değil azamî siyasî temsile ve katılıma dayalı kontrol ve denge sistemleri.
Kuzu?nun kitabı bir hususta çok önemli: Başbakan?ın hayallerini süsleyen sistemin bu denli gayriciddî bir temelde oluşamayacağının garantisini veriyor.
Bu yazı ilk defa Vatan gazetesinde 10 Nisan 2011’de yayınlandı. Yazarın izniyle burada da yayınlanıyor.
Discover more from Erkan's Field Diary
Subscribe to get the latest posts sent to your email.