Bu hikaye denemesinin hikayesini buradan okuyabilirsiniz.
İlk defa gittiğim bir bar. Arkadaşımın ilk DJ?lik denemesi. Arapça ama batılı formlarda şarkılar çalıyor. Şarkılar güzel, hareketli ama arkadaşım biraz stresli. Buraya gelmeden önce içmeye başlamıştım, o yüzden kafam şimdiden biraz sersem. Şu kız bana az önce yanlışlıkla mı çarptı, yoksa bir taktik miydi. Bir sigara yakayım barın balkonunda diye düşünürken birden Doğuş’un Burası Türkiye şarkısı çalmaya başladı. İşte o an az önce bana çarpan kız, davetkar olan bu şarkının etkisiyle benimle tanışmak istediğini söyledi ve sonra birden gözden kayboldu. Ben alkolün etkisiyle ne olduğunu anlamaya çalışırken arkadaşım bu şarkıyı defalarca çalarak kendi rekorunu kırıyordu.
Gecenin artik bitmesi alkolun son bulmasi gerekiyordu.Taksiye binip Damsiz hayata devam etmeliydim.Taksi cevirdim fakat icinde bir kadin vardi buna ragmen benide o taksiye aldi taksici kadinin izniyle.Ben mi yanlis goruyorum yoksa bu ruyami bardaki kadindi o ve belli ki evine gidiyordu. Sarhoşluğun da etkisiyle şaşkındım. Yine o kadındı. Bir müddet konuşamadım ancak kadın taksiciye evinin yolunu tarif ediyordu ve oraya doğru ilerliyorduk. İlk cümle o kadından geldi. Yukarıda birşeyler içmeye ne dersin?
Dondum kaldım. Bu fırsatı kaçırmak imkansızdı onun teklifini geri çeviremezdim. Yukarıya çıkarken kafamda bir çok sorunun dolaşması bana çok saçma geliyordu ve merdivenlerden çıkarken onu incelemeye başlamıştım. Nasıl biriydi ve bu cesareti kendin de nasıl buluyordu? Kapının önüne geldiğimiz zaman bana sessiz olmamı söyledi nedenini anlamadım ama sessiz bir şekilde içeri girdik. Eve girdiğimizde vucudumun titrediğini farkettim heyecanlıydım nefes alışım hızlanmıştı ayakkabılarımı çıkardım. şöyle içeri geçebelirsin dedi, banyoyu kullanabilirmiyim dedim, tabi koridorun sonunda sağda dedi bir kaç adım attım banyoya girdim kapıyı kapattım aynada yüzüme bakıyordum, musluğu açtım yüzümü yıkadım havluyu bulamadım tam kapıyı açtım.
Karşımda birşey lazım mı? dedi, havlu dedim hemen içeriğe karanlığa doğru bir odaya gitti havluyu uzattığı an farkettim onunda elleri titriyordu göz göze geldik. Beraber koridordan salona doğru yürüdük adımlar kısalıyor yada zaman yavaş akıyordu karmaşık hislerim salona girsem mi yoksa yerde beni bekleyen ayakkabılarımı giyip hızla uzaklaşşsam mı sorusunu soruyordu. Tam ayakkabılarıma doğru yönelirken birden masanın üzerinde duran çerçeve gözüme çarptı? gözüme çarpan resim beni seneler öncesine götürdü, bembeyaz gelinlikler içinde ki sevdiğim o kadın bana gülümsüyordu çerçeveden, seneler sonra onu bu şekilde göreceğim aklımın ucundan geçmezdi, o çerçevede ben yoktum, yokluğumu hisettiğim tamda o anda tüm kararsızlığım değişti, orada kalıp sevdiğim o kadın hakkında bilgi edinmek istedim, aklımdan geçen şarkı ve mırıldanarak? ona doğru yöneldim.
Ve çerçeveyi elime aldım suratımda ufak bir tebessüm ile, ne kadar güzel bir gelinmiş diyerek ona doğru yönelmek isterken, ensemde bir nefes hissettim ve şu sözleri fısıldadı: onu bırak ve buraya gel, kızgındı sebebini anlamamıştım, anlamadığım tek şey bu değildi asıl merak ettiğim o evde o çerçevede onun ne işi vardı, hemde o halde? kim bu diye ona sordum?
Tam cevap verecekken hemen susmasını söyledim çünkü alacağım cevap içimi haddinden fazla yakacaktı. Bir elimde düşlerim,,diğer elimde ise düşlerimin prensesi vardı. Fakat ben onu beyazlar içinde hayal ederken, çerçevenin içinde bende vardım. Şimdi ise sadece çerçeve ve hayalimdeki prenses vardı. Bir anda hayal kırıklığının başkenti olmuştum.
Bütün bunlar bir rüyaydı ve uyanınca her şey bitecekti..Çerçevenin elimden düşmesiyle irkildim ve rüyada olmadığımı anladım.Aşktan intikamımı almayı sağlayan kadına dönerek fotoğrafı almak için izin istedim.Bütün mazimi yok ettiğim için şu an sahip olabileceğim tek gerçek elimde ki fotoğraftı.
Adam yavasca sandalyeye oturur, dudaklarinin arasindan usulca su sozcukler cikar: Umut gibi gir penceremden, al gotur beni karanlik gecemden… Nasil arsinladim seni bitmeyen saatlerde… Bir buluttun tenimden kalkan evreni saran, bir bulut ki duymaliydin… Buna sevda derler…
Ve bu cümlelerin benden nasıl çıktığını anlamamıştım sanırım sair olmuştum, artik birseyler yaşanmayacaksa şairlik hayatıma çok geçmeden başlamalıydım kapı çalmıştı ve karşımda ne göreyim rahmetli Cahit Sıtkı Taranci… Bana diyorki yas 35 yolun yarısı eder… Haklıydı yolu bile yarilayamamistim… Ya orda kalıp önce yarilayip, sonra da tamamlayacaktim ya da oradan Cahit abi ile uzaklaşacaktim…
Arkamdan bir ses geldi, ” kim gelmis?” cevap veremedim, ardindan adim sesleri ve yanimdan bir ses geldi: ” kapi niye acik kimse yok, kimle konusuyorsun.” oysa ben goruyordum ordaydi iste cahit abi. Cevap vermedim, sok gecirmiscesine bir kapiya bir, bir bana seslenen guzeller guzeli kiza bakiyordum, bir zamanlar bende cok sevmistim, o gelinlikli kizi dante’ nin beatrice i sevdigi kadar cok sevmistim ve belki de o yuzden aklimin bir oyunuydu bana calan kapi…bir isaret belki de… Beni evine alan bu kadin kimdi? Sormak yeni aklima gelmisti. Adini sordum, ” Ben Beatrice” dedi. Sok oldum. Bir ruya goruyor olmaliydim.
İhsan seymenoglu