Hafıza ve Soma: “Yeni Türkiye”nin en büyük işçi katliamı
Soma’daki maden faciasının üzerinden henüz bir ay geçti ancak Soma unutulmaya başlandı bile. Facianın yaşandığı günden beri Soma’da ara ara protesto yürüyüşleri yapılıyor. Mağdurlar ve Somalı yurttaşlar faciayı unutturmamaya çalışıyor. Gelinen aşamada, Soma’daki facianın Türkiye çapında ne kadar önemsendiği, medyanın konuyu ne kadar gündemleştirdiği ise tartışma konusu. Toplum ve medya Soma’nın takipçisi olmazsa, yaşananlar net biçimde gösteriyor ki, Ak Parti Hükümeti adaletin tesisi için çaba sarfetmeyecek.
Katliamın yaşandığı günden beri toplumsal mücadelenin önü kesilmek isteniyor. Soma’da iki gün önce, facianın ay dönümü nedeniyle protesto yürüyüşü yapıldı. Çağdaş Hukukçular Derneği İzmir Şubesi’nin Twitter hesabında verilen bilgiye göre, yapılan yürüyüşe polis yine gazla müdahale etti.
Soma’ya doğru bir hafıza yolculuğu
Son yıllarda sıkça “Yeni Türkiye” kelamını duyuyoruz. Başbakan Erdoğan yaptığı birçok konuşmada uzun uzun “Yeni Türkiye”den, “Büyük Türkiye”den bahsediyor. “Yeni” olan ne bilemiyorum, “büyük” olansa sorunların boyutu. Soma’daki maden faciası da bu büyük sorunlardan birini hatırlattı: İş güvensizliği.
Açıklanan resmi rakamlara göre 301 kişinin öldüğü maden katliamının gerçekleşmesinin temel nedeni denetimsizlik. Madende çalışan işçilerin açıklamalarına dayanarak söylüyorum bunu. Mesela “Denetimin adını duyuyorduk ama kendisini görmedik” diyen işçinin sesi kulağımda. Yalnız o değil; Soma’da dinleme fırsatı bulduğum maden işçilerinin tümü denetimsizlikten şikayetçi. Katliam “göz göre göre geldi” dediler.
Göstermelik denetim katliamı çağırdı
İşçiler, madende denetim yapılacaksa da, işverenin önceden haberdar olup ona göre göstermelik “önlemler” aldığını söyledi. Bir işçi, “Denetime gelenlerin önüne kırmızı halı serilmediği kalır” derken, öteki “Teftişe gelen yedirilir, içirilir; memnun edilir gönderilir” dedi. İşçilerin bu açıklamaları, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in, Hürriyet gazetesinden Deniz Zeyrek’e yaptığı açıklamayla da doğrulanmış oldu. Bakan Çelik, “… işletmeler periyodik teftişleri önceden bilir ve hazırlıklı olur. Mesela bu madende son teftiş 13-18 Mart arasında yapılmış. 13?ünde haber vermeden gitseniz bile sonraki 5 gün işverenin tedbir almasını, işçilerini tembihlemesini önlemek zor” dedi.
Sanki bakan değil memur
Bakan Çelik, o kadar rahat konuşmuş ki, bu sözleri söyleyen sanki Bakan değil, gidişatı değiştiremeyecek sıradan bir memur. Haklı olarak sormak gerekiyor: Madem halihazırdaki yasa ve yönetmelikler işverenlerin sahtekarlıklarını önlemek için yeterli değildi, bu konuda bakanlık yaptığınız dönemde neden bir çalışma yürütmediniz? Ak Parti’nin meclisteki gücü bu düzenlemeleri yapmak için yeterli değil miydi? Gereken yasal düzenlemeler yapılmış olsa; göstermelik değil, gerçek denetimler yapılsa 301 işçi ölecek miydi? Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı olarak sizin ve Ak Parti Hükümeti’nin 301 kişinin öldüğü faciada payı var mı?
Altını çizelim, işçilerin göstermelik denetim yaptıklarını söylediği müfettişler Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na bağlı. Bakan işverenin göstermelik önlem aldığını söylemekten geri durmazken, işçiler bakanlığa bağlı müfettişlerin bu göstermelik denetimlerin aktörlerinden biri olduğunu ekliyor.
İşçiler özelleştirmeden şikayetçi
İşçilere denetimsizliğin nedenini sorunca, hemen madenlerin özelleştirilmesinden şikayet ettiler. Soma’daki maden özelleştirildikten sonra, madenin “patronların çiftliğine dönüştüğünü” anlattı birçok işçi.
İş Güvenliği ve Sağlığı Kanunu’nun, işveren ve çalışanların görev, yetki ve yükümlülükleriyle ilgili 8. maddesinde “Kamu kurum ve kuruluşlarında ilgili mevzuata göre çalıştırılan işyeri hekimi veya iş güvenliği uzmanı olma niteliğini haiz personel, […] görev yaptığı her saat için (200) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı tutarında ilave ödeme, hizmet alan kurum tarafından yapılır.“ denmekte.
Hal böyle olunca, madende iş güvenliği açısından yapılması gereken bağımsız bir denetleme pek mümkün olamıyor. İşveren tarafından ücreti ödenen, işine son verme yetkisi işverende olan iş güvenliği uzmanı ne kadar bağımsız bir denetim yapabilir ki?
O da enişte bu da enişte
Denetim konusunda işverene kolaylık sağlayan yasalar yetmez gibi, bir de “enişte meselesi” çıktı karşımıza. Hürriyet gazetesinden Sefer Levent’in haberine göre, facianın gerçekleştiği madende mart ayında teftiş yapan Başmüfettiş Emin Gümüş, Soma Maden A.Ş’nin Projelendirme ve Etüt Müdürü olan Hayri Kebapçılar’ın eniştesi. Habere göre, Emin Gümüş 4 günde hazırladığı raporda madenin “kusursuz” olduğunu belirtmiş. Devletin sağlıklı denetim koşulları geliştiremediği bir sektörde, bu türden ahbap-çavuş ilişkilerine şaşırmak mümkün değil malesef.
Enişte demişken başka bir enişteden bahsedelim. 16 Mayıs’ta sabahın erken saatlerinde facianın yaşandığı madende kız kardeşiyle gelen bir işçi yakını, öfke ve acı içinde eniştesinin sağ ya da ölü olarak madenden çıkarılmasını bekledi. Aslında eniştesinin sağ çıkarabileceği ihtimaline bile inanmıyordu artık. “Cumhurbaşkanı, Başbakan gelsin benim cenazemi çıkarsın, göreyim!” diye öfke nöbeti geçiren, ardından gözyaşı döken bir kayınbirader. Eniştesinin ölü bedeni ertesi gün çıkarıldı madenden. Bu kara hikayede yukarıda adı geçen müfettiş ve proje müdürü enişte-kayınbiraderi ikilisinin payı nedir, merak konusu.
Bakan Yıldız kah gülümsüyor, kah hüzünlü!
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Soma’daki facianın ardından kriz yönetimi için bölgeye giden bir isim olarak öne çıktı. Hükümete yakın yayın organlarının Taner Yıldız’ın enerji bakanı olarak taşıdığı sorumluluğu sorgulatacak haberler yapmasını beklemiyorduk elbette. Ama Bakan Yıldız’ın imaj çalışmasına da bu kadar canla başla katkı sunmaktan geri durebilirlerdi belki. Hükümete yakınlığıyla bilinen ” ‘Yeni Türkiye’nin Gazetesi” mottosuyla çıkan Star gazetesi, Bakan Yıldız’ı “Adamlığın Zirvesi”ne oturttu. Bir gazetenin bu türden cinsiyetçi söylemi dolaşıma sokması başlıbaşına kınanmayı hak eden bir mesele. O bir kenarda dursun, Star gazetesi haber adı altında yayınladığı basın bülteninde Bakan Yıldız’ın iki gün aynı gömleği giydiğinden, aç ve uykusuz kaldığından, övgüye mazhar bir kriz yönetimi yaptığından dem vurdu.
Bakan Yıldız’ın yorgun, uykusuz, aç, üzgün, ağlamaklı halleri Ak Parti’ye yakın yayın organları tarafından bir imaj çalışması olarak servis edilirken; facianın yaşandığı 13 Mayıs’tan 2 gün sonra, gece yarısı 3 civarı çektiğim fotoğraf Bakan Yıldız’ın basına yansımayan bir halini de gözler önüne sermiş oluyor.
İnsanlar acılı durumlarda da gülümseyebilirler. Fakat gecenin o saatinde, birazdan kriz yönetimi merkezine girecek bir Enerji bakanıdan bahsediyoruz. Henüz kamuoyu madendeki işçi sayısını bile bilmiyor. Maden işçilerinin yakınları en zor bekleyişi sürdürüyor. O gecenin sabahında bakan ölü sayısının 284, madendeki işçi sayısının 18 olduğunu açıklayacaktı. Tablo böyle olunca o gece bakanı gülümseten bu telefon konuşmasının kimle yapıldığı; ne konuşulduğunu merak etmemek elde değil.
Burada hatırlatmaya çalıştığım olay ve olgular Soma’daki facianın birkaç yanını gösteriyor sadece. Olay şüphesiz daha karmaşık ve çok aktörlü. Hükümetten Başbakan’a, tekmeci müşavir Yusuf Yerkel’den onu aklamaya çalışan “gazetecilere”; madeni denetleyen müfettişlerden madenin sahibine kadar hesap vermesi gereken birçok sorumlu var.
Soma’yı unutmamak, unutturmamak bu yüzden çok önemli.
Discover more from Erkan's Field Diary
Subscribe to get the latest posts sent to your email.