Erkan’s Field Diary yeni bir yazar daha kazanmış durumda. İstanbul’a yerleşmiş serbest gazeteci Anne Andlauer Türkçe olarak gözlemlerini bizimle paylaşacak. Köşesinin adı “Fransız kaldım”….E.S.
Fransa?da bile hep Fransız kaldığım bir konu var : Yön bulma.
Bırakın « batı ile doğu arasındaki köprü Türkiye »? Önce batı nerede, doğu nerede biri bana göstersin!
Okulda uzay geometrisi, uzay derinlikleri kadar karmaşık bir şeydi benim için. Haritalar yol akadaşlarım değil. Bilmediğim yerlerde, yol bulmaya çalışmak bulmaca oyununa benziyor?
Ülkeyi değiştirince tabii durum düzelmedi. İstanbul?da mesela, bazı sokakların iki farklı ismi, bazı apartmanların iki farklı numarası olduğuna göre, yaşadığım şehir pekte yardımcı olmuyor.
Asıl yardımcı olan, bu ülkede yaşayan, bana yön gösteren, yolu bir fişin arkasına çizen, hatta gitmek istediğim yere beni yürüyerek götüren insanlar. Fransa?da öyle değil. Genelde yardım ederler. Ama bana kalırsa, Türkiye?de kaybolmayı tercih ederim. İki örnek vereyim?
- İstanbul?un büyük bir semtinde bir görüşmem var. Caddede yürüyorum. Aradığım yer, bu caddeye dikey bağlayan bir sokakta olmalı. Ama cadde uzun ve sokakların ismi her zaman görünmüyor. Yaşlı bir amcaya soruyorum. Yeri bilmiyor ama öyle demiyor. Yanındaki simitçiye soruyor. Simitçi bana : « Evet, aradığınız sokak bu cadde ile kesişiyor. Düz gitmelisiniz ama yeri tam bilmiyorum. » İkisine teşekkür edip, yolumdan devam ediyorum. Ancak yaşlı amca ve simitçi, simit arabasıyla birlikte yanımda yürümeye başlıyor. « Tanıdığım bir bakkal var, o kesin bilir » diyor simitçi. Bakkala doğru yürürken yeni arkadaşlarımın ikiside bilmedikleri bu yolunun üzerinde konuşuyorlar. « Burdan mı gitsin, ordan mı gitsin? Bakalım bakkal ne diyecek » diye tartışıyorlar.
Bakkala varıyoruz. Bakkal biliyor ama yolu tarif etmiyor. Yanında çalışan elemana « beş dakikaya geliyorum » diyor ve aradığım adresin kapısına kadar beni götüreceğini söylüyor. « Zahmet etmeyin, kendim bulurum » diye söylenmeme fayda yok. Ben, bakkal, yaşlı amca ve simitçi, dördümüz beraber bu adresi bulacağız yada dördümüzden hiç birimiz evine dönmeyecek! Alexandre Dumas?nin yazdığı Üç silahşörler var ya? Sloganları « Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için » ya? O gün ben dördüncü silahşör gibi hissettim. Yolumu öyle buldum ve görüşmeme erken geldim.
- Bir başka gün, daha önce ziyaret ettiğim bir arkadaşımın evine gidiyorum. Bu sefer hem yolu hem apartmanı biliyorum. Öyle biliyorum ki apartmanı, onu görünce hemen zile basıp giriyorum. Beşinci kata biniyorum, kapıyı bir kadın açıyor ama arkadaşım değil. « Hacer evde mi ? » diye soruyorum. Kadın şaşırıyor, « Burada Hacer yok » diyor. Arkadaşımı arıyorum :
– Sen beşinci katta oturmuyormusun ?
– Evet, geldin mi ?
– Geldim, kapının önündeyim.
– Kapının önünde kimse yok ki !
– ?
– Muhtemelen yanlış apartmana girdin ! Apartmanımızın yüz metre ilerisinde aynen bizimki gibi bir bina var. Dur ben geliyorum!
Nereden bilecektim ki ? Sokağı biliyordum, apartmanın dış cephesini hatırlıyordum? ama yine kayboldum. Arkadaşımı beklerken, kapıyı açan teyze içeriye girmem için ısrar ediyor. « Çay sıcak ve torunlarım evde. Bir yabancı ile tanışmalarını istiyorum? » diyor. Hayır diyemiyorum. Çocuklar ile tanışıyorum, nereden geldiğimi soruyorlar. « Uzun bir yoldan » diyorum. Ama Fransa?dan buraya kadar yolu tarif etmemi beklemesinler!
Discover more from Erkan's Field Diary
Subscribe to get the latest posts sent to your email.