Dünyalılardan Tiskiniyorum- Tatlıses suikasti ve paçalardan akan arabesk nefreti
İbrahim Tatlıses?in uğradığı silahlı saldırıdan sonra ?Keşke ölse. Kötüydü, mafyözdü, kroydu, ölmeyi hakediyo, n?olur ölsün? dileklerine, ?o mağaradan dişiyle tırnağıyla geldi şartsız bir saygıyı hakediyor? iddialarına, ?ölürse badem gözlü olucak ölmesin? endişelerine zerre şaşırmıyoruz. Ölüm, ağır sağlık sorunu ya da kaza haberlerine kayıtsız kalamayacağımız her ?kamuya mal olmuş? insan gibi İbrahim Tatlıses de bu ?ilgi?ye mazhar olmak durumunda. Kimi diğerine vicdan muhasebesi, siyaseten doğruculuk önerecek, kimi müthiş politik prensipler dayatacak. Fakat bunlardan hiçbiri arabesk müziğe ve onun dinleyici kitlesine nefretini kusmaya yer arayanlar kadar şaşırtıcı olmayacak.
Bir müzik türünden nefret etmek
Nasıl mümkündür? Bir müzik türünden hoşlanmamak, onu dinlememek ya da ona tahammül edememek değil kastettiğim. Bu müziğin sesi biraz kısılacaksa önemli icracılarından birinin ölmesini dileyecek kadar tiksinmek. Onu dinleyen insanlardan tiksinmek. Keşke olmasalardı hayat ne güzel olurdu demek. Bu müziğe ve dinleyici kitlesine karşı histerikçe karşı kampanyalar başlatmak. Üniversitede ilk derslerden birinde dersin hocası ?aranızda arabesk dinleyen var mı? demişti. O dönem rafine arabesk dalgası henüz başlamamıştı ve bizim arabeskten anladığımız Orhan Gencebay, Ferdi Tayfur ve tabi ki İbrahim Tatlıses?ti. Herkesin birbirine yabancı olduğu bu üniversite sınıfında ?üç yaşımdan beri hocam? denilebilecek bir ortam yaratılamamıştı henüz. Şartlar olgunlaşmamıştı. Dolayısıyla ben en fazla ?babam sayesinde repertuarımız geniştir hocam? diyebildim. ?Ya o diziyi annemler izliyo işte? der gibi. Babamı alenen sattım. Çünkü arabada, mutfakta, arazide enstrüman kısımlarını bile ihmal etmeksizin bu şarkıları güzel sesiyle icra ederken ona çatır çatır eşlik ediyorduk. Maruz kaldığımız, tahammülde zorlandığımız bir dinleti değildi bu. İstek yapıyorduk. Derin derin uzaklara dalıp ?şu sözlerdeki manayı görüyor musunuz? dediğinde onu onaylıyorduk. Her türlü yalakalığı yapıyorduk da üniversite sınıfında hocaya yapacağımız yalakalığa yeniliyordu. ?Naparsınız hocam? gibi ?benim babam işçi memur? gibi neredeyse özür dileyecek bir yavşaklıkla. Acaba Fazıl Say bunu mu kastetmişti?
Hoca ?ben hiç hoşlanmam, arabesk dinleyen adama da arabamı tamir ettirmem?dedi. Çünkü arabesk dinleyenler hocanın evinin sıvasını yapan, arabasının kaportasını düzelten kavruk adamlardan ibaret o günlerde halen. ?Bu vidayı da sıkmayıveririm nolmuş? diyeceğinden korkarmış arabesk dinleyen tamircinin. Arabesk dinleyen adamın hayata saygısı olmazmış. Kendine ve başkalarına değer vermezmiş. Bu adam benim babam oluyor tabi. Cevap hakkımın üstelik de bir tosun olarak doğmuş olmasına karşın ben gülerek iki üç yüzeysel argümanla katılmadığımı söylüyorum kendisine. Katılmamak. Bu kadar.Bir insanın mizacının servis sektöründe çalışmaya uygun olmamasında utanılacak ne var demiyorum. Sen kimsin ki demiyorum.Yavşaklığımdan olsa gerek.
Mustafa Hakkında Her Şey?in Mustafası?nın , Mine Kırıkkanat?ın, Fazıl Say?ın şiddetle tiksindiği gibi tiksiniyorlar bu ülkedeki milyonlarca insandan. Bu insanlar olmasın, illa ki olucaklarsa da göz önünde olmasın istiyorlar. Bunların şarkıları minibüslerde, istiklal?de çalmasın istiyorlar. Bunların sevdiği şarkıcılar ölsün istiyorlar. Müzikleri sussun, sesleri kesilsin…Bu müzikal bir duyarlılık olabilir mi?
16 Mayıs 2010 tarihli Milliyet gazetesinin Cadde ekinde rastlamış ve bir kenara not almıştım :
”1970’li yıllarda yani Orhan Gencebay’ın TRT’de yasaklı olduğu dönemlerde ‘Türk müziğini bozuyor’ gerekçesiyle idamı istenmişti’?
Bu ızdırabın taşıyıcılarına sabırlar diliyoruz.
Discover more from Erkan's Field Diary
Subscribe to get the latest posts sent to your email.