Ne Çok Öldük Yaşamak İçin[1]
20 Ocak 2007 Surp Takavor Ermeni Kilisesi’nin Duvarı Kadıköy
Geçtiğimiz günlerde gazetelerde peşpeşe ölüm yıl dönümü haberleri okuduk.[2] Bu yıldönümlerinden dördü ortak noktaları gerçeğin peşinde koşmak olan gazetecilere aitti. Ülkede yaşayanlar daha çok şey bilsin diye ?derin? konuları kurcalayıp ?hassas? noktalara parmak basmanın kurbanı olmuşlardı. Yoksa, Uğur Mumcu?nun yıllarca önce başına gelecekleri önceden görüp kaleme aldığı ?Sesleniş?[3] yazısında olduğu gibi, sahibinin sesi bir gazetede, yaşadıkları topluma değil de bazen iktidara bazen muhalefete, ama hep güçlüye yakın durarak köşeyi dönmeyi, diplomalarını ?mor binlikler getiren bir senet gibi ? kullanmayı onlar da biliyorlardı.
Abdi İpekçi Milliyet gazetesinin başyazarıydı. 1 Şubat 1979?da evinin yakınlarında vurularak öldürüldü. O günlerde, çevresine ?çok önemli? diye bahsettiği, devlet içerisindeki ?karanlık? güçleri konu alan bir dosya üzerinde çalıştığı söyleniyor.[4] Uğur Mumcu Cumhuriyet gazetesinde köşe yazarıydı. 24 Ocak 1993?te evinin önünde arabasına konan bombayla öldürüldü. Karanlık konuları ?gözlem?ledi hep yazılarında. Bu yüzden de neden öldürülmüş olabileceği tonla senaryo ve birkaç kitaba konu oldu. Metin Göktepe Evrensel gazetesinde muhabirdi. 9 Ocak 1996?da, gözaltında polislerce dövülerek öldürüldü. Ümraniye cezaevinde ?faili meçhul? cinayete kurban giden iki tutuklunun cenaze törenini haber yapmak için gittiği Alibeyköy?de gözaltına alınmıştı. Hrant Dink Agos gazetesi genel yayın yönetmeniydi. 19 Ocak 2007?de sokak ortasında arkasından vurularak öldürüldü. Bir ?büyüğümüz?ün dediği gibi, ?maalesef Ermeni?ydi. [5] Türk değil Türkiyeli olduğunu söylediği için ?Türklüğe hakaret?ten yargılanıp beraat etmiş, Ermeni Diasporasını Türk düşmanlığı takıntısı yüzünden eleştirdiği bir başka yazısı yüzünden aksi görüşteki bilirkişi raporuna rağmen ceza almıştı.
Uğur Mumcu?yu öldürenler dışındaki failler belirlenip yargı önüne çıkarılmış olsa da dört cinayetin de gerçek failleri hala gizlendikleri ?karanlık?talar. Ayrıca ortalıkta görünen faillerin de korunup kollandığına dair şüpheler var. Hrant Dink?e ateş edenin karakol ahalisiyle verdiği samimi pozlar belleklerimizdeki yerini koruyor. Aslında failler karanlıkta olsa da, bu cinayetler toplumun gözü önünde apaçık aydınlıkta oldular. Ölüm tehditleri aldılar ama karanlıktakiler gibi bir köşeye sinip kötülükler planlamak yerine, Hrant Dink?in öldürülmeden hemen önce yazdığı gibi[6], ürkek ama özgür kalemleriyle karanlıkları aydınlatmaya çalıştılar. Sonunda arkalarında acılı aileler ve toplumda gittikçe derinleşen yaralar bırakarak gittiler. Binlerce insanın katıldığı cenaze törenleriyle uğurlandılar. Bir daha bu acılar yaşanmasın diye haykırdı konuşmacılar. Uğurlar oldu, şarkılar, şiirler yazıldı. Hepimiz Hrant, hepimiz Ermeni olduk.
Bu insanları öldüren karanlık güçlerin neye benzer bir şey olduğunu hala bilmiyoruz. Susurluk kazasıyla başlayan süreçte ortaya çıkanlar da ya karartıldı ya da balık hafızalı toplumsal belleğimizin dolambaçlı dehlizleri arasında kayboldu gitti. Patlamalar, silahlar, yargısız infazlar, faili meçhullarla geçen yılların yarattığı travma, ülkede yaşayanları, güç sahibi olanların gizli bir gündemleri olduğuna, ?karanlık? güçlerle beraber çalıştığına inandırmış görünüyor. Komployla yatıp komployla kalkıyoruz artık. Karanlığın tohumlarının toplumun içerisine atıldığını, uzlaşmazlığımızın, hoşgörüsüzlüğümüzün bu toplumun içinde filizlendiğini unutuyoruz.
Hrant Dink?in cenaze töreninden hemen sonra ?Hepimiz Hrant?ız, hepimiz Ermeni?yiz? haykırışlarına fena halde içerleyen biri bana alaycı bir şekilde ?hepimiz İbne, hepimiz pust muyuz? diye sormuştu. ?Hepimiz insanız? diye cevap verdim. Haklı olduğumu umuyorum.
[1] (?)
Simdi sessiz duruyoruz kiyisinda bir düsüncenin
unutmamak için çünkü unutusun kolay ülkesindeyiz
ölü baliklar geçiyor kirisik bir deniz sofrasindan
ve ellerinde fenerlerle benim arkadaslarim
durmadan düsünüyorum ne kadar çok öldük yasamak için.
Onat Kutlar?ın Turgut?a şiirinden.
11 Ocak (1995)?ta bir kafeye yapılan bombalı saldırı sonucu öldü. Aynı saldırıda Arkeolog Yasemin Cebenoyan da öldü.
[2] 31 Ocak (1990), Anayasa Profesörü Muammer Aksoy?un, 18 Aralık (2002) tarihçi ve yazar Necip Hablemitoğlu?nun öldürülmesinin yıldönümüydü. Failler hala bulunamadı.
[3] http://www.haber7.com/haber/20090124/Seslenis.php
[4] http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=978199
[5] http://haber.gazetevatan.com/Haber/190389/1/Gundem
[6] http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/397544.asp
Discover more from Erkan's Field Diary
Subscribe to get the latest posts sent to your email.