Ferhat Yurdam: VAN?A İKİ KEZ GİTMEK GEREK!

Eski bir Çin atasözü ?İnsanda kurt varsa gezmeden duramaz.? der. Tabii ki böyle bir söz yok fakat benim gibi kişiler için uydurulabilir. 🙂  Bir kez açtık ya gezi sezonunu, bu kez vakit darlığından rotamız ülke sınırları içinde fakat birkaç ülkelik yol gidiyoruz yine de. Beyrut?a gidişimiz çok daha kısa sürmüştü. Türkiye?nin neredeyse bir diğer ucundaki Van?a gitmek için her zaman olduğu gibi Pegasus?tan ucuza, 25 liraya 25-26 Ocak için biletimizi çoktan almıştık. (Bu arada köşe yazarları gibi Pegasus?tan beleş bilet almıyorum) Amaç tek gece kalacak şekilde gidip Van?ı görmek ve biraz fotoğraf çekmekti.

 

Sabahın köründe Sabiha Gökçen?e vardık, sağ salim Van?a ulaşabildik ardından. İndiğimiz havaalanının yolcu salonu bir evin salonu kadar olduğundan Şehnaz?a garip geldi biraz fakat ben Batman?dakinden dolayı alışkındım. Kapıda iki askeri inzibat durmuş, pis pis sırıtarak muhtemel askerleri kesiyor. Otoritenin verdiği gücü kullanmanın zevkindeler. Benim tipime bakıp asker olmadığımı anlayınca sormadılar bile. Çantalarımızı aldıktan sonra şehir merkezine ulaşmak üzere yola koyulduk. Havalaanından merkeze ya taksiyle (internette yazıldığına göre 20-25 lira tutuyormuş) ya da her 20 ve 50 geçe gelen özel halk otobüsüyle ulaşabiliyorsunuz. Bu otobüsler, daha doğrusu midibüsler havaalanı nizamiyesinden kalkıyor, yaklaşık 200 metre yürümek gerekiyor. Biz beklemeyerek daha da uzağa, yaklaşık bir kilometre uzaktaki kavşağa yürüdük. Sürekli dolmuşlar geçiyor. Taksi bir ton para isterken dolmuşa sadece kişi başı bir lira verip gidilebiliyor merkeze.

Cumhuriyet Caddesi?nde iniyoruz, sabah yola ilk çıktığımızdan beri aklımızda otel bulmaktan öte Van Kahvaltısı?na saldırmak var. Birkaç adım atınca karşımıza turist ofis çıktı ve hemen güler yüzlü, yardımcı olmak için can atan amcadan birer harita aldık. Ters yöne dönüp kahvaltı salonu bulmayı denerken piyangocu amcaya nerede kahvaltı yapabileceğimizi sordum. İnternette Sütçü Fevzi?nin iyi olduğunu yazanlar var fakat adam ?Onları boşver sen, turistik yerler. Sen Bak Hele Bak?a git!? Hemen karşıdaki araya girince Bak Hele Bak Yusuf Konak Kahvaltı Salonu?nu gördük. Adının ne kadar yaratıcı olduğunu bilmem belirtmeme gerek var mı. Ama mekan gerçekten de çok hoş. Her yerde mekana gelen ünlülerin veya ?ünsüzler?in fotoğrafları var, otantik bir döşeme vs. (www.bakhelebak.com) Garsonlar çok ilgili zaten. İki kişilik kahvaltı istedik. Neler mi vardı? Otlu peynir, beyaz peynir, kaşar peyniri, bal, tereyağı, ceviz, böğürtlen reçeli, siyah zeytin, yeşil zeytin, tahin, pekmez, sucuklu yumurta, domates-salatalık ve Van?a has murtuğa, kavut ve cacık (tadı bildiğimizden farklı, daha bir ekşi). Murtuğa, buğday ununun tuz ile kavrulmasıyla, kavut ise buna yumurta eklenmesiyle oluyor. Murtuğaya bal katıp yemek acayip bir şey. Van Kahvaltısı?nın bir marka haline getirilmiş olması bir şehir için bence iyi bir başarı. Bu arada mekanın sahibi Yusuf Konak durmadan ayakta misafirlere sesli bir şekilde bilmeceler sorup espriler yapıyor. Çok geyik bi abiydi. Bu inanılmaz kahvaltının ardından insan uyumak istiyor bir müddet. Hava o kadar kötü ki, Van?a hangi kafayla bu mevsimde geldik diye düşünürken sadece kahvaltı yapıp dönmenin bile buna değer olduğunu düşünmeye başladım. Bu arada kahvaltıya 25 TL ödedik.

Mekandan ayrılmadan önce yaptığım programı teyid etmek amacıyla garsonlara nerelere gidebileceğimizi sordum. ?Muradiye?ye gidin diyecem ama şelale var, o da donmuştur, Edremit?te yeşillik yok bir şey yok bu mevsimde. Ahtamar Adası?na gitmeyin, kar altındadır şimdi, siz en iyisi kaleye gidin.? dedi. Şaka gibi fakat Van için yanlış bir zamandı.

En azından şehir merkezinde yapılabilecekleri düşününce müzeye gidelim dedik. Van müzesi küçük üç katlı bir müze. Orta Tunç Çağı?ndan Urartular?a ve Osmalı?ya kadar birçok eser bulunuyor, çivi yazısını görebilmek ayrı bir güzellik. Orta Tunç Çağı?ndan kalma takılar, tıbbi aletler, şarap kadehleri, topraktan ayakkabılar büyüleyici. Bir de Van kilimleri meşhurmuş, birkaç

örnek asmışlar…

Van Müzesi

Van Müzesi

Van Kilimleri

 

Kale?ye gidip gitmemeyi tartışırken aklıma üniversitede bulunan Kedi Evi?ne gitmek geldi. Maalesef iki gözü farklı renkte olan Van kedilerini sokakta göremiyorsunuz. Kedi Evi?nde korumadalar ve üremeleri sağlanıyor. Merkezden üniversiteye tek vasıtayla gidilebiliyor. Ben mallık edip muavine oraya gideceğimizi söylemediğimden okul girişinde neceğimizi uzak bir yerde indik. Orada bir kafede adresi sorduğum eleman da yanlış söyleyince birkaç saatimizi kampüste buz gibi havada yürüyerek geçirdik. Kampüs çok büyük ve yürüyerek fakülte değiştirmek uzun sürüyor. Karşıdaki karlı dağdan rüzgar esiyor.

Yüzüncü Yıl Üniversitesi Kampüsü

 

Nihayet bir sürü yol deneyip Kedi Evi?ni bulduk fakat bu kez de kapı kapalı. Kafayı yemek üzereyim, dayanamadık ve duvardan atlayıp girdik 🙂 iki katlı evde bir sürü kedi var, isterseler dışarı çıkıyorlar çitli alana, isterseler de içeride ısıtıcının altında mışıl mışıl uyuyorlar. Bir süre onları tellerin ardından sevdikten sonra dışarıdaki berbat kokuya tahammül edemedik ve otel bulmak üzere yola çıktık. Bu arada kampüste dikkatimi çeken şey bir karakolun ve caminin bulunmasıydı.

Yüzüncü Yıl Üniversitesi Kampüsü

 

Merkeze geldiğimizde ilk hedefimiz öğretmen eviydi. Devlet babanın kucağına atlamak istedik fakat ilk soru evlilik cüzdanımız olup olmadığıydı. Anlaşamadık, ayrıldık ordan. Benim için sorun yok ama Şehnaz?ı Van?da bir otelde tek başına bir odaya sokmak mümkün değildi. Yine Cumhuriyet Caddesi?ne inerek iki yıldızlı otellere fiyat sorduk. 120 diyen, 80 diyen çıktı. Kimisi evli olmamamızı sorun etmedi, kimisi etti. Adını hatırlamadığım iki yıldızlı otelde yine evlilik muhabbeti yapılınca dayanamayıp tartışmaya başladım. ?Ben burada yaşayan biri olsam evli olmadığım biriyle gelmem belli bir amaç için olurdu ama turistim ve başka yerden geliyorum, derdim bu olamaz değil mi?? diye sordum. Adam da ?Ben ne bileyim senin niyetini?? dedi. Bayağı bir tartıştık, adam boynunda fular, uzun saçları, baya şekilli takılıyor. Bir ve iki yıldızlı otelde evli olmayanların kalması yasakmış zaten ama adama sorduğumda ben bireysel olarak da bunu kabul etmem dedi. En son öğrenip sustuğum nokta öğretmen olduğuydu…

En sonunda Bahar Otel diye bir yere gittik. Oradaki abimiz de yasal olarak mümkün olmadığını fakat kendisine kalsa seve seve verebileceğini söyledi. ?Burada yaşayan öğretmenler var şehir dışından gelen, arkadaşı, sevgilisi, akrabası geliyor. Adamlar nerede kalacak? Biz yardımcı oluyoruz. Ben asla yerlilere oda varmem evli olmadan ama sonuçta siz turistsiniz, neden vermeyeyim. Ama yasal değil, yapamam.? diyerek bizden iki oda parası almayı başardı. Kahvaltı harç tek kişik oda 30 TL, iki kişilik odada tek kişi kalmaya da 35 TL aldı. Diğerleriyle kıyaslayınca fiyat iyi, adamın yaklaşımı diğerlerine göre daha sıcak geldi, orada kalmayı kabul ettik. (Otel Tel: 0432-215-57-48 / 0543-563-45-30) Bence burada mevzu otel sahiplerinin ne düşündüğünden çok devletin 3 ve üstü yıldızlı otellerde buna müsade edip diğerlerinde etmemesi. Yani parası olan adam oteli fuhuş amaçlı kullanabilir ama diğerlerine yasak. Bence uygulama tamamen bu anlama geliyor…

Van?a gelip de kebap yememek olur mu? Doğu?da bi başka oluyor etin tadı. Cumhuriyet Caddesi üzerinde Kervansaray var, oraya gittik. İnternette çok övmüşlerdi diye. Yemekler gerçekten güzeldi. Şehnaz Adana aldı, ben de beyti. Mezeler, salatalar, çiğköfte geldi masaya. Bir güzel doyduk ve hesap içecekler vs. ile birlikte 23 lira geldi. İstanbul ile kıyaslayınca buralar bana ucuz geliyor nedense.

Van gençleri Sanat Sokağı?nda takılıyormuş, biz de bir bakalım ne var bu sokakta dedik nargile içmek maksadıyla. Bir sokak boyunca iş hanları ve kafeler var fakat neredeyse tamamı oyun salonu şeklinde. Okey, tavla, çay vs. Açıkçası kafamda çok farklı bir yer kurmuştum adını düşünüce ama umduğumu bulamadım. Yok, estetik bir görüntüsü, döşemesi olan tek bir mekan yok. Bence Doğu?nun en büyük eksiği bu, estetik kaygısı yok ne sokaklarda, ne binalarda… Nihayet bir yerde oturup nargile içebildik. Mekanların çoğunda aynı şey, araya bi ahşap paravan koyuyorlar, bir taraf aile salonu oluyor. Bu kafa ne zaman değişir bilmiyorum.

Sanat Sokağı

 

Otele döndük tıkınmaktan yorulmuş bir şekilde. Her zaman olduğu gibi dördüncü kattaydı odam ve su çıkmıyordu yukarı. Birkaç kez başıma geldi, en iyisi üst katlarda oda tutmamak. Duş alıp yorgunluktan kurtulamamak bir gezginin en büyük çilelerinden herhalde…

İnci Kefali Satıcıları

 

2. GÜN

 

Cumartesi gününe uyandık, karnımız aç. Mide genişledi tabii, ama tekrar bir Van Kahvaltısı yapıp zaman kaybetmek istemiyoruz. Her şehirde bulunan Sarıyer Börekçisi?ne gittik, bir şeyler atıştırıp kaleye gitmek üzere dolmuşların kalktığı sokağa gittik. Kalenin önüne gidiyor dolmuşlar, parkın girişinde indik. Güzel bir park yapmışlar kalenin dibine. Aşıklar oturuyor, yaşlılar dinleniyor… Kaleye oradan çıkabileceğimiz söylendi ama yukarı tırmanmak için kayalarla cebelleştik. Kale denen yer bir uçtan bir uca giden duvardan ibaret, zaten büyük kısmı yeni yapılmış, eskisini temsilen. Açıkçası kalenin diğer ucuna tam gitmedik sıkılıp, oradan düzgün bir giriş kapısı olup olmadığını bilmiyorum. Giden olursa söylesin bana. Van?ı yukarıdan görmek de güzel bir yandan. Karşıda Van Gölü, pardon ?Van Denizi?. Van?da göl lafını kullanmak hata olur, herkes deniz diyor. Başbakan fena gaf yapmıştı yakınlarda Kılıçdaroğlu?na laf çakmaya çalışırken. Bol bol fotoğraf çektikten sonra aşağı inmek üzere yürüyoruz, yanımızda rehberlik yapan çocuklar var. Onlarla sohbet ediyorum. Dört dilde kaleyi anlatabiliyorlar, ezberledikleri kadarıyla. (http://www.youtube.com/watch?v=p01gQl8l_Ro) Aralarından biri yabancı turistlere pek rehberlik etmediklerini anlatıyor. İngilizler bir şeylerini kaybedince onları hırsızlıkla suçlamış, o yüzden pek de turistlere yanaşmıyorlarmış.

Van Kalesi

Kaleden bir rehber

 

Kaleden sonra deniz kenarında çayımızı içebileceğimiz kafelerin bulunduğu Edremit?e gitmeyi kararlaştırdık. Orada dolmuşlarla ilgili bilgi aldığım Bakkal Abi ?İskele Caddesi?nde de kafeler var ama rahat edemezsiniz, içkili oralar.? dedi. Edremit?i görmek için yola koyulduk, meğer yanlış dolmuşa binmişiz. Üstünde kocaman Edremit yazan dolmuş meğer Edremit yolundaki Toki?ye gidiyormuş. Tam tepeye doğru çıkacakken kıllanıp durumu farkettim. Şehnaz muavine ?Sana Edremit?e gidiyor mu diye sorduk, evet dedin!? diye fırça kayınca muavin ?Abla Edremit Toki?ye gider dedim? dedi ama şu şekilde: ?Abla aedramittukiya gider? dediğinden biz anlamamışız. Konuşmasıyla dalga geçmiyorum, konuşma biçimiyle dalga geçiyorum. Neyse ki deniz kenarındayız, hava çok kapalı ama olsun.

Van Denizi

 

Gerçekten de bir deniz gibi uçsuz bucaksız görünüyor göl. Yazın girenler oluyormuş belli bölgelerde. Bir de gölde yetişen inci kefalini çok övüyorlar ama biz tadamadan döndük. Yolda yürüyelim dedik biraz ve karşımızda küçük bir prefabrik lokanta gördük, beslenme vakti. Sıcak bir çay içip Van Gölü?ne bakmak çok huzur vericiydi… Orada asker olan arkadaşım Rıdvan aradı ve onu görmek için merkeze döndük çabucak. Rıdvan, şu an birçoğu askerde olan arkadaşlarımdan ?Oğlum sakın gitme, akıl dışı!?  diyenlerden sadece biri. Her pazar askerlerin facebook iletilerinden askerliğe dair sıkıntılarını, nefretlerini görüyorum. Düşündürüyor tabii insanı…

Kaleden Manzara

 

Artık dönmek üzereyiz, ne alalım dönerken diye düşünürken aklımıza önceki gün gördüğüm balcı geldi. Tam bir bal cenneti: Balcı Behçet. İçeride türlü türlü bal var, kilosu 15-25 arası değişiyor. Petek bal almadan dönülmez deyip kaptık birer tane. O kadar lezzetli ki bal yemeyen ben her gece dolabı açıp kedi gibi bal tereyağı yiyorum 🙂 Türkiye?nin her yerine servis yapıyorlar, inanın o marketlerdeki el kadar bala o kadar para vermek yerine Van?dan istemek çok daha karlı. (www.balcibehcet.com)

Kaleden Manzara

 

Şehirde yapacak bir şey kalmayınca havaalanına gidelim dedik ama karşıdaki künefeciye uğramadan edemedik. Ne kadar çok şey yemişiz diyorum şimdi düşününce. Yemek üzerine bir gezi, Vedat Milor?un birkaç haftalık programı kadar mekan gezip yedik 🙂 uçağı neredeyse kaçırıyorduk bitmek bilmeyen açlığımızdan. Esin Pastanesi?ydi sanırım, önünden havaalanı otobüsü geçiyor. Her saat içinde iki kez. Bekle bekle gelmiyor, şans bu ya! Bu kez de geldi ama her durakta birileri iniyor, deli olmak üzereyim. Uçağın kalkışına 8 dakika kala havaalanındaydık. Genelde Pegasus rötar yaptığından sorun olmadı. Kalkış saatinde kapıyı açtılar, hemen dibimizde duran uçağa geçtik. Küçük şehirlerin avantajı bu işte, uçağa son dakika bile binebiliyorsun, öyle elli tane kapı, arama, işlem yok…

Van Kalesi

 

Uçak havalanalı on dakika oldu, yorgunluktan bayılmak üzereyim. Tam dalıyorum, baktım biri telefonda konuşuyor, kafamı sola bir çevirdim, yanımdaki dangalak! O an hayatımın şokunu yaşadım diyebilirim, ayaklarım tutmamaya başladı 🙂 telefonu hemen kapattırıp bir güzel saydım sövdüm, allahtan cevap vermedi. Yoksa ağzını burnunu kırmaya niyetliydim. Uçağın yarısı asker dolu, izne gidiyorlar. Uçak yere iner inmez daha hareket halindeyken ayağa kalkıp eşyalarını almaya başladılar. Bir yığın gerizekalı hostesin defalarca uyarmasına rağmen oturmadılar. En sonunda pilot anons yapınca bazıları oturdu.

Van Denizi

 

Türk milletinin en nefret ettiğim huyu sanki yetiştirmesi gereken bir şey varmış gibi uçak iner inmez kemeri çözmeleri, ayağa kalkmaları, telefon açmaları. Yani uçak durduğunda telefon açınca ne kaybedecekler bilmiyorum. Birinin havada göz göre göre telefon açacağı hiç aklıma gelmezdi. Aklın bittiği nokta… Bir hostla konuştum inmeden, durumu anlattım. ?Biz bunu her seferinde yaşıyoruz, adama kapat diyorum havadayken, kapatır gibi yapıyor, arkamı dönüyorum tekrar açıyor.? Ben askerlikte de ?adam edememişler? yorumunu yapınca; ?Kim olduğu ne fark eder? Geçen bir avukat da aynı şeyi yaptı. Şehir de önemli değil, sen bir de Bodrum uçağını gör, açan açana…? deyince ben tekrardan şoka uğradım. Birilerinin bu konuya el atması gerekiyor bence en kısa zamanda. Hıncal Uluç?tan bir yazı bekliyorum bu konuda, araba plakalarını yazdığı gibi telefon açan yolcuların adını ifşa etsin 🙂

Nihayet eve ulaştık ve blog partimiz için hazırlanıp geceye daldık. Ne olursa olsun İstanbul?dan iki gün için de olsa uzaklaşmak ilaç gibi geliyor insana. Şehrin stresini ve sıkıcılığını en iyi uzaklarda fark ediyor insan. Van?a iki kez gitmek gerek, bir yazın bir de kışın. Van yazları yemyeşilmiş, şelaleler, göller, tarihi adalar… Umarım yazın da gitme şansım olur. Her şeye rağmen tekrar gitme sözü vererek ayrıldım karlı dağına…

 

 

 


Discover more from Erkan's Field Diary

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

5 thoughts on “Ferhat Yurdam: VAN?A İKİ KEZ GİTMEK GEREK!”

Leave a Reply

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.