“İnsan en az üç kişidir. Kendisi, olmak istediği kişi ve aradaki farkta yaşayan üçüncü” der bir yazar. Ve renkli ekranlarda insanlara oldukları değil olmak istedikleri kişiyi gösterirler hep. Bütün dizilerde, filmlerde ulaşılamaz bir karakter, altında son model bir araba, köşk, gökdelende bir ofis ve seyirci şivelerinden ya da dedikodularından eğlensin diye hizmetçiler. Mekan İstanbul?da yalı, lüks restoranlar ya da Mardin’de aşiret köşkü. Kahramanlar zengin yada ilişkileri sağlam, temiz, dürüst, eğitimli yani çok çok iyi örnek vatandaşlar olur. Sonrası okulda, işte, sokakta yüzlerce uzun pardesülü polat yada asmalı konaktan özcan deniz karakterleri. Kadınlarda ise bihter t-shirtleri, bin bir gece masalları…
Bu günler de bu çok yakışıklı karizmatik kahramanların oynadığı dizilere rakip, kısa zamanda sağlam bir izleyici kitlesi toplayan yeni bir dizi var ekranlarda; Behzat Ç.
Dizinin bütün kahramanları sıradan, ağızları bozuk sürekli küfür eden, lüks restoranlar yerine sakarya caddesinde veya pavyonda bira içen, kendi içlerinde bunalımları ve zayıf yönleri olan, bizim evdeki eşyalara koltuklara benzeyen evlerde oturan, diğer dizilerde görmeye alışık olduklarımızdan farklı bir görüntü çiziyor Behzat Ç. İlk bölümünden itibaren ya çok sevilen ya da hiç sevilmeyen Behzat Ç., polis, aşk, iyi, kötü, cinayet, vicdan, derin ilişkiler, solculuk ve Ç.?nin anlamı gibi konularda çeşitli tartışmalar başlattı.
Emrah Serbes?in “Her temas iz bırakır” adlı romanından uyarlanan dizideki komiser Behzat Ç. alışılmışın dışında bir karakter. Ağzı bozuk, yontulmamış, radyo yerine polis telsizi dinleyen, hiyerarşiden nefret eden, burnunun dikine giden, kadınlarla problemli, işkence yaparken bile hakli çıkabilen, kötülerin arasında kalmış ama vicdanlı bir polisi oynuyor. Vicdanıyla hareket eden bu polisin iyi birisi mi, kotu birisi mi olduğuna dair dönen tartışmalar için ara ara tüyolar verilerek senaryo ekibinin de bunu sorgulattığını görüyoruz. Dizide sevdiği kadını oynayan Bahar’a sorduğu ben kötü birisi miyim sorusuna “Kötülerin arasında kala kala sende kötü olmuşsun” cevabı, Behzatın işkencede öldürülen bir gençle ilgili yaptığı çalışmalar ve ortaya çıkardığı pis-derin bağlantılar polis teşkilatına yerinde bir gönderme oluyor ve bu dizide polislerin uyguladığı şiddete, kabalıklara sempati uyandırılıyor eleştirilerine de cevap veriyor.
?Abi sende gizli solculuk mu var? diyen ya da kendisine kimsiniz diye soran kişiye ?CSI Dikmen? esprisini yapıştıran Harun karakteriyle, kentsel dönüşüm nedeniyle gecekondusu yıkılan ve mahalleliyle birlikte zabıtaya karşı barikat kuran Hayalet?iyle, Kızılay’daki memur eyleminde ?abi biz niye engel oluyoruz, bizde memur değil miyiz, bizde yürüyelim? diyen diğer polisleriyle bir buçuk saat suren yapmacık karakterli diğer polis dizilerinin arasından sıyrılıyor Behzat Ç.
Behzat Ç’de bizimle aynı luğatı kullanan, aynı mekanlarda takılan aynı havayı kokladığımız sıradan ve sahici kişiler var. Bazen kabalıklarıyla Recep İvedik karakterini anımsatsalar da ve eleştirsek de bir çatışma sahnesinde vurulurken -hay aksi vuruldum- replikli diziler yerine ?hassittir- demesi izleyiciye daha samimi geliyor. Ya da polis haftasında reklam panolarında, afişlerde gördüğümüz kol kanat geren polis, şefkatli teşkilat vari polisiye dizilerinin yerine meydanlarda, köşe başlarında her dakika karşımıza dikilen, tanıdığımız polislerin gerçekliklerini ve bildiğimiz ama yüksek sesle söylenemeyen karanlıklarını tv?den izlemek tercih sebebi oluyor.
Velhasıl İstanbul dışından çıkan bir dizinin bu kadar başarılı ve sağlam bir izleyici kitlesine sahip olması, Süper lig?de Anadolu?dan bir takımın şampiyon olması kadar güzel…
Discover more from Erkan's Field Diary
Subscribe to get the latest posts sent to your email.