Çinli filozof Lao Tzu “İyi bir gezginin sabit bir planı ve varmaya niyeti yoktur.” demiş uzun zaman önce. Yola ilk çıkışta belli bir hedef varsa da çoğu zaman yapılan plan değişikliğe uğrar, rota başka yönlere çevrilir. Eğer “turist” değilsek, zaten kesin bir plana sahip değiliz demektir. Burada turist ve gezgin arasındaki farkı belirtmek gerek elbet:
? Turist bir modern zaman ürünüdür fakat gezginlik eskilere dayanır. Bu durum mekan ve zamanı kullanma ve tüketme biçimlerini değiştirir.
? Turist yola çıkmadan önce ulaşım-konaklama gibi konuları halleder. Genellikle ilk iş uçak bileti bakmaktır. Gezgin ise tıra biner, dilini hiç bilmediği insanların arabalarında iletişim kurmaya çalışarak misafir olur. Gezginin en sevdiği ulaşım yöntemi ototstoptur belki de.
? Turist gösterişli otellerde kalır, “gidilmesi gereken yerlere” gider, herkesin yaptığı gibi belirli yerlerde fotorağrafını çektirir, güzel bir restoranda yemek yer… Gezgin ise ya birilerine misafir olur -ki bu üzerine konuşulası ayrı bir konudur- ya ucuz bir hostel bulur, bazen istasyonlarda, garlarda, sahilde, hatta herhangi bir yere çadırını kurup uyur. Kentin sokaklarını gezer ayak tabanlarında acı hissedene kadar. Kenti sokak sokak gezer, bir kitap gibi okur. Herkesle tanışmaya açıktır, çünkü o, bir otobüse tıkılmış, katılacağı turu misal internetten bir paket halinde almış değildir.
? Gezgin dünya vatandaşıdır en önemlisi, doğa düşkünüdür, insancıldır ve her daim öğrenmeye açıktır. Kendi yolunu kendi çizer, rotası her zaman değişmeye müsaittir. Mağazalara girip ülkesinde bulabileceği şeyler almak yerine bulunduğu şehre özgü nesneler getirir beraberinde…
Turist ve gezgin arasındaki farkı anlatan onlarca cümle kurulabilir. Ne olursa olsun bence en güzeli gezgin olabilmektir. Başını alıp bilmediğin bir yerlere gitmek, orayı tatmak, hissetmek, insanlarla diyalog kurmak, atmosferi hissedebilmek… Özellikle bir şehri okumak büyük zevk verir insana, oradaki canlı cansız her varlıkla diyalog kurmak, dokunabilmek, anlamaya çalışmak? Oysa günümüzde durum ne kadar farklı. Yüzlerce liralar verilerek ?yabancı? memleketler geziliyor, aynı yerlerde fotoğraf çektiriliyor, aynı şeyler tadılıyor ve sonunda orası da ?görülmüş? oluyor. Evet, hepsi bu, en güzel yanı da tüm bunları paket halinde size sunan tur şirketlerinin olması! Paket halde bir Mısır gezisi ya da Karadeniz Turu alabiliyoruz. Tıpkı bir mal alır gibi. Özellikle yurtdışı seyahatlerinde ?yabancıların? yaşadıkları yeri öğreniyoruz tur rehberimizin verdiği bilgilerle. Vitrinleri, sokakları, binaları, müzeleri görüyoruz. Sadece görüyoruz ama acaba ne kadar dokunabiliyoruz? Meta haline getirilmemiş yerel, kültürel değerleri ne kadar yaşayabiliyoruz? Tüketiyoruz şehirleri de bir mal gibi.
Şehirler resimlerle sanki orada hiç insan yokmuş gibi, bizden farklı düşünen, gören, algılayan birileri yokmuş gibi süslüyor turizm şirketlerinin vitrinlerini. Oysa bir şehri anlayabilmek, okuyabilmek için en iyi yol insanlarıyla diyalog kurmaktır. O?nun gözünden ülkesini, hayatını dinlemektir. Tatil paketine dâhil edilmemişleri denemek, görmek vs. Seyahatlerimde misafiri olduğum kişilerden dinledim ülkelerini, nefes alırken zihinlerinde yer alanları, bakış açılarını ve geldiğim yerleri algılayışlarını. Tüm bunların aramızda samimi bir şekilde köprü oluşturduğuna inanıyorum ve farklı ülkelerin vatandaşları olsak da birbirimiz için ?yabancı? olmadığımıza.
Suriye sınırında ?akıl sağlığını yitirmiş? bir Alman?ın gümrük polisi tarafından eline tutturulmuş hortumla yolu sulamasına şahit olmak, bir ülkenin ortasında kendi ülkenden tır şoförlerine rastlayıp aylarca uzak kaldığın yemeklerden ve rakıdan tatmak, doğanın ortasında zihninle başbaşa beklerken her şeyi unutmak, kendi ruhuna dalmak turizm şirketlerinin sunduğu bir şey değildir ya da merkezi yerlerin dışında yaşayan insanların yaşam koşullarını görmeyi ve o ülkeyi tek bir kalıp halinde tasavvur etmemeyi öğrenmek. Bir şehre dokunmak bu kadar basit olmamalı, kitap gibidir onlar da, okunmalı hatta gerekirse kahramanları kendi sesiyle anlatmalıdır. Belki de en güzel şarkı insanların anlattıklarıdır. Gezgine düşen de farklı şarkılara vasıl olmaktır.
Discover more from Erkan's Field Diary
Subscribe to get the latest posts sent to your email.