OBAMA?NIN UÇUŞU
Pasaport kontrolünden geçtiğinizde bulunduğunuz ülkeden çıkmış sayılıyorsunuz. İşler yolunda giderse de bir süre sonra başka bir yerde başka bir kontrol sonrasında yeni bir ülkeye giriş yapıyorsunuz. Karayoluyla yolculuk ediyorsanız bu bir kontrol noktasından diğerine geçerek ülke değiştirme deneyimi, algılarımızla kavranılması daha kolay bir süreç olarak yaşanıyor. Dikenli tellerle çevrelenmiş, askerlerin her an mevzu çıkmasına hazır bir ifadeyle nöbet beklediği ?Kaçın! Komşu tankı topu kuşanmış geliyor!-bir kapıdan girilip aynı gerginlikle nöbet beklenen başka bir kapıdan geçiliyor. Bu arada sınır değişimine bağlı, iki farklı ülke insanları arasındaki kılık kıyafet, ırksal özellikler, yüz ifadeleri gibi farklılıklar iki kapı arasındaki kısa mesafe ve süre içerisinde gözlenebiliyor.
Hava ve denizde durum farklı. Pasaport kontrolünden sonra genellikle bir süre daha bir ülkede olmuyorsunuz. Bir süre daha kimseciklere ait olmayan kara, hava ve deniz ortamlarında yol alacak, ancak bu ortam transferi gerçekleştikten sonra başka bir kontrolden geçerek tekrar birisi tarafından sahiplenilen bir kara parçasına adım atabileceksiniz.
Havaalanlarında (ve limanlarda) pasaport kontrolünü tamamlayıp uçağınızı beklerken aslında bir anlamda başlamış ve henüz bitmemiş bir şeyin tam ortasındasınız. Bu yüzden de hiçbir yerdesiniz. Fizikçilerin solucandeliği[1] diye adlandırıldıkları, evrende bir noktadan diğerine açılan küçük ve anlık dehlizlerden birinde, maddenin ışığa dönüşüp karşıda tekrar maddeye dönüştüğü yolculukta, ışıl ışıl parlayan bir ışık demetisiniz.
Ursula Le Guin ?Uçuştan Uçuşa?[2] isimli kitabında işte bu narin durumdan yola çıkarak havaalanlarının bekleme salonlarında uçaklarını beklerken hafif uyuklama hallerinde başka galaksilere, başka gezegenlere seyahat eden insanları anlatır. Belki ileride uyuklamadan da bu tür seyahatler mümkün olur; kim bilir. Bir zamanlar uçmaktan korkan biri olmama rağmen başka bir gezegene doğru yol alacak bir uçuş için gözümü bile kırpmadan güvenlik kontrolünden geçerdim.
Uçmaktan korkmak demişken sayesinde afili galaksimiz Samanyolu?nun bir çok noktasında düşsel yolculuklara çıktığım Isaac Asimov uçaktan korkarmış. Yaşama dürtümüz hareketlerimizi kısıtlasa da hayal gücümüzün bir sınırı olmadığını, uçağa binmekten korkan Asimov?un bir gezegenden başka bir gezegene zıplanarak yıkılmakta olan bir galaksi imparatorluğunun adam edilmeye çalışıldığı ?İmparatorluk? isimli roman serisinde görüyoruz.[3]
Asimov roman kahramanlarını galaksinin bir tarafından diğerine koşturadursun, bırakın başka bir galaksiye filan gitmeyi başka bir gezegene hatta bizim gezegenin nacizane uydusuna bile gitmek günümüz teknolojisiyle hele de bizim sahiplendiğimiz kara parçasının teknolojisiyle pek mümkün değil. Yakınlara giden bizden daha gelişmiş ülkeler de, atmosferimizden çıkıp toprak ananın karşı konulması güç çekim gücünden kurtulabilmek için 50?li yılların ortalarında beri uğraşıyorlar. Yarım asırlık bu uğraş sonrasında, insanoğlunun çeperini kırıp uzaya ulaşma çabasının, havayolundan farklı olarak, sadece öngörülebilir ?bu yüzden de insanoğlu tarafından gittikçe daha da olağan karşılanan- risklerden ibaret tatlı bir macera olmadığı ortada.
Bu yüzden de Amerikan Başkanı Obama?nın 25 Ocak Salı akşamı okuduğu geleneksel ?State of Union? nutkunda [4] vatandaşlarını gaza getirmeye çalışırken Sputnik örneğini vermesi beni hiç şaşırtmadı. ?Dünya eski dünya değil, Çinlisi var Hintlisi var, adamlar teknolojiye yatırım yapıp yapıp sonra ucuza ürettikleri malları bize gazlıyorlar. Amerikalı?nın ne işi kaldı ne evi. Eh bu durumda da huzur kalmaz zaten!? diye özetlenebilecek konuşmasında, uzay yarışında da bir dönem Sovyetler?in Amerika?yı geçtiğini anımsatarak ?Ama sonra ne oldu! Amerika birlik oldu, azmetti, çok çalıştı. Ay?da da ters parende atmak bize nasip oldu? gibisinden devam etti. Bence haklı! Sputnik tokadını yedikten sonra ne yapacağını şaşıran Amerika?nın uzaya ilk gönderdiği insanın, nükleer başlık taşımak amacıyla tasarlanan bir araç tepesine kondurulduğunu hatırlatmak isterim.[5] İşte azim böyle olur.
Şaka bir yana, Obama kardeş (Bizim Başkakan?a filan böyle hitap ederseniz sen kim oluyorsun da bana kardeş diyorsun lan! Diye sinirlenip dava açabilir ama Amerika?da bu seslenişin bir sorun olacağını sanmıyorum) konuşmasında, bizim enayilik diyeceğimiz bir saflıkla, Amerika?nın Avrupa ve Uzakdoğu ülkeleriyle rekabet edemediğini, Dünya?mızın karşılaştığı sorunları (küresel ısınma, karbon yakıtların yerine yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılması, çevre kirliliği) çözecek yeni teknolojiler ve ürünler geliştirmek konusunda gerilerde kaldığını anlattı. Dünya raydan çıktı, tekrar rayına oturtmak önümüze bir dolu ekonomik fırsat sunuyor, hep beraber çalışıp bu yeni fırsatlarla yeni iş alanları yaratalım dedi özetle. Bizim alışık olmadığımız bir şekilde, ülkesinin kendisinden sonraki birkaç kuşağının hayatına yön vermeye çalıştı. Bunu yaparken de yeni işler, yeni şirketler, büyük kârlardan bahsederek kapitalizm retoriğini kullandı. Ne yapsın! Sokaktaki Amerikalı bunu duymak istiyor.
Obama konuşurken sanki Asimov?un İmparatorluk serisinin has adamı Hari Seldon?u[6] dinliyormuş gibi hissettim kendimi. Bizim ülkenin (ve aslında kendi ülkesinin) kısır politik çekişmelerinden kurtulamayan politikacılarından çok farklı bir şekilde, yarının dünyasının hayalini sundu dinleyenlere. Amerikalılara, kirli, ahlaksız ve yorgun bir dünyanın kapısından çıkıp daha temiz, daha ahlaklı ve daha dinç bir Dünya?ya ulaşacakları bir yolculuğu hep birlikte yapmayı önerdi. Bunu gerçekleştirebilir mi bilemem. Ya da bunu gerçekleştirmeye çalışırken pek bir sabıkalı Amerikan kapitalizmi, biz daha az gelişmiş ülkelere nasıl bir kazık atar onu da bilemem. Bildiğim; ülkeleri yönetenler, ağızlarından köpükler saçarak ona buna laf atmak yerine, herkesi kucaklamaya çalışan bir gelecek hayalini pazarlamaya çalışsalar daha çok hoşuma giderdi.
[1] http://tr.wikipedia.org/wiki/Solucandeli%C4%9Fi
[2] http://en.wikipedia.org/wiki/Changing_Planes
[3] http://en.wikipedia.org/wiki/Foundation_series
[4] http://www.whitehouse.gov/the-press-office/remarks-president-state-union-address
[5] http://en.wikipedia.org/wiki/Mercury-Redstone_Launch_Vehicle
[6] http://en.wikipedia.org/wiki/Hari_Seldon İmparatorluk serisinde Hari Seldon, ?psikotarih? isimli bir bilimin kurucusu olarak anlatılır. Psikotarih, tarihteki olayların incelenerek geleceğe dair matematiksel çıkarımlar yapılmasına yarar. Hari Seldon bu bilimin, çökmekte olan Galaksi İmparatorluğundan sonraki kaos ortamını kısaltacağına inanır. Bunun için kendisinden sonraki psikotarihçilerin uygulaması için bir gelecek kurgusu tasarlar. Ölmeden önce de, her elli yılda bir psikotarihçilere okunmak üzere, gelecekteki insanların karşılaştığı sorunları değerlendirip ilerisi için onlara yön vermeye çalışan konuşmalarını bir ?State of Galaxy? sunusu olarak kaydeder.
Discover more from Erkan's Field Diary
Subscribe to get the latest posts sent to your email.