Kobanê için demokratik eylem çağrısı üzerinden nasıl provokasyon yapıldı?
Halkların Demokratik Partisi (HDP), Demokratik Bölgeler Partisi (DBP), Halkların Demokratik Kongresi (HDK) ve Demokratik Toplum Kongresi (DTK) ortak bir açıklamayla, kamuoyunu Kobanê için demokratik eyleme çağırdı. O çağrı özetle şöyleydi:
“Halklarımız da, küresel eylemin ruhuna ve içeriğine uygun olarak, dünyanın çok farklı ülkelerinde gerçekleşecek olan dayanışma etkinliklerine Türkiye’den bir mesaj gönderip, demokratik ve barışçı gösteri haklarını kullanarak, Kobanê için yükselen ortak sese ve duyguya katılacaktır… Dünyanın diğer ülkelerinde olduğu gibi, Türkiye’de de hükümetin yasaklama veya müdahale etme yerine, demokratik haklarını kullanacak olan insanlara saygı göstermesini, anayasal güvence altında olan hakların kullanımı konusunda duyarlı davranmasını, etkinliklerin demokratik bir çerçevede gerçekleşmesine imkan sunmasını bekliyoruz”
HDP, DBP, DTK VE HDK’nin ortak açıklamasında 1 Kasım’ın “aralarında Nobel Barış Ödülü sahiplerinin, akademisyenlerin, aydınların, yazarların, sivil toplum kuruluşları temsilcilerinin de bulunduğu binlerce kişinin çağrısı ile ‘Dünya Kobanê ile Dayanışma Günü’ ilan edildiği” belirtildi. Açıklamada, 1 Kasım’da dünyanın birçok ülkesinde milyonlarca insan, Kobanê’deki direniş sahiplenileceği, dayanışma sergileneceği, destek mesajları verileceği vurgulandı.
“HDP yine sokağa çağırdı”: Şeytan bunun neresinde?
Haber siteleri ve televizyonlar, çağrıyı ortak bir dille gördü: “HDP yine sokağa çağırdı”. “Yine”den kastetikleri geçtiğimiz haftalarda 40’ın üzerinde yurttaşın ölümüyle sonuçlanacak derecede polis şiddetinin sahne aldığı Kobanê eylemleriydi. Hükümet ve ona yakın yayın organları ölümlerin sorumlusu olarak HDP’yi gösterdi. Tek “dayanakları” HDP’nin kitleleri demokratik eylem haklarını kullanmaya çağırmış olmasıydı. Ancak bu söylemin elle tutulur hiçbir yanı yok.
Bilineni bir kez daha ifade etmek gerekiyor: Ölümlerin sorumlusu HDP değil, demokratik eylem hakkını engelleyen; eylemcileri provoke ederek sokak çatışmalarına zemin yaratan ve hem üniformalı hem paramiliter güçlerini eylemcilerin üzerine sürerek yeni fail-i meçhuller yaratanların bizzat kendileridir.
Demokratik eylem için kamuoyunu sokağa davet etmek ne zamandan beri suç oluyor? Sokağı ne zamandan beri bu kadar şeytanlaştırır oldunuz? Yeni Türkiye’nin mimarları ve o mimarların yamaklığından öteye geçemeyen köşe müsveddeleri… Gerçekten merak ediyorum: Şeytan bunun neresinde?
Kobanê ile dayanışma eylemini kim provoke ediyor?
1 Kasım Dünya Kobanê ile Dayanışma Günü’nde yapılacak demokratik eylemler henüz eylem günü gelmeden provoke edilmeye başlandı. Üstelik demokratik bir ülkede provokatif davranması beklenen son iki kişi yaptı bunu. Başbakan ve İçişleri Bakanı…
Demokratik eyleme davet ettiği için HDP’ye edilmedik söz bırakmadılar.
Başbakan Ahmet Davutoğlu Kobanê için yapılan çağrı hakkında şöyle konuştu:
“Bu olan olaylardan ders alınmadığını gösteriyor. Ben, bütün vatandaşlarımıza başka bir çağrıda bulunuyorum. Hiçbir şiddet olayının içinde yer almamaları gerekir. Şiddet üzerinden hak talep etmek dünyanın hiçbir yerinde kabul görmez, hiçbir demokratik ülkede şiddet kullanılarak, etrafa zarar vererek hak talebi mazur görülemez. Bütün valilerime de gerekli talimatlar gitmiştir. Kesinlikle kamu düzeninin bozulmasına izin verilmeyecek. HDP ve diğer siyasal zeminde mücadele ettiğiniz, siyasi mücadele yürüttüğünüz barışçıl bir siyasi parti olduğunu göstermenin vaktidir. Halkımız şiddete teşvik edilirse bunu en büyük zararı bu şiddet çağrısı yapanlara olur. Bu çağrılar çözüm perspektifinde zarar verici mahiyettedir”
Davutoğlu’nun HDP’yi hedefe koyduğu bu kısa açıklamasında tam beş kere “şiddet” ifadesi geçiyor. Oysa HDP’nin eylem çağrısında şiddete davet ya da şiddeti çağrıştıracak herhangi bir eylemsellik çağrısı yok. Anadoluda “eşeğin aklına karpuz kabuğu düşürmek” diye bir deyim vardır. Davutoğlu’nun bilinçli şekilde yaptığı da bu. Hem Kobanê için sokağa çıkacak kitleleri provoke ediyor, hem kitleyi “terörize” bir kitleymiş gibi sunarak evinde oturup olan biteni haber bülteninden izleyenleri o kitleye karşı provoke ediyor. Yani Davutoğlu kendisi başta olmak üzere kimsenin altından kalkamayacağı bir oyunun kuruculuğunu yapıyor.
Başbakan böyle konuşursa İçişleri Bakanı eksik kalır mı?
İçişleri Bakanı Efkan Ala da Davutoğlu’nun izinden gitti. Farklı bir şey beklemek yanlış olurdu zaten. HDP’yi hedef alan Ala’nın sözleri de şöyle:
“HDP yasadışı yollara başvurup insanları sokağa çağırmıştır. Sorumluluk HDP’nin üzerindedir. Vatandaşlarımızdan bu çağrıya uymamalarını istiyoruz. Çocukların sokağa çağrılması doğru değil. Kimsenin burnu kanamasın. Aileler, çocuklarının bu sorumsuz çağrıya uymalarını engellesinler. Vatandaşın sokağa çıkmayacağını, bu çağrıya uymayacağını temenni ediyorum. Vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğini sağlamakla sorumluyuz.”
Davutoğlu ve Ala’nın açıklamalarından sonra “acaba ben yanlış mı okudum?” diye düşünerek HDP’nin açıklamasını birer kez daha okudum. Ben yanlış anlamamışım. Açıklama yerli yerinde duruyor, siz de bir kez daha okuyun isterseniz. O açıklamada ne “çocuklar” sokağa davet ediliyor, ne de “yasadışı yollara” başvurulmuş. Ala, lafı “çocuklar, çocuklar, çocuklar” diye döndürüp duruyor. ( Ayrıca bu ülkede çocukları kimin, nerede ve nasıl öldürdüğünü hepimiz biliyoruz. Ceylan’dan Berkin’e, Roboski’den Gezi’ye liste kabarık). Demokratik bir yöntem olarak; basın açıklaması yapılmak suretiyle kamuoyu barışçıl bir eyleme davet ediliyor. İçişleri Bakanı bu durumu “yasadışı” ilan ediyor. “İnsanları sokağa çağırmak” da suç gibi ifade ediliyor yine. Tabii 2014’te şehirlerin sokaklarında tank yürütenler, sokağa çıkma yasağı ilan edenler için “sokağa çıkmak” suç olarak tarif edilebilir. Şaşırmamak gerek. Ala, Davutoğlu’nun izinden giderek 1 Kasım eylemlerini provoke etmiş oluyor.
HDP neden hedef?
HDP, Selahattin Demirtaş’ın Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde gösterdiği başarı ve kitlelere sunduğu gelecek tahayyülü nedeniyle iktidarın hedefi oldu. CHP ve MHP’yi siyasal rakip olarak görmeyen AK Parti, HDP’nin yükselişinden korktuğu için, siyasetdışı ve gayrietik yöntemlerle HDP’yi etkisiz kılmaya çalışıyor. Bunun için iktidardan beslenen bir yığın köşe müsveddesi mesai harcamakta. Bir diğer neden de, Hükümet’in çözüm müzakerelerinde Kürtlerin elini mümkün olduğunca zayıflatma isteği. HDP, Demirtaş ve Kürt Özgürlük Hareketi’nin diğer unsurlarının hedef haline getirilmesinin altında bu sebepler yatıyor.
Kobanê ile dayanışma kimi kaygılandırmalı?
Normal şartlarda, Kobanê ile dayanışma eylemlerinin İslam Devleti (İD) adıyla kitlesel katliamlar yapan ve Kobane’yi zapt etmeye çalışan katliamcı örgütü kaygılandırmalıydı. Ancak memleketin en tepesindeki isimler Kobane ile dayanışma eylemlerinden o kadar kaygılanıyorlar ki, sıra İD’e gelmiyor bile. Sahi, İD’i kaygılandırması gereken eylemler neden Davutoğlu’nu, Efkan Ala’yı, Hükümet’i, Erdoğan’ı kaygılandırıyor?
Bu sorunun cevabı önemli! Acaba nedir nedir…
Discover more from Erkan's Field Diary
Subscribe to get the latest posts sent to your email.