GALİP İSEN
Ben, sadece fizik kanunları ile Murphy kanunlarının ebediliğine inanırım. Kötü gidebilecek bir unsur varsa, mutlaka kötü gideceğinden şüphe bile etmem. Biri bana iyilik yapmak amacıyla yaklaştığında, topuklarım arka tarafımı dövecek şekilde kaçma içgüdüsüne kapılırım. Elma ağacının altında uyursam, hoşafa bulanarak uyanma olasılığını kaale almamazlık edemem. ?Quark?ların (1) ele avuca sığmaz hareketlerinin, kompüterler ötesi bir düzenlilik taşıması gerektiği konusunda yetersiz bilgimle spekülasyon yaparım.
Murphy kanunlarının ve fizik kanunlarının yanıldığına rastlamamışımdır. Ama ben, sık sık yanılırım. Özellikle de fizik kanunlarının ve Murphy kanunlarının evrensel ve ebedi geçerliliklerini unuttuğum zaman yanılırım.
***
Her ne kadar, merhum üstadın belirttiği gibi, ” aptallar fena halde zekidirler ” ise de, esprilerine rağmen Murphy kanunları, aptalların bile anlayabileceği kadar sarih ve dogmatiktirler. Felsefi okyanuslara açılımların semavi endazeleri değildirler. Daha ziyade, insanlararası ilişkilerde, gündelik yaşamın kayalık kıyılarında seyreden acemi kaptanlar için, şaşmaz kılavuzlardır.
Fizik kanunları, bir yandan Kızıldeniz’e düşen ak taşların dahi ıslandıkları gibi banal gerçeklere ışık tutarlar. Bir yandan da, enerjinin maddeye dönüşümünde hangi quanta’nın (2), hangi göreli hareketlilik içinde bulunabileceklerinin olasılıklarını tartışmaya açarlar. Fiziğin evreni, Christophus Colombus’ların asla tükenmeyeceği sonsuz bir bilinmeyen maceralar enginidir.
Fizik, kör inancın değil, tanrıları aramanın bilimidir.
***
Ben, fizikçi olmadığıma zaman zaman hayıflanırım. Einstein’ın Nordik meslekdaşlarına ” Tanrı zar atmıyor!” diye neden haykırdığını, formüllerden keşfedebilmeyi özlerim. Biz cühelâ için yazılmış ikinci el izahlardan bir türlü tatmin bulamam.
Bazan, kendime, ikinci el izahlarda hiç rastlayamadığım sorular sorarım. Cevaplarını hiç bilemeyecek olmanın bunaltısını duyumsarım. En çok da, düşüncenin hızını merak ederim. Düşüncenin ölçülebilen en sür’atli vektör olan ışıktan daha hızlı hareket edebileceği üzerine, beynimde kasırgalar koparırım. Bu merakım giderilebilirse, felsefelerin kavşağındaki madde ve ruh ayırımının, düşünce tarihine hepten göçeceğine inanırım.
Düşüncenin, fizik kanunlarıyla açıklayamadığım boyutunda kaybolunca da, Murphy kanunları ile açıklanabilen veçhesinde, arslan kesilirim. Zihnî eylemin duyulara en açık, en gözlemlenebilir vasıtasına saldırırım. Yalınkalem, kelimelerin alemine dalarım.
***
Hepimizin gerçeği kelimelerimiz kadardır. Çünkü, kelimelerle düşünürüz. Ve kelimelerimiz, düşüncelerimizdir.
Kelimeler, yaşamaktır. Duyularımıza anlam kazandıran, kelimelerdir. Deneyimlerimize yön ve biçim veren, kelimelerdir. Kelimelerle düşünürüz. Ne olduğumuzu, ne bildiğimizi, ne yaptığımızı kelimelerle tanımlar ve tanıtırız. Yaşadıklarımızın, yaşayabileceklerimizin ve yaşamak istediklerimizin bir dergisi olarak, dünyayı zihnimizde kelimelerle oluştururuz. Duygularımızı, arzularımızı, edimlerimizi anlaşılabilir kılan, kelimelerdir.
Kelimeler, kar taneleri gibidir. Her kelimenin anlamı tek ve özgüldür. Birbirlerini andırabilirler ama asla benzemezler. Her “sinonim”(3), ifade ettiği kavramın, yerini alabileceği kelimede içerilmeyen bir başka nüansını aydınlığa çıkarır. Nüansların farkına varabilmek, yaşadığımızı daha ince ayrıntılarıyla algılayabilmektir. Her kelimeyle ifade edilen düşüncenin ya da duygunun tekilliğini hissedebilmek ise, yaşanan her anın içini daha iyi doldurabilmek demektir. Tecrübelerimizin bizi sel gibi sürüklemesi yerine iradelerimizle virtüöz bir dans tutturması demektir. Bir kelime daha bilmek, bir duyuyu daha tanıyabilme ayrıcalığı ve özgürlüğü demektir. Tanrılara atfedilen tekillik nektarından, bir yudum daha içmek demektir.
***
Fizik, henüz kelimelerin zihinde akışlarının debisini ölçmekten acizdir. Amorf bir enerjinin nasıl olup da, kelimeler vasıtasıyla, duyuların tanımlayabileceği içeriklere dönüştüğünü açıklamakta, güçsüzdür. Fikrin en somut yansıması olan kelimeler, fizik için yeterince somut değildir. Fizik, kavramlarla, kelimelerle değil, seslerle ilgilenmektedir.
İletişim çağının evrensel bir hastalığı da, kelimeleri seslere indirgemektir. Hareketli imajların medyasında, toptan düşünceler, vasati 100 kelimelik perakende paketler içinde yığınlarca tüketilmektedir.
Bütün diller, ağır ağır, nüanslarıyla, düşüncelere değişik Colombus ufukları açan sinonimlerden soyunmaktadırlar. Ve bütün dillerde ifadeye, sinonimler gerektirmeyen ” woow”, “oops”, ” yayy” gibi sesler egemen olmaktadır. En acıklısı da, bütün dillerde, paketten taşan 101. kelimenin, sesleri tüketerek düşünenlerce, bir başka sesmiş gibi algılanır hale gelmesidir.
***
Bu durumun vehameti de, her halde, Murphy’ yi anlayabilecek kimse kalmadığında ortaya çıkacaktır.
————-
(1) Quark: Atomun çekirdeğindeki düzensiz hareket eden elemanlar.
(2) Moleküler hareketin belli nicelik birikimlerine (quantum, çoğulu, quanta ) bağımlı olarak geliştiğine ilişkin Quantum Teorisinin kavramlarından biri.
(3) Sinonim: Eşanlamlı (oldukları varsayılan) kelimeler
Discover more from Erkan's Field Diary
Subscribe to get the latest posts sent to your email.